(Badanadan sonra evler  mis gibi kokar,dualar edilerek,evin köşelerine  Ulucamiden, Araplık’tan(ziyaret) getirilen sular serpiştirilir,Ateş küreğinin içinde üzerlik yakılarak eve tütsü yapılırdı.Böylece Ramazana  ruhen, bedenen ve yaşanılan yerlerde dahil  pürü pak olarak girerdik.)

Ramazan  Günlerimiz hayırlı ve bereketli olsun dilerim. Her insanın Ramazan günlerine ait anıları olup her yıl o anılar tekrar- tekrar yaşanır,ben de bu Ramazan da   çocuklarımın meraklı soruları  ‘’Anne senin çocukluğundaki Ramazan günleri nasıldı?  anlatsana’’ısrarları  karşısında yine o günleri hatırlayıp anlatarak yazmaya siz değerli okurlarla paylaşmaya  karar verdim.
      Çocukluğumdan gençlik yıllarıma kadar yaşadığım Sivas-Divriği’nin Uluzar mevkii eskiden bağlarla kaplı yazlık ören yeriymiş, yerleşim yeri olduktan sonra da , İlçenin  ‘ Ahmed-i Şah’ suyuyla meşhur ,bağlı bahçeli yeşili bol beldelerinden biri olarak  Ahmet paşa mahallesi adını almış.
     -Semtimize en yakın  ilkokul Mustafa  Necati  İlkokuluydu. Üçüncü sınıfa başladığım bu sene(1964) Ramazanı  sonbaharda  karşılamıştık . Üç katlı ahşap konağın giriş katı kışlık daire olarak kullanılırdı, çok geniş kare şeklindeki toyhanenin , o gömme dolaplarına gizlenip saklankaç oynadığım günler çocukluğumun unutamayacağım belgeselleri gibidir. . Basmacıoğlu konağında Ramazan’a ve akabinde ki bayrama hazırlık hummalı bir çalışma ile devam ediyordu.
 ’’Aha Ramazan geldi çattı daha ne ev cilovlandı, ne kömbe yoğruldu, nede mitiller söküldü’’  diyen ,Annemi,babaannemi halamları bir telaş alır tez işe koyulurlar, temizlikten başlarlardı.Mitil dedikleri  yatak ,yorganların, baş yastıkların  yüzleri sökülüp yıkanırdı. Sodalı suda bekletilir,hacışakir sabunla çitilenir,  beyazlar kaynatılırdı. Bu temizlik aynı zamanda Ramazan sonu Bayram için de yapılmış olurdu.Evin her odası ah(Ak) toprak dedikleri bir kireçli toprak türüyle badana edilirdi,bazısıda acı kireç dedikleri  badana çeşidiyle evini cilovlatırdı ki ben buna cilalamaktan türemiş  söz olsa gerek diyorum Cilalamak(Cilovlamak). Badanadan sonra evler  mis gibi kokar,dualar edilerek,evin köşelerine  Ulucamiden, Araplık’tan(ziyaret) getirilen sular serpiştirilir,Ateş küreğinin içinde üzerlik yakılarak eve tütsü yapılırdı.Böylece Ramazana  ruhen, bedenen ve yaşanılan yerlerde dahil  pürü pak olarak girerdik.İş yaparken grup halinde söyledikleri manili türküler çalışanları şevke getirir daha çabuk iş bitirmelerini sağlar onları  enerjili olmaya motive ederdi.
   © ELÜŞÜR GIZLAR ELÜŞÜR
Başında al yazması iş başında eğleşür
Tasda erük ezmesi yanına pilov büşür
Ser yoncayı musura goyun guzu meleşür
El üşür gızlar- el üşür vakt akşama  erüşür

Damlarında loğ daşı him dibinde gardaşı
Ayazda yorgan köpür ocakta bulgur aşı
Aman aman Divrikli    bekletmez hayır işi
El üşür gızlar- el üşür vakt akşama erişür

Dutluğa serdim astar üstüne çektim mastar
Kurban olduğum mevlam bayramı bize göster
Gönlü  dara  düşene   ’ Ahi Baba’  yetişür
El üşür gızlar- el üşür vakt akşama erişür
Şiir: Hülya ASLAN                                
ELÜŞÜR GIZLAR,( elinizi çabuk tutun,hızlanın)

           Ramazandan birkaç gün öncesi Babaannem, halamlar toplanır büyük Teşin’lerde(Bakır leğen) Ramazan ayına özel  sahurluk olarak yağlı kömbe hamuru yoğururlardı ,genelliklede biz kızların, ayaklarımızı çok temiz yıkayıp, tırnaklarımızı keserler, abdest aldırır ,sonrada bu teşinlerde hamur çiğnetirlerdi.Erkeklerin bacağı kıllı olacağından ,hamura dökülmesin diye onları tercih etmezlerdi.
        Taş fırınlarda pişirilen yağlı,yumurtalı kömbeler  kilerdeki tahta raflarda yerini alır, sahurda  yenirdi, hem tok tutar, hemde hazır  yiyecek olarak tercih edilirdi. Divriğiye özel bir de sütlü yufka denilen ekmek türü vardı ki ,oda yapımı çok meşakkatli  yiyeceklerdendi.Yine birkaç ev toplanır hamuru sütle yoğururlar ,incecik açarlar sacda az pişirip katlayarak  kurutur,kışlık olarak saklarlardı,gerektiğinde yağlı tavada kızartarak veya börek bağlayarak  ,kahvaltılarda ,  misafir geldiğinde;  ikindi çayları  yanında yine hazır  yiyecek olarak sunarlardı,Sahurluk olarakta kolaylık sağlardı.
       Ramazanda  bende dahil  büyüklerimiz teraviden sonra sohbet ortamlarında toplanırdık,hem güzel söz üretir, dualarla meşgul olurduk, hemde en güzel yiyecekleri tüketerek, gündüz bağlı olan ağızlarımız  sahura  kadar devamlı çalışırdı.Bu sohbetler esnasında yenilen yiyeceklerin içeceklerin tadı,lezzeti farklı olurdu, bahçemizin  beyaz çiğdemli cevizlerini babaannemin o sapsarı dut pestillerine sararak  yemek pek keyifliydi.
 İftar sofralarınızda  komşulardan gelen çeşitli iftariyelikler görmek ,Ramazanın bereketindendi.
Annemin yaptığı sütlü kavurgalar  ,yine kehribar sarısı dut kurusu(çemiçlerle) harmanlanmış çerezlerimiz çok orijinal hem de  organik sohbet  ziyafetlerindendi.İçecek olarak  annem bahçemizde ki pembe gülleri toplar  cam şişelerde su ve limon tuzuyla bir hafta güneşte  bekletir, sonra sulandırıp şeker ilave ederek   limonata türü bir içecek yapardı ve biz ona gül şurubu derdik.  Özel günlerde mevlütlerde  iftardan sonra konuklara ve ev halkına ikram edilirdi.
      Bugün hep yiyeceklerden söz etmeyeceğim elbette Ramazanda günümüzde yapılan çeşitli etkinlikler ve şenlikler mevcut ancak benim çocukluğumda ne yapılırdı hatırlamaya çalışıyorum.
        Divriği’nin çarşı merkezinde  Aşağı –Hacı Hamam)’ın yanında ;  Demirkale sineması vardı . Güzel film geldiğinde kadınlar hafta sonları aile matinelerine  giderlerdi.İşte o sinemanın sahipleri  o sene Ramazana özel dini ögeleri içeren film getirtmişti.Sanırım hicazı çekmişler  ilahiler eşliğinde gösterime sunmuşlardı.Babamda çok dindar olan Babaannemin gönlünü almak  istemiş    ;’’ Ana sen hep hicaza gitmek için para biriktiriyorsun , sonrada  hele oğlan evlensin ,şu öksüzüde baş göz edem, şu fakirede yuva kuram  derken, paranda bitiyor ,ben sana daha kolay bir yoldan hicazı göstereyim demişti de; Babaannem şaşkınlıkla-‘Tövbe tövbe yine ne akıl düşündün günahkar etme beni diyerek babamı azarlamıştı.’Fakat babam çok ısrarla anasını ikna etmiş, sadece resimlerini göreceksin çalgı-malgı(müzik)  yok,diyerek babaannemi ve bizleride faytona bindirip Demirkale sinemasına götürmüştü.
     İlk iki locayı babam bize kiralamış,ben hemen babaannemin yanında oturuyorum ,babaannem ne yaparsa bende aynını yapıyorum. Karşı duvarın yüzünde Hicazın,Kâbenin resimleri görününce , babaannem başını iki yana sallayarak ağlıyor, korkudanmı adettenmi ,bende başımı  sağa- sola sallayarak ağlıyorum, o mistik müzik hani iftarda dinlediğimiz sufi müzik insanın ruhuna işliyor, müzik başlayınca babaannem iki eliyle yüzünü örtüyor , locanın duvarına kapanıp bakmıyor.Bende  yüzümü kapatıp bakmıyorum.Bu gün  yorum getirecek olsam şöyle düşünürdüm , acaba babaannem kendini hicazda hissederek huşu içinde hacı olurkenmi, kendinden geçip ağlıyordu,yoksa Müslüman aleminin bu günkü ağlanacak halinimi görüyordu da ağlıyordu.Bilinmez.
   Kısaca çocukluğumun Ramazan günlerinde  acıklı,ağlamaklı  film izlemekten başka bir şölen hatırlayamamıştım.Hülya ASLAN
Sözlük:
Bıldır:        Geçen sene
Pür-ü Pak: Tertemiz
Teşin :        Büyük bakır leğen
Çemiç:       Dut Kurusu
Cilov:         Parıltı,Parlak (Badana Divriği yöresi)
Kömbe  :Buğday unuyla,yumurta süt yağ karışımıyla çeşitli şekillerde yapılan bir  çörek türü.