Yarının büyüklerini, gelecek nesilleri önemsemek, onlara değer vermek ayrı bir vizyon. Zira değer verilen, önemsenen, sevgi ve emekle büyüyen çocuk her daim farklı, her daim mutlu, her daim özgüvenli. Üstelik çocuk olmak evrensel! Yani çocuk olmanın dili, dini, ülkesi yok. Çocuk her yerde çocuk. Mutlu olmayı, doğada koşup oynamayı, arkadaşlar edinmeyi, oyuncaklarıyla oynamayı, kitap okumayı, sevgiyi, mutluluğu, yemeyi, içmeyi, uyumayı, dans etmeyi, müziği, resim yapmayı, ailesiyle sevgiyle büyümeyi, iyi bir eğitimi hakediyor. Bu sağlıklı yapı bozulduğunda ortaya çıkan sonuç korkunç. Ne kendini, ne ailesini, ne de ülkesini seviyor böyleleri, çünkü sevgiyi tatmadığından, sevgiyle büyümediğinden, sevgiyi sunmaktan aciz ve bu yetenekten mahrum. Hele ki buna baskı, şiddet, taciz, savaş gibi travmalar da eklenirse çocukluğunu yaşamakta sınıfta kalmış bir bireyin sağlıklı bireyler dünyaya getirmesi ve yetiştirmesi neredeyse imkansız. 

Peki çocuklar nasıl yetişmeli? Camdan fanusta mı, sınırsız özgürlükle mi, kurallarla mı, eğitimle mi, oyunlarla mı, kitaplarla mı, yoksa tüm bunların dengeli bir bütünüyle mi? Evet biraz yemek tarifi gibi aslında. Önce bir çocuğu alıyoruz. Sevgiyle marine ediyoruz. Kısık ateşte ağır ağır pişiriyoruz, sevgimizi, emeğimizi hiç eksik etmeden. Sonra çeşnilendiriyoruz, arkadaş sevgisiyle, eğitimle, yurt sevgisiyle, aşkla, evrensellikle demlendiriyoruz. Ardından sıra sunuma geliyor. Hayata adım atmaya hazır, özgüvenli, bilinçli ve zıpkın gibi bireyler, çok güçlü bireyler olarak. Onlar şahane öğreticiler aslında... Bizim bildiklerimizi bize satacak hatta kendi bildiklerini de bizlere kabul ettirip bizlere kalıplarını aştıracak ve ezber bozduracak kadar. Bizleri bugunkü bizler yapıyorlar, onlarla birlikte gelişiyor ve birlikte değişiyoruz. İsterseniz buna çağı yakalama deyin, isterseniz de modernize olma deyin, gençlerin bilgi ve donanımı, yenilikleri takibi ve teknolojiye yatkınlığı takdire şayan ve bunu kabullenip onlarla aynı paralelde ilerlerseniz yaşayacaklarınız ve hissedecekleriniz mükemmel. Ben bu konuda duble şanslıyım şöyle ki hem çocuklarımdan hem de öğrencilerimden o kadar çok şey öğreniyorum, onlarla o kadar güzel deneyimler yaşıyorum ki çocuk ruhum onlarla besleniyor, kırmızı balonlarım uçmaya devam ediyor, dünyam ve bildiklerim daha da zenginleşiyor onlar sayesinde.

Geçtiğimiz haftasonu Seattle’da düzenlenen “Children’s Day Celebrations” etkinliğine katıldım kızımla ve annemle. Bir Türk olarak ne kadar gururlandım ve duygulandım, kelimelerle ifade edilebilecek türden değil gerçekten de. 2 günlük şahane bir program, ilmek ilmek emekle işlenen, tamamen gönüllülerden oluşan, ülke standlarının yer aldığı ve ülke kültürlerinin tanıtıldığı, yerel danslarıyla, müzikleriyle, gösterileriyle dünya çocuklarının sahne aldığı, ülkelere özgü etkinliklerle çocukların eğlendiği, dünyayı ve evrenselliği minicik yürekleriyle tanıdığı tebrik edilesi ve alkışlanası bir organizasyon.  Ülkemden kilometrelerce ötede nasıl duygulandım, çocuklarımız adına nasıl mutlu oldum ve Atamızın o çağdaki vizyonunu nasıl takdir ettim anlatamam. “Peace At Home, Peace In The World!” yanı “Yurtta Barış Dünyada Barış!” sloganıyla nasıl güzel bir mesaj verildi yine dünyaya. Çocuk olmanın evrenselliğiyle. Dilerim örnek olsun nicelerine. Sevgilerimle...