Kocaman bir arazi içerisinde, şehirle köy arasında büyük bir çiftlik evinde annem, babam ve yedi kardeşimle yaşıyoruz. Ben evin dördüncü çocuğuyum. Benden büyük iki ablam ve bir ağabeyim var. İki ablam çok geç kalmışlar gibi evlenip, köyde yaşamaya başladılar. Ağabeyim okumadığı için askere gidene kadar babama yardımcı olurdu fakat bu durumundan hiç memnun kalmazdı. Ben de okumadım. Anneme yardım ederim çünkü onun yorulmasını hiç istemem. Küçük kardeşlerim okudukları için çok mutlu oluyorum. Ağabeyim her sabah kardeşlerimi, babamın at arabası ile köy okuluna bırakır onları beklerken de ahırda annemin inek ve keçilerden sağdığı günlük sütleri köy pazarında satmaya çalışırdı. Her sabah çok erken uyanır ve yaşadığımız çiftliğin tüm bakımını yapmaya çalışırdık. Burası bizim değildi. Babamın anlattığı kadarıyla buranın sahibi çok zengindi ve bizler onun işçileriydik. Yaşadığımız yeri ne kadar düzenli, temiz tutarsak ve ahırdaki tüm hayvanlara ne kadar iyi bakarsak burada yaşama şansımızı kaybetmemiş olacaktık. Sanırım burası için çok iyi çalışıyoruz ki kendimi bildim bileli buradayım.

Bazen yalnız kaldığımda ahırdaki hayvanlarla konuşmaktanonlarla eğlenmekten çok keyif alırdım. Köy ve şehir hayatını tam olarak hiç bilmediğim için merak da etmemişimdir. Annem, babam ve kardeşlerimle mutlu yaşadığım için Allaha şükrediyor ve onlarsız bir hayat düşünemiyordum. Bazen evli olan ablalarım ziyaretimize gelir, evliliklerini ve kocalarının aile hayatlarını anlatırlardı. İçimden "Bu kadar kötü bir hayat bana göre değil "der ve bulunduğum ortamdan mutlu olurdum.Okula gitmemiştim ama akıllı bir genç kızdım. 

Çiftliğin sahibi sadece pazar günleri gelir, babamla bir saat gibi konuşup giderdi. O geldiği zaman babam hiçbirimizin ortalarda görünmesini istemez hatta çay ve kahve servisini bile kendisi yapardı. Onlar çardağa oturup sohbet etmeye başladıklarında ben de oturma odasının perdesini aralayıp, sanki konuşmalarını duyacakmış gibi öylece bakardım. Annemde "Ne duyacaksın? Çekil camın kenarından tövbe tövbe!" der fakat oda kendini çardağa bakmaktan kendini alıkoyamazdı. Babam çok efendi ve verilen işi harfiyen yerine getiren bir aile reisiydi. Sanırım bu huyumu babamdan almıştım ben de aynı onun gibi çalışır ve anne babamdan her zaman övgüler alırdım. Doğum tarihimi her ne kadar da bilmesem de annem çok soğuk ve karlı bir günde doğdun ondört yaşındasın derdi. Çiftliğin ağasının babamla sohbetleri bittiği anda ayağa kalkarlar tokalaştıktan sonra ağa, babamın omzuna iki kez vurur, arabasına biner ve toprak yolda tozu dumana katarak uzaklaşırdı.

Okulların kapanmasına bir hafta kalmıştı ve çok seviniyordum artık kardeşlerimle birlikte tüm gün çalışıp oyunlar oynayabilecektik. Onlar da bunun için çok seviniyor, sevinçlerini yaz boyu oynayacağımız oyunların hayallerini benimle paylaşıyorlardı.

Bir pazar günü Çiftliğin Ağası yine geleceği için biz ortalıktan kaybolduk. Camın kenarına geçmiş ağanın gelmesini bekliyordum. Hiç vaktini sektirmez hep aynı saatinde gelirdi. Geldi. Babamla bugün biraz daha uzun konuştu. Hiçbir şey duyamıyordum ama babamın yüzünün kireç gibi olduğunu ve tek bir kelime etmediğini görebiliyordum. Anlam veremedim fakat bir şeylerin ters gittiği de belliydi. Sadece çiftliğin ağasının konuştuğunu gören annem de merak etmiş olacak ki yanıma oturup çardakta olup bitene anlam vermeye çalışıyordu. Konuşma bitmişti. Ağa ayağa kalktı, babam yerinden kalkamıyordu. Sadece başını "Tamam" der gibi iki kez salladı. Ağa babamla tokalaşmak için elini uzattı, babam uzatmayınca babamın omzuna iki kez vurdu ve arabasına binip toz bulutu halinde uzaklaştı. Öğlen vakitleriydi. Annem "Siz burada kalın, dışarı çıkmayın "diyip doğruca babamın yanına gitti ne olduğunu anlamak için. Perdenin arasından onları izliyor, babamın konuşmalarından annemin ellerini ovuşturmasını görüyordum. Annem ne zaman ellerini ovuşturursa ya çok sinirlenmiş ya da çok heyecanlanmıştır. Ellerini ovuştururken bazen de bana doğru bakıp konuşmalarına devam ediyorlardı. İkisi birden ayağa kalktı ve eve doğru yürümeye başladılar. Bulunduğumuz odaya geldiler. Kardeşlerimle birlikte ne oldu der gibi yüzlerine bakıyorduk. Annem "Siz dışarı çıkın, ablanızla birşey konuşacağız." diyip kardeşlerimi dışarı gönderdi. Babam hiç konuşmuyor karşımdaki sedire oturmuş annemin bana birşeyler söylemesi için bekliyordu. Anlıyordum ki kötü birşeyler oluyor ve annem zor da olsa konuşmaya başlıyordu. "Bak kızım on dört yaşındasın, bu çiftlikte senin için bir gelecek yok ya köyden biriyle evlenip ablanlar gibi mutsuz olacaksın ya da şehirde iyi bir okula gidip bir meslek sahibi olacaksın " dedi ve odanın içinde uzun bir sessizlik oldu. Anlayamıyordum. Çiftlik Ağası gittikten sonra bu kadar büyük ve önemli bir karar nasıl verilebilirdi? Sadece sustum…

Küçük bir valizi, sadece bayramlarda giydiğim rugan ayakkabılarımın yanına koydum. beyaz diz altına kadar uzanan çoraplarım, kısa kollu jile elbisemin tamamlayıcısıydı. Saçlarımı annem sabahtan iki yana ayırıp saç örgüsü yapmıştı. Sadece bayramlarda böyle giyinir ve çok mutlu oldurdum.Fakat şimdi ben ve ailem çok mutsuz Çiftliğin Ağasının gelmesini bekliyorduk. Evimden, ailemden, hayvanlarımdan ayrılıyordum. Annem gözyaşlarını benden saklamak için devamlı arkasını dönüp akan yaşlarını temizledi. Evet gidiyordum. Çiftliğin Ağasının iki gün önce doğan bebeklerine bakıcı olacaktım. Hem ev işlerini yapacak, karısının isteklerini yerine getirecek hem de bebeğe bakıcılık yapacaktım. Aynı zamanda tabii bu işlerden vakit kalırsa beni okutacaklardı. Annemle babamın, çiftlik ağasının bu isteği karşısında ne kadar güçsüz ve çaresiz olduklarını biliyordum. Hiç ağlamıyor ve onlara duygularımı belli etmek istemiyordum. Bu ne kadar sürecekti ? Ne zaman ailemi tekrar görecektim ? Sadece bunu düşünüyor ve neyle karşılaşacağımı bilmeden gidiyordum. Çiftlik ağasının arabası geldi fakat yabancı bir adam "Ben ağanın şoförüyüm. Minik kızı götürmeye geldim." dedi ve ailemle kucaklaştıktan sonra arabaya binmem için yardımcı oldu. Arkama hiç bakamıyordum. Biliyordum ki bakarsam buna dayanamam ve ailemin o perişan halini görmem beni epey yıpratırdı. Bu kez de tozu dumana biz katarak çiftlikten ayrıldık…

Günler, haftalar, aylar ve yıllar geçti. Çiftlikten ayrılalı onsekiz yıl geçmişti. Artık on der yaşında küçük bir kız değil otuz iki yaşında genç bir kadınım. On sekiz yıldır ailemi hiç görmemiş onlardan hiç haber alamamıştım. Bakıcısı olarak geldiğim bebek şimdi on sekiz yaşında genç bir kız oldu. Beni annesi gibi sever ve yanımdan hiç ayrılmazdı. Annesi doğumdan bir iki hafta sonra alerjik bir hastalıktan dolayı öldü ve çiftliğin ağası bir daha hiç evlenmedi. Şehir hayatına alışmış ve bu hayatı her ne kadar istemesem de kabullenmiştim. Ev işlerinden ve çocuk bakıcılığından vakit bulup okula gidememiştim ama çiftlik ağası babama vermiş olduğu sözü tutmak için eve özel öğretmenlerle çağırıp beni bir diploma sahibi yaptı.

Bugün çiftlik ağasının vasiyeti avukatı tarafından açıklanacak.Bir hafta önce çiftlik ağası da kalp krizinden hayatını kaybetti. Akbabalar gibi tüm ailesi eve doluştular. Her akşam onlara hizmet etmekten yorulup nerede uyuduğumu bilmiyorum. Çiftlik ağası ölmüş, bakıcılığını yaptığım genç kız da büyümüştü. Artık burada durmamın bir anlamı yoktu. Ailemin yanına gidecektim. Hem çok seviniyor hem de çok korkuyordum. Yıllardır ailemi görmüyordum ve çok özlemiştim. Bir an önce vasiyetin açıklanmasını bekliyor aileme gitmek için sabırsızlanıyordum.

Vasiyet açıklandı. Çiftlik Ağası ailemin yaşadığı çiftliği, şu anyaşadığım evi ve tüm mal varlığını bana bırakmış, kızına da ömrümün sonuna kadar bakmam için talimat vermişti.Tüm akrabaları bu olanlara bir anlam veremiyordu fakat kanunlar karşısında tüm sahip olduklarıma çaresizce bakıyorlardı.Çok radikal kararlar alıp hayatımı değiştirmedim. Bu evde, bu şehirde yaşamaya karar verip bakıcısı olduğum genç kızın hayatımın sonuna kadar bakıcısı olarak kalacağımı bilerek yaşamaya devam edecektim.

On sekiz yıl aradan sonra çiftliğe gittiğimde, ailemin hâlâ orada olduğunu gördüm. Onları ne kadar sevdiğimi ve karşılıklı ne kadar zor günler yaşadığımızı bir kez daha anladım. Yıllar geçse de biz bir aileydik ve geçmişte yaşanılanlara sünger çekip tekrar birlikte olmanın tadını çıkarıyorduk. Çiftliği ve tüm hayvanları aileme vermiştim. Her pazar annem babam kardeşlerimle geçirir sonra alışmam çok zor olsa da şehir hayatıma geri dönerdim.