İdealist Doktorun Doğu Anadolu Hâtıraları

Kitabın yazarı Ahmet Nâbi Kızmaz 1968 kuşağı gençlerindendir. Kitabına, yazdıklarının ‘bir meydan okuma’ olduğunu söyleyerek başlıyor. Kime meydan okuduğunu da okuyucuyu merakta bırakmadan açıklıyor: Önce ‘câhilliğe!’ Sonra… Sonrası: Kitapta… Ortaokula başlayacağı gün, babasının hürmet ettiği kasaba eşrafından Hasan Efendi, ‘Oğlunu okut da mezarının başında saz çalsın’ diyerek câhilliğe mersiye yazmıştır. Baba, cevabını oğluna söyler: ‘Oğlum okumayacak da kim bu memlekete hizmet edecek?’ Mesaj alınmıştır. Okur ve doktor olur. İş, doktor diploması almakla bitmiyor. Arkadaşları ‘iyi bir yere tâyin’ için eşikler aşındırırken O, gönüllü olarak Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi’ne gitmek istediğini söyleyerek yeni evlendiği eşiyle birlikte yola koyulur.

İstanbul’dan Hakkâri’ye gidiş, Jonh Steinbeck’in (1902-1968) yazdığı ‘Gazap Üzümleri’ isimli, tuğla kalınlığındaki kitapta anlatılan yolculuktan daha meşakkatlidir. Buna rağmen şikâyetçi değildir. Bilir ki ‘şikâyetler mihneti, şükürler nimetleri artırır’. En büyük şansı da kendisi gibi idealist olan eşidir. Fakat heyhat! Cenab-ı Allah, bu idealist kullarını sanki imtihan etmektedir. Sabır ve tahammülleri, nimetleri değil; mihnetleri çileleri artırır. Onlar, bu imtihanı da ‘nimet’ olarak kabul edenlerdendir. Bilirler ki; hayatın her safhası imtihandır. Başarının mükâfatı mutlaka verilecektir.

Yazar, başından geçenleri yazmıyor, yakın bir dostuna, balayı günlerini anlatır gibi konuşuyor. Çok samîmi ve sâde ifâdeler kullanıyor. Mutluluğun tablosunu kelimelerle çiziyor. Nâzım Hikmet, ‘Saman Sarısı’ başlıklı şiirinde; canciğer dostu Abidin Dino’ya, ‘Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?’ diye soruyor. Takma kafa, çakma akıl ile ahkâm kesen solun bülbülleri, ‘Mutluluk’ isimli tabloların, Hikmetov’un isteği üzerine Abidin tarafından yapıldığı yalanını söyler dururlar. O tabloları, Amerikalı bayan ressam Diane Dengel (1939-2012) yapmıştır. Kızılcıklar bilmezler. Kimseciklerin de bilmeyeceklerini zannederler. Çakma akıl ile başka türlüsü de olamazdı ki…

Dr. Kızmaz’ın hoşuna gidecek bu gerçeği ifâde ettikten sonra kitaptaki gerçeklere dönebiliriz. Kitap âdetâ ‘idealist genç yetiştirme kılavuzu’ gibidir. Hiç kimsenin gitmek istemediği taşranın ücra ve mahrumiyetlerle dolu bir kasabasına gönüllü olarak gitmesinin bölge halkında oluşturduğu ilgiyi, sevgiyi ve saygıyı, daha çok çalışmak, daha iyi ve daha çok hizmet etmek için enerji deposu gibi kullandıkça işler kolaylaşır. Eşinden aldığı destekle genç doktor hizmete, ayaklarıyla koşarak değil, kanatlarıyla uçarak gitmektedir. İlk hasta, tedâvide ilk başarı, ilk ölüm ve ilk otopsi… kaderin kederle birleştiği anlar, insana ıstırap verse de tecrübe ve olgunluk kazandırır. Gönüllülerin, vatan-millet sevdalılarının azmini, 2 - 4 - 8 - 16 - 32 - 64 gibi… geometrik diziler hâlinde artırır. Kimilerinde olgunluk, kibirlenmeye dâvetiyeler çıkartabilir. Allah rızâsını kazanmak için yollara düşenleri, filozof; kâinatın ve cümle yaratıklarının sâhipsiz olduğunu zannedenleri de alkolik yapar. Kitapta yazılanlar, bir halk filozofunun incileridir.

Siz hiç lapa lapa kar yağarken iç çamaşırlarınızla buz kalıplarının küçük bir motorlu tekne gibi hızla akıp geçtiği azgın bir ırmağa girdiniz mi? Bırakınız böyle bir mâcerâyı yaşamayı, tahayyül ettiniz mi? Genç doktor, karşılaştığı bu ağır mecburiyet karşısında itiraz etmeyi bile düşünmemiş, gül bahçesine girer gibi, yüzme bilmediği halde iki kişinin desteği ile azgın sulara girmiş, engelleri aşarak hastasına ulaşmıştır.

Bu da ‘idealizm’ kavramının kelimelerle çizilmiş tablosudur. Bitti mi? Hayır! Ertesi gün ve daha ertesi gün yine âcil durumlar sebebiyle, yine kar kaplı kervan geçmez yollarda, kuş uçmaz tepelerdeki köylere yolculuklarvardır. Üçüncü gün bir doğum vak’ası için idealist doktorun idealist eşi de refâkat edecektir. ‘Yâr gönlüm seninledir. Çıkalım dağlara dağlara…’ türküsünü çığırarak. Bizim insanımız müşkülpesenttir: İş yapmazsanız kimseyi memnun edemezsiniz. İş yaptığınızda da herkesi memnun edemezsiniz. Gayrimemnunlar her toplumda vardır. Doktor onlarla da karşılaşır.

Doktorumuz, Ali Şîr Nevâî’nin ‘İş yapmak isteyen imkân bulur, yapmak istemeyen ise bahâne arar.’ Özdeyişini biliyor olmalı ki, hizmetlerini aksatmaz. Dr. Kızmaz, 13 X 19,5 santim ölçülerinde, 535 sayfalık eserinde, sanki katıldığı engelli(?!) maraton koşusunu anlatmakta, okuyucuyu da kendisi ile birlikte koşturmaktadır. Yorulduğunuzda, siz kitabı bir kenara bırakıp dinlenebilirsiniz. Doktor devam ediyordur. Zaman zaman geriye dönüşlerle 40 - 50 sene öncesinin Türkiye’sini, sosyal yaşayışını gözden geçirip özetliyor. Anlatılanların hemen hepsi, az veya çok farklarla, hepimizin yaşadığı hâdiseler… Anlaşılıyor: Yazar, bizden biri. Aynı durakta aynı istikamete gitmek üzere birlikte otobüs beklediklerimizden… Hayatla ölüm arasındaki mesâfenin milimetre, ölümle hayat arasındaki zaman aralığının da sâniye ölçüsünde olduğu bir ortamda, inançtan güç alan ümitler, çâresizlikten teslimiyete hazır düşünceleri mağlup etmeye çalışıyor. Dr. Ahmet Nâbi Kızmaz’ın ‘Anı Roman’ olarak vasıflandırdığı kitabının bir cümle ile özeti bu. Okumanız bir-iki gününüzü alır. Üzerinizdeki tesiri yıllar boyu devam eder.

CİNİUS YAYINLARI: Moda Caddesi, Borucu Han Nu: 20, Dâire: 504-505 Kadıköy, İstanbul.

Telefon: 0.216-550 50 78  e-posta: [email protected] / http://ciniusyayinlari.com

Op. Dr. AHMET NABİ KIZMAZ: 1946 Yılında Çorum’un Bayat ilçesinin Dorukseki köyünde doğdu. İlkokul, ortaokul ve Liseyi Çorum’da okudu. İstanbul Üniversitesi, Çapa Tıp Fakültesi’nden 1971/1972 ders yılında mezun oldu. Gönüllü hekim olarak Hakkâri’de görev aldı. Askerliğini Gaziantep’te yaptı. Askerlikten sonra Çorum’un Bayat ilçesine Başhekim olarak tâyin edildi ve 2 yıl Kaymakamlığa vekâlet etti. Yaklaşık 1 yıl boyunca Almanya’nın Erlangen Üniversitesinde Cerrahî asistanlığı yaptı. Almanya’daki eğitimimi bittikten sonra Çorum sağlık müdür yardımcılığına tâyin edildi. O dönemin siyasî şartları sebebiyle Mardin Gercüş’e sürgün olarak ocak tabipliğine gönderildi. Cerrahi ihtisas imtihanını kazanarak İstanbul Kuledibi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne tâyin edildi. Tiroid hastalıkları ve cerrahisi konusunda TÜBİTAK kanalı ile dünya literatürünü taradı. Orijinal tez çalışmasını Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Endokrin Nükleer Tıp ve Cerrahî kliniklerinde hazırladı. 1982 yılında ihtisasını tamamlayarak 2 yıl süre ile Karabük SSK hastanesinde Cerrah olarak mecburî hizmet görevinde bulundu. 1984 yılında İstanbul İstinye Devlet hastanesine Genel Cerrah daha sonra Başhekim yardımcısı olarak tâyin edildi. Yaklaşık 3 yıl Cerrahpaşa tıp Fakültesinde oluşturulan Yüksek Tiroid konseyine iştirak etti. Türkiye’nin en büyük guatr ameliyatlarından birini gerçekleştirdi. Bu alandaki çalışmalarına hâlen devam etmektedir. Terfi ettirilerek Haydarpaşa Numune Hastanesi Başhekim yardımcılığına tâyin edildi. Kendi isteği ile bir süre Taksim İlkyardım Hastanesi Cerrahî servisinde ve Sarıyer İsmail Akgün hastanesinde görev yaptı. Haydarpaşa Numune Hastanesi Başhekim Yardımcılığından İstanbul İstinye Devlet Hastanesi Başhekimliğine nakledildi. Yaklaşık 5 yıl, DETAM (Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü) kuruluşunda haftada 1 gün hayvan deneylerine katıldı. 2003 yılında kendi isteği ile devlet memurluğundan emekli oldu. Hâlen İstanbul’da bir özel hastanede meslekî faaliyetlerine devam etmektedir. Orta derecede İngilizce, iyi derecede Almanca bilmektedir.

KUŞBAKIŞI

KADİM TÜRKLERİN MİTOLOJİK HİKÂYELERİ

Azerbaycan Türklerinden Prof. Dr. Fuzûlî Bayat; 12 X 19,5 santim ölçülerindeki 192 sayfalık eserinde, edebî değerlerimizin bir parçası olan ve ‘mit’ olarak isimlendirdiği mitolojik halk hikâyelerini inceliyor. Bu kabil incelemelerin neticesinde hikâyeler bir disiplin içerisinde yazılı hâle getirilir. Böylece târihin akışı içerisinde nesilden nesile anlatıla gelirken, anlatanların hayal gücü ile meydana gelebilecek bozulmaların önüne geçilmiş olur. Yazarın bir tespiti var ki çok mühimdir: ‘Mitolojik hikâyelerin sâhipleri, hikâyeleri teşekkül ettirip sözlü kültürle yaşatanlar ve sonra târih sahnesinden çekilen insanlar ve milletler değildir. Asıl sâhipler, o hikâyeleri yazıya aktarıp sonraki kuşaklara miras olarak bırakanlardır.’ Yazmış olduğu 33 adet kitabın, sâdece isimlerine bakıldığında Prof. Bayat’ın, tam da bu işin erbâbı olduğunu anlamak mümkündür.

İnsanlar, mensubu bulunduğu milletin husûsiyetlerini ve meziyetlerini; geçmişine ait hamâsî ve mistik hikâyeleri dinlemek ve okumak suretiyle öğrenir. Okuyup öğrendikçe geçmişiyle gurur duyar, geleceğini daha mükemmel şekilde inşa etmeye çalışır. Târihimizden günümüze intikal eden ilk yazılı belge, Orhun Kitâbeleri’dir. Bu kitâbeler, Göktürklerin ‘Kutluk Devri’ olarak anılan 682-745 yılları arasındaki üçüncü ve son dönemlerinden kalmadır. Orhun Kitâbeleri, yalnızca eski Türklerden kalma bir millî târih kaynağı olarak değil, aynı zamanda Türk dili ve edebiyatının ihtişamını ortaya koyan, edebî değeri çok yüksek belgedir. O dönemdeki Türkçenin ifâde gücü, cümle yapısındaki disiplin ve sağlamlık ile kelime zenginliği, yabancı dil uzmanlarının bile hayranlığını kazanmıştır. Yine dünya filologlarının kanaatidir: Bir milletin böylesine güçlü bir dile sâhip olması, çok uzun süreli bir târihe ve çok köklü bir kültüre sâhip olduğunun işâretidir. Tam da bu noktada durup düşünelim: Bay Ülgen’in, Erlik Han’ın baş şahısları olan Yaratılış Destanı, yazıya geçirilebilseydi ne muhteşem bir mirâsa sâhip olurduk. Bozkurt Destanı, Oğuz Destanı ve Abdülkerim Satuk Buğra Han Destanı için de aynı şeyler söylenebilir. Henüz 60 yaşına bile erişmemiş Prof. Dr. Fuzûlî Bayat’ın, destanlarımızı ilmî araştırmalarla yazılı hâle getirmesi, geç kalmış olmakla birlikte, topyekûn Türk milleti olarak şükranlarımızı hak eden fevkalâde büyük bir hizmettir. Bu büyük hizmetin ürünü olan eseri, çocuklarımıza ve torunlarımıza okutmamak, esere hak ettiği değeri vermemek, aziz Türk milletinin kadirşinaslığı ile bağdaşmaz.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50 Belgegeçer: 0.212-251 00 12

e-Posta: [email protected] www.otuken.com.tr

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ANILARI

Kâzım Karabekir Paşa, ‘Doğru görmek, doğru yapabilmek için, daha önceleri yapılanları doğru bilmek şarttır.’ Diyerek, tarihi yapanların hâtırâlarını yazmaları gereğine işaret eder. Önce kendisi bu işârete uygun hareket etmiş, örnek olmuştur. Doğu cephesi komutanıyken Kurtuluş Savaşı’mızın ilk zaferini kazanan, ilk anlaşmasını imzalayan ve ‘Şark Fâtihi’ olarak anılan Kâzım Karabekir bu döneme ait bildiklerini ‘İstiklal Harbimiz’ adlı eserde toplamıştır. Yayım süreci başlı başına bir kitap konusu olan bu önemli eserin dışında Kâzım Karabekir Paşa, Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale, Irak ve Kafkas cephelerinde önemli görevlerde bulunurken de yaşadıklarını bu kitapta anlatıyor.

YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK: İstiklal Caddesi Nu: 161-161/A Beyoğlu 34433 İstanbul. Telefon: 0.212-252 47 00 Belgegeçer: 0.212-293 07 23

www.ykykultur.com e-posta: [email protected]

TAŞA KAZINAN İHANET / Ermeni İhânetinin Paris’teki Belgesi

Cemal Aydın’ın Fransa’da Ermeni propagandasıyla beyinleri yıkanmış Fransızlarla yaptığı heyecanlı tartışmayı anlatıyor. Eserde ayrıca savcı katili Yılmaz Güney ve şarkıcı Ahmet Kaya’nın da yattığı Paris’in Peder Lasez (Père Lachaise) mezarlığındaki Ermeni Anıtı’nda taşa kazınmış ihânet belgesiyle karşılaşacak ve gözlerinize inanamayacaksınız. İnsanlık târihinde ilk defa bütün din ve ırklara hor bakmadan kucak açan ve 600 yıl boyunca cihana hükümran olan Osmanlı’yı bu eseri okuyunca bir kat daha sevecek ve takdir edeceksiniz. Cihan Devletimizin krallara taç giydirip, kralları tahtından indirdiği güçlü dönemlerinde niçin soykırım yapmadığını tarihimizle yüzleşmemizi isteyenlere soracaksınız.

TÜRK EDEBİYATI VAKFI: Divanyolu Caddesi Nu: 14 Sultanahmet, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-527 50 32 Belgegeçer: 0.212-513 27 49

www.turkedebiyati.com.tr e-posta: [email protected]

DERKENAR: BASINDA DİL YANLIŞLARI

OĞUZ ÇETİNOĞLU

[email protected]

‘ALMAK’ FİİLİ

Ücret alınır, eşya alınır, gıda maddesi alınır. Lokantada veya evde yemek alınmaz, yemek yenilir. Kahvehânede, pastahânede veya evde, çay-kahve alınmaz, içilir. Banyo veya duş alınmaz, yıkanılır. Taksi alınmaz, taksiye binilir. Entel-dantel takımı alkış aldığını yazıp söylüyor. Bâzan da beğeni (?!) aldığını… Alkışlandığının, beğenildiğinin farkında değil. Vah vah… Bâzısı da tehdit alıyormuş. Aldıkları tehdidi güle güle kullansınlar. İnşallah fazla para ödeyip de kazıklanmamışlardır. Bir de rüşvet teklifi alanlar var. Reddetmiş olmakla iftihar ediyorlar. Reddedecekleri teklifi niçin alıyorlar ki? ‘Bana rüşvet teklif ettiler, reddettim…’ Deseler, küçüleceklerini mi zannediyorlar? Hayret ki ne hayret…

BAKAN BEYDE DİL HASSASİYETİ NOKSANLIĞI

Yeni Bakan, meydan okuyor: ‘Erkek olan şimdi yolsuzluk yapsın…’ Yolsuzluk yapmak için ‘erkek’ olmak şart mı? Bayanlar yolsuzluk yapamazlar mı? Sayın Bakan, ahlâksızların, hırsızların yolsuzluk yapmalarını önleyecek tedbirler alındığını düzgün ve doğru bir şekilde ifade edebilirdi. Etmeliydi.

HER GAZETEYE BİR MUSAHHİH LÂZIM

Bir iş adamı, kendisiyle yapılan röportajda: ‘Herkesin bakmayacağı sakat, hasta ve yaralı hayvanlarla ilgilenmeyi seçtim.’ Demiş. Doğru yapmış. Allah (cc) râzı olsun. Fakat doğru söyleyememiş. Cümlesine, ‘Hiç kimsenin bakmayacağı’ veya ‘çok az insanın bakabileceği…’ kelimeleriyle başlamalıydı. İş adamı bilmeyebilir. Fakat onun ifâdesini yazısında kullanan tecrübeli gazeteci de mi bilmiyor? Yazık!

‘OLDUKÇA’ KELİMESİ…

‘Oldukça yüksek’ de diyorlar, ‘oldukça alçak’ da. ‘Oldukça’ şişman mısınız, ‘Oldukça’ zayıf mı? ‘Oldukça yoğun’ da diyebilirsiniz, ‘Olduka tenha’ da… Sıcak için, soğuk için… Zeki için, gabi için… ‘Oldukça’ kelimesi her bedene uydurulabiliyor. Her kilidi açan bu maymuncuk, dilimizden onlarca kelimeyi çıkarıp attı. Ey gafiller! Maymuncuk sizin olsun. Bana Türkçemin zenginliğini verin.

NOKTALARIN SAYISI…

Türk dilbilgisi noktalama işâretlerinde .. (iki nokta yoktur.) Tek nokta veya üç nokta vardır. ‘Tek nokta var, üç nokta var… ikinin hatırı kalmasın’ diye düşünen, başına huni koymadan sokağa çıkamayan obez kafanın çiroz zekâlıları… Behey Türkçe katilleri! : (iki nokta) üst üste yerine (çarpıttığınız Türkçe ile sorayım) ‘oldukça önemsediğiniz’ durumlarda üç nokta üst üste kullanmayı deneyimsemeniz olası mıdır?

KISA KISA… KISA KISA…

1-İSLAM İKTİSADINDA SOSYAL ADALET: Zeynep Özbek, Firdevs Bulut / İktisat Yayınları 2-MEHMED ZAHİD KOTKU: Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan / Server Yayınları. 3-ANADOLU’DA BEKTAŞİLİK: Suraiya Faroqhi / Alfa Yayınları. 4-ATATÜRK’ÜN İSTİHBARAT FAALİYETLERİ: Ümit Doğan / Kripto Basın Yayın. 5-EBU SEHL NUMAN EFENDİ / BİR OSMANLI ALİMİNİN ÇİLELİ YILLARI: Mehmet Kalaycı, İsmail Alper Kumsar / Hitabevi