Evet sizlere yazacağım bu yazımda beklide çok karmaşık bir ilişkilerin olduğu bir yapıdan bahsedeceğim. Ancak bunun için bağlantıların içimizden dışarı çıkan bir zincir ağınada takıldığımızı göreceksiniz. 

1978 yılında Vatikan’a Papa seçilmeden evvel bana göre Hıristiyan dünyasının delikanlı Papalarından Lucianni I. Papa Jean Paul Vatikan içerisindeki kirli para trafiğini ve finansal küresel aktörlerin bir virüs gibi Vatikan içerisine nüfus ettiğini fark eder.  Bunun nasıl olduğunu anlamaya çalıştıkça önüne örgütler ve localar çıkar. Evet, şu Masonizm denen Masonik yapılanmaların localarından bahsediyorum.  Papalığa henüz seçilmemiş olan Lucianni bu kirli bağlantıları çözmek için sorularına cevap aradıkça Vatikan içerisindeki kirli bağlantılar ortaya daha net çıkıyordu.

Kirli bağlantıların uluslar arası trafiğe taşınması Vatikan Bankasının başkanı Piskopos Marcinkus, Banker Sindona ve Kardinal Cody Vatikan içerisinde kirli para trafiğini yöneten ve Masonik yapılar ile bağlantıları olan kişilerdi. Piskopos Marcinkus Mason, Banker Sindona Mason, Kardinal Cody masonik yapılanmalar ile hareket eden bir Gizli Mason Kardinaldi tüm bu karmaşık ilişkiler Vatikan’ı dış dünyaya bağlıyordu. Dünya üzerinde ki tüm Hıristiyanlardan gelen para ve bağışlar Vatikan bankasında toplanıyor, buradan büyüyen paralar ile Vatikan içerisinde bankalar çoğalıyordu. Bu para trafiğini yönetmeye kalkan Sindona Papa tarafından Vatikan Mali işler başkanlığına getirilmişti. Sindona bu para trafiğini dışa açarak diğer dünya bankaların da Vatikan da olmasını sağlamış. Ve dünyadaki en verimli şirketlerden hisse satın almaya başlamıştı. IBM, General Elektrik, Gulf Oil,  gibi şirketlere Vatikan hisse ortağı olmuştu. Tüm bu zengin şirketlerin Vatikana ortak olma hususu ile Rotshild ve Morgan gibi küresel sermayenin şeytani güç besleyen Yahudi aileleri bir şekilde Vatikan içerisine etki açısından nüfuz etmişti. 

Yazımın burasında konuyu diğer konuya geçerken yine bu konumda buluşturmak üzere bir yere gelmek istiyorum Papa I. Jean Paul bu çapraşık kirli ağı çözmeye çalışırken Masonik bir yapılanmanında Vatikan bünyesinde birçok konuya el attığını fark ediyordu. Özellikle Propaganda 2 kısa adıyla P2 mason locası İtalyan mafyasının kirli işlerine ön ayak olmuş ve Gladyo yapısı ile  derin konulara girmiş CİA ile de bağlantılarını sağlamıştı. Yanlış  okumadınız Evet CIA şu bildiğimiz CIA. “Yok artık burada da mı?” der gibisiniz  ama maalesef burada da CİA karşımıza çıkıyor. Şöyle izah edeyim CIA içerisinde iki yapılanma var birisi Vatikan Cizvitler diğeri ise Tapınakçılar yani Tapınak Şövalyeleri. Bu  iki yapı da birbirinden bağımsız hareket eder ve plan yaparlar. Biri Katolik biri Protestan, hatırlarsanız Papa Francis geçtiğimiz günler de bir açıklamasında ABD başkan adaylarından Donald Trump için “No Christian” Trump Hıristiyan değil demiştir. Bu da açıkça gösteriyor ki Vatikan ile Tapınakçılar arasında bir menfaat savaşı olduğu  ortaya çıkıyor.

Konumuza dönelim. Evet, Vatikan içerisinde kirli yapılanma ağını çözen Lucianni Papa seçildikten sonra ömrü 1 ay oluyor. Aynı zamanda Papalık ömrü de 1 ay  oluyor. 1978 Ağustos’da Papa seçilen I. Jean Paul 29 Eylül 1978 yılında odasında bir rahibenin sabah fark etmesi ile yatağında ölü bulunuyor 100 yıldan beri Vatikan tarihinde kendi başına ölen İlk Papa oluyordu. Ölümünün ardından çok spekülasyonlar yapılmasına rağmen Masonik yapılanmalar P2 ve ortak hareket ettiği Gladio yapılanması onun ölümünü devlet içerisinde ki kurumlarda ki elamanları ve yüksek makamlardaki adamları ile ört bas ettiler. Bakın konu şimdi nereye geliyor? Vatikan içine sızmış olan bu masonik yapılanmalar her şekilde uluslar arası alanda sızmalarını gerçekleştiriyorlar. Türkiye’deki cemaat yapılanmalarını ele aldığımız da karşımıza çıkan Opus Dei ile aynı felsefeyi güden ve uygulayan FETÖ (Fethullah Terör Örgütü) ve bunların yapılanmasıdır. Fetönün Türkiye’deki yasa dışı faaliyetleri gün yüzüne çıktığında  ABD’ye kaçması ile başlayan süreç, daha yeni bir stratejinin belirlenmesine ve yeni bir planın devreye sokulmasına başlangıç  startı veriyor. Merak ediyorsunuz değil mi.  Durun tek tek size izah edeceğim.  Fetö ABD’ye kolay alınmadı gösterildi. Hâlbuki en başından beri FETÖ, ABD ve CIA kontrolünde çok kapsamlı bir proje ile Türkiye İçerisine sokulmuş bir TRUVA atı idi. Dostlarım Arkadaşlarım Ey Milletim! Düşman içimize öyle bir sızmış ki kılcal damarlarımızı bırakın medeniyetimizin köklerine adeta patlamaya hazır bir bomba koymuş.

FETÖ’nün ortaya çıkması cemaat kurması ve bu cemaat yapılanmasının  “hoşgörü ve diyalog felsefesi”  ile hareket etmesi Sivil Toplum Kuruluşlarından, İş camiasından, Sanat camiasından, devlet bürokratları tarafından tehlikesiz görülmesi adına sahte bir maskesiydi. FETÖ Eski Ulusal İstihbarat Konseyi Başkanı Yardımcısı ve eski CIA Türkiye masası şefi aynı zamanda RAND Corporation’un danışmanı olan Graham Fuller ile sıkı fıkı çalışıyordu. Graham Fullerin CIA adına dizayn ettiği proje idi FETÖ.  25 milyar dolarlık bir güç nasıl oluyor da FETÖ’nün hizmetine sunuluyordu.

Okullar, gazeteler, Üniversiteler, Sendikalar, Bankalar, TV Medya Sektörü nasıl oluyor da bunlar birbirleri ile hiç bağdaşmadığı halde bağlantılı oluyor du? Çünkü proje CIA’nin geliştirdiği uzun yıllara dayanan bir strateji planı idi. Türkiye içine FETÖ Truva atını örgütsel bazda ağ kurarak Genç Nesil hedeflenmiş, dini grup olarak  Ilımlı İslam görüşü ile YEŞİL KUŞAK projesi hayata geçirilmişti.

CIA Fetö’nün açtığı tüm eğitim kurumları ve okulları kontrol altında tutuyor. Bu kontrol altında tuttukları okullardan yetişen genç neslin beyinleri yıkanıyordu. Bu yetişen nesil Türkiye içerisinde kritik noktalara, Orduya, siyasete, eğitime, devlet bünyesinde kontrol mekanizmasını ele alacak ne varsa o birime entegrasyon sağlanıyordu. Bunun için en önemli faktör eğitim kurumları idi. Projenin kaynağı ana merkez üssü Eğitim kurumları idi. Bu yapılanmanın CIA destekli olması FETÖ’ nün sınırlarını genişletmesi adına uluslar arası arenada ABD’nin stratejik çıkarları açısından önemliydi. CIA  FETÖ’yü Uluslar arası arenaya taşıdı. Orta Asya’da Açılan okullar ve kurulan eğitim sistemli faaliyetleri yöneten birimler Orta Asya’daki varlığını sürdürürken arka plan bu ülkelerdeki genç nesili hedef alıp Truva atı gibi aynı sistemi bu ülkelere oturtmaktı. Truva atını iyi kullanan CIA FETÖ’ nün tüm oluşumlarını ve kaynaklarını her ülkede kullanmaya başladı.  Avrupa ve Balkanlar oradan Orta Asya tam bir planlanmış uzun vadeli  “KUŞATMA” planı. 

Graham Fullerin Ilımlı İslam ayağı projesini Türkiye’de uygulamaya koyması Türkiye’nin jeopolitik yapısı ile ve de Demokratik, Laik bir ülke olmasından başka bir şey değildi. Her ne kadar FETÖ Graham Fuller ile bir araya gelmediğini iddia etse de Vatikan’a gidip dönemin Papa’sını II Jean Paul’u ziyaret eden kendisinden başkası değildi.  Hatta en önemlisi FETÖ’ nün papaya bizzat kendi yazdığı mektubu unutmamak gerekir.  Bu mektupta Papa’ya kendi hayranlığını ve biatini sunarken dinler arası diyalog ve hoşgörü projesinde Papa’nın Türkiye’ye gelerek projenin ayağının oturtulması adına teklif ve davet yapıyordu. Sevgili dostlarım! Biz büyük bir milletiz büyük bir medeniyetin öncü kuşaklarının torunlarıyız. Bizim tarihimiz kitaplara bu şerefsiz FETÖ ve ihanet çetelerinin yaptıkları gibi kalemler ile yazılmadı. Şanla Şerefle KAN ile yazıldı…

Yabancı devletlerin emperyalist güçlerin, küresel şeytani güçlerin Vatanımıza göz koyduğu, hiçbir ülkede olmayan dünyanın hiçbir ülkesinde önem arz etmeyen güzelliklerin olduğu bu güzel vatanımız maalesef bu hain yapılanmanın oyununa gelmiştir. Bu FETÖ hain yapılanmasının kalleş oyununu CIA ve NATO destekli darbe ve işgal planını 15 Temmuzda kendi gözlerimizle gördük. 

Türkiye 15 Temmuzda istiklal savaşının mücadelesini MİLLİ İRADE ile yani Milleti ile el ele kol kola girerek meydanları hınca hınç doldurarak dünyaya darbeyi bastıran tarihteki ilk  millet olduğunu gösterdi.  Bu hain yapılanmanın bu ülkeden köklerini dallarını söküp atmadığımız sürece tehlike içimizde devam edecektir.  Türkiye Cumhuriyeti Devleti Sn Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkomutanın yerinde ve kararlı tavırları ile Milletimizin üstün gayreti ile bir faciadan dönmüştür.  Sn Cumhurbaşkanı ve MGK’da alınan ve Bakanlar Kurulu onayına sunulan mecliste kabul edilen 3 aylık OHAL kararı en doğru ve yerinde bir karardır. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluş ayarlarına geri dönüyor!