ÇEVRE İHLALLERİ VE TURİZM

Ülkemizde garip tutum var. Bir taraf yeşil ağaçları, yeşil alanları, su havzalarını, ormanları, özetle ülkemizin doğal ve çevresel faktörlerini yok edip, talan etmeye çalışıyor ve bunların yerlerine iğrenç beton yığınları dikmek amacıyla, inşaatçılara, rantçılara peşkeş çekmeye ve vermeye çalışıyor, diğer bir tarafta, ne pahasına olursa olsun, bunları korumak ve gelecek nesillere yaşanabilir, yeşil bir doğa ve çevre bırakmak için canla, başla ama, ümitsizce mücadele ediyor. Tabiatıyla, bu kavgadan çok defa güçlü olan, elinde yetki ve ahbap çavuş münasebetleri bulunan çevre ihlalcileri galip çıkıyor. Buna rağmen, bu mücadele devam edecektir.
Tüm Türkiye’de, durum aynı olmasına rağmen, bizler İstanbul’da yaşadığımızdan, dünyanın incisi ve en güzel şehri olan, eşi emsali olmayan İstanbul’un her geçen gün gözlerimizin önünde yok edildiğini görerek, büyük ızdırap duyuyoruz! Özellikle, son yıllarda yeşile ve yeşilin katliamına yönelik hareketler hız kazanmıştır. Bu doğa katliamına, kültürel ve sanatsal yerlerin, yapıların eski köşk, konakların ve tarihi mekanların ortadan kaldırılması da eklenmiştir. Birgün bir adam çıkıyor, şunu yapacağız, şunu edeceğiz diye, çevreyi yok ediyor.
Selamiçeşme’de eski meteoroloji bahçesi olan ve özgürlük parkının doğal uzantısı yeşil alanın katledilip, 50 katlı 4 adet iğrenç beton yığını dikmesi, İstanbul tarafında tarihi eserleri mahveden silüetlerin yükselmesini takiben, şimdi gündemde Haydarpaşa garının ve bölgesinin tarumar edilmesi ve Taksim’e yeni bir veçhe verilmesi gündemdedir. Allah korusun, İstanbul’da deprem olsa, halkın sığınacağı park, alan kalmamıştır. Nitekim, 17 Ağustos Deprem gecesi mahalle halkı olarak sığındığımız, Meteoroloji bahçesi yok edilmiştir.
Bazı çevreler, bir proje ve program AKP’den gelirse, art düşünce ile ne kadar olumlu olursa olsun, karşı çıkmaktadırlar. Ben onlardan değilim, hadiseleri objektij kıstaslarıma göre değerlendirip, eğer bir proje ve iş ülkemi ve halkımın menfaatlerine uygunsa, desteklerim. Örneğin 3. Boğaz köprüsü yapımında geç kalınmıştır. 3. Boğaz Köprüsü fikrini daha önce, 2. köprü yapılırken Özal ifade etmişti. 2. köprünün açılış töreninde Özal, “Bu köprü birkaç yıl sonra şehiriçi trafik olarak, tıkanma noktasına gelecektir ve yeterli olmayacaktır. Bu nedenle, Boğaza çevreyi tahrip etmeyecek şekilde 3. hatta 4. geçişi bugünden etüd ederek hazırlamalıyız” demişti. Hatta, açılış töreninden sonra beraberken, “Efendim, bu köprüye Fatih Sultan Mehmet adını verdiniz, peki acaba üçüncü köprüye de ‘Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü’ desek ve dördüncüye de, ‘Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ desek nasıl olur” demiştim. Tebessüm ederek benimle mutabık olduğunu belirtmişti. Boğazın altından yapılan tüp geçit doğru bir projedir. İstanbul’da artık tıkanma noktasına gelen trafiği çözümlemenin yolu, yerin altında böyle tüp geçitler, yeraltı tünelleri ve metroyu yapmakla olacaktır.
Şimdi gelelim Taksim olayına. Trafiğin yer altına alınması ve bir şehir için büyük anlamı olan meydanın, görkem ve kullanılabilirliğinin ortaya çıkması yerindedir. Ancak, bu yeraltı geçişi, tıkanıp tünel içinde insanların dakikalarca arabalarında bekleyecekleri bir duruma düşmemelidir. Bugün Taksim meydanının ortasından araçlar geçmekte, meydan diye birşey kalmamaktadır. Meydanlar, bir şehrin karizmaları ve olmazsa olmaz değerleridir. Meydan derken sadece Taksim değil, Beyazıt, Mecidiyeköy, Kadıköy gibi yerlerde ele alınmalıdır. Bunu yaparken, o bölgede kalmış olan tek yeşil alanın, Taksim parkının, eski kışla yapacağız diye ortadan kaldırılmasını anlamak mümkün değildir. Buna gerek yoktur ve park yeşil olarak kalacaktır.
Şehircilik Bakanımızdan bir beyanat duydum, eski binalar, askeri tesisler TOKİ’ye devredilecek diye...
Ben bunu hep söylüyorum, Türkiye’nin 2023 yılında 300 milyar dolar turizm geliri hedefi olmalıdır. (2011 - 26 milyar dolardır). Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul’a yılda sadece 3 milyon  turist gelmektedir. Oysa sadece Paris’i, Londra’yı ziyaret eden turist sayısı yılda 25 milyon kişi aşmaktadır.
Rahmetli Özal, eğer yanılmıyorsam Çırağan Sarayı ve otelinin bir kompleks olarak açılışını yaparken, “İstanbul’da daha beş yıldızlı yüz tane otele ve turistik tesise ihtiyaç vardır. İstanbul turizm merkezi olmanın yanısıra, dünya kongre merkezi olmalı ve uluslararası toplantılar burada yapılmalıdır” demişti. Bu nedenle, bazı tarihi yapıların 5 yıldızlı otele dönüştürülmesi doğrudur. Ancak, şehircilik Bakanı, eğer bu yerlere, rezidanslar, AVM’ler yapmaya kalkarsa yanlış yapmış olur. Bu nedenle, İTÜ’nün Gümüşsuyu/Taşkışla Fakülteleri, Galatasaray Üniversitesi, Kabataş Lisesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Denizcilik Yüksek Okulu, Nişantaşı, Teşvikiye’deki meslek lisesi, Selimiye Kışlası, Balmumcu Kışlası gibi benzeri gibi yerler beş yıldızlı otel olarak değerlendirilmelidir.
Bunu söylerken altını çizerek, hemen ifade edeyim ki, Askeri Birliklerimize ve üniversitelerimize, İstanbul’un etrafında en güzel yerler tahsis edilmeli, oralara en çağdaş, en medeni, son teknolojiye havi, depreme dayanıklı, sağlam binalar yapılarak, tahsis edilmelidir. Eski yerlerimiz ellerimizden alınıyor şeklindeki hayıflanmalara gerek yoktur. Önemli olan ülkemizin, turizm alanındaki hedeflerinin gerçekleşmesi için yapılacak ortak fedakarlıklardır. Ayrıca, zaman zaman konuşulan Dolmabahçe stadının yıkılarak, beton yığını yeni bir stat yapılması fevkalade yanlıştır. Güzide Kulübümüz Beşiktaş’a da İstanbul’un uygun bir yerinde, Türkiye’deki, mevcut statların, en ileri düzeyinde, yepyeni bir stat yapılarak, verilmelidir.
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in 100. yılında, 2023’de, ona layık bir tablo ile çıkmak mecburiyetindeyiz. Bana göre Türkiye’nin bugün en önemli meselesi, Yüksek Kalkınma hızına ve çağdaş değerlere dayalı yeni bir 2023 Türkiye’si ortaya koymaktır. Bu nedenle, Türkiye’nin hızlı, rasyonel, olumlu netice alıcı uygulamalara ihtiyacı vardır.