Türkler, İslam dünyasında etkin olduktan sonra kadınların, iktidarı yadırganmaz olacaktı. Orta Asya Müslümanlığı İslamiyet'e toplumsal ilişkiler bakımından da yenilikler getirdi. Kadınların farklı roller üstlenmeleri bu yenilikler içindeki bir unsurdur. Köleci düzeni bilmeyen, anaerkil dönemin özelliklerim içinde barındıran, kadının her alanda önde olduğu bir alışkanlığı ve geleneği sürdüren Türkler, İslamiyet'te, sınıflar ve cinsiyetler arasında eşitliğe yakın geleneklerin ortaya çıkmasını sağladılar. Böylece İslam’a kadın dinamiğini kattılar. Kadın hükümdarlar, saraylarda söz sahibi eş ya da analar, kadınların İslam'daki toplumsal rolünü yükselttiler.
Ailenin en önemli unsuru kadınlar, düşüncelerini, isteklerini, geleceklerini, varlıklarını, bedenlerini, cinselliklerini savunabilen “yetkin ve etkin” bireyler olarak ortaya çıktılar. İslam fıkıh anlayışı çerçevesinde; "dersleri büyük alaka uyandıran din âlimi kadınlar ve vaizeler; “Kadının Kadı’da” olabileceği” kanaatini oluşturan kararlar vermesi Türkler’in etkisiyle oldu. Türkler'in İslamlaşmasından sonra Türkler’in yönetimindeki İslâm ülkelerinde birçok kadın hükümdarlık yaptı. O zamana kadar İslamiyet'te hiçbir kadın, resmen hükümdar, yönetici, memur olmamıştı veya aile çevresinin dışında etkinliği olan bir kadın görülmemişti. Melik Şah'ın eşi Türkan Hatun, kocası öldüğünde halifeden hükümdarlığını tanınmasını istedi. Pazarlık yapıldı, karşılıklı şartlar kabul edildi. İki taraf da birbirine mecburdu. Halifenin korunmaya, Türkan Hatun’un kabul edilmeye ihtiyacı vardı.
“Memluk Hanım Sultanları,” İslam tarihindeki en önemli ve en tanınmış kadın hükümdarlardır “Raziyye ve Şeceret üd-Dür,” ikisi de Türk asıllıydı, Türkçe konuşurlardı.
Raziyye bin-Şemsüddin İltutmuş, babası Delhi Sultanı Elam Han’ın tahtına çıktı. Babası onu varis seçmişti ama Sultan öldüğünde üvey erkek kardeşleriyle çatışması gerekti ve üstün geldi. Dirayetli bir hükümdar oldu, peçeden çıktı, halkla birleşti, savaşlara katıldı, ancak kendisine karşı kurulan komplolardan kurtulamadı. Türklerin yaşadığı bölgeler de gezginliğini sürdüren tarihçi İbn Battuta, Raziyye'nin unutulmaz bir hükümdar olarak dillerde olduğunu kaydetmişti ki bunun anlamı hanım sultanın kolay silinmeyecek izler bırakmış olduğudur.
Kölelikten azat edilme Şeceret üd-Dür( Cevahir Ağacı), iktidarı, Eyyübi Hanedanı’nın son hükümdarı olan kocası el-Melik es-Salih'ten aldı. Halifeye dayattığı Melikat el Müslim’in (Müslümanların Melikesi) unvanını kabul ettiremedi. Haçlı Seferleri’nde Batı Franklar’ın Mısır'a yaptığı çıkarmadan sonra onlara saldırıda bulunmuş, zafer kazanmış ve Kralı IX. Louis’i esir almıştı.
Kutluk Han Hanedanı’ndan Kutluk Hatun ya da Türkan Hatun ile kızı Padişah Hatun (ya da Saffeddin Hatun), 13. yüzyılda hüküm sürdüler. Kirman Devleti’nin hükümdarı olan Kutluk Hatun, kızını Hülagü'nun oğluyla evlendirdi ve kendisine "İsmeddünyadin" unvanı verildi. Camilerde adına hutbe okundu. Kutluk Hatun döneminde ülkesi zenginleşti. Padişah Hatun "Saffet üddünya ve'd-Din" (veya Safiyeddin; Dünya ve Din Temizi) unvanını aldı.
Doğu Türkistan 1759 Çin Mançu yönetimi tarafından işgal edildi. Devlet Başkanı Cihangir Hoca şehit edildi. Cihangir Hoca’nın eşi Dilşad Hatun kocasının mücadele bayrağını ordunun başına geçerek sürdürdü. Büyük mücadelelerden sonra Çin ordusu tarafından esir alınan Dilşad Hatun, Pekin’e Çin İmparatoru Kienlung’a götürüldü. İmparatorun Dilşad Hatun’a evlenme teklifi Dilşad Hatun tarafından şiddetle reddedildi.
Ve bu kahraman Türk kadını namusu ve milletinin geleceği için bir Çinli ile evlenmektense canına kıymayı tercih etti. Kendi müsaadesiyle hizmetkârına kedisini boğması için emir verdi. Bir kahraman gibi yaşadı bir kahraman gibi şehit oldu. Türk kadının yüreğinde “Gelinlerin Anası” demek olan İperhan unvanıyla yaşayan kahraman Dilşad Hatun’u (İperhan’ı) rahmetle anıyoruz.
Diğer Türk-Müslüman kadın hükümdarları elbette ki unutmadık. Mesela; Devlet Hatun, Satı Bek, Tendü (Döndü) ve Fatma Begüm'dür. Irak’taki İlhanlıların bir kolu olan Celayirli Hanedanı’ndan Hanım Sultan Tendü (Döndü) adına da camilerde hutbe okunmuş. 13. ve 17. yüzyıllar arasında Müslüman ülkelerde halifelerin karşı çıkmalarına, fetvalara, siyasal oyunlara karşın 15 kadın hükümdar, hükümranlığın bütün resmi yetkilerine sahip olarak tahta çıkabilmişti.
Kısacası; bugün yani 21. yüzyılda kadınların “bakan ve başbakan“ olmasına sevinen, bazen de şaşıranlar unutmayınız ki; Tarihin geri dönemleri dediğiniz yüzyıllar da bile Türk İslâm kadınları daha da değerli ve daha üst makamlar da ve de daha da güçlü idi. İşte bu tarihi silsile içerisinde bugünlere gelebilmemizin en büyük öncüleri destekçileri ve de fedakârları olan “cesur Türk kadınları” binlerce şükranları hak etmiştir!