12 Aralık 1916’da  Reyhanlı’da doğup, 13 Haziran 1987’de İstanbul’da vefat eden değerli düşünce adamı Cemil Meriç’in bir vecizesi, sağın az gelişmiş akıl adamlarının, aydınlarının ezberindedir. İzmler, ideolojiler dimağlarımıza, zihinlerimize, anlayış ve kavrayışımıza  giydirilmiş deli gömlekleridir. Anlam olarak böyle. Onun veciz söyleyişini zaten erbabı biliyor.
Uzun yıllar ben de bu anlatımın çok doğru olduğunu düşünenlerdenim. Bunun için sebeplerim var.
Benim düşüncemin motoru adalet ve Hak duygumdur. Adalet ve Hak esas olunca çevrenizde olan bitenlere bu ölçülerle bakıyorsunuz. Her izm, Türkçe’siyle ‘cilik’ kendi doğrularına, ilkelerine, kaide ve kurallarına göre değerlendirme yapar. Her cilik biz oluşturur. Bize göre derler, bizim çıkarımız derler. En doğru biziz derler. Tek fayda veren biziz derler. Herkesin ‘biz’e dahil olması halinde dünyada haksızlık, adaletsizlik, geri kalmışlık, ezilmişlik ortadan kalkar derler. Manevi, dini bizler ise, herkesin dünya ve ahiret hayatının kurtulmasını kendi ‘biz’lerine katılmakla mümkün olacağını söylerler. Bunların her biri, ister dünya hayatı amaçlı olsun- ister iki alem amaçlı olsun bir idealdir, fikirdir. Bir izm’dir. Her biri Cemil Meriç merhumun suçlamasının muhatabıdır.
Ama her birinin ‘ben’ değil ‘biz’ olması bir erdemdir. Her birinin ilkeleri, pirensipleri, kuralları, kaideleri olması bir fazilettir. İlke, kural aynı zamanda namus demektir. Racon demektir. Ölçü ve ölçüt demektir. Bu da karmaşaya, karışıklığa, hercümerce meydan vermemektir.
Cemil Meriç’i o düşünceye ulaştıran sebepler de vardır ve düşünür o vecizeye ulaşmakta haklıdır.
Her biz bir başka bizi inkear edince, her biri bir diğeri veya diğerleriyle savaşa girince karşı oldukları karmaşa ortalığı kasıp kavuruyor, kan akıyor, cinayetler işleniyor. Ülkemiz bu çıldırmışlığı az yaşamadı. Öyle olunca da ideolojiler beyinlere, akıllara, zihinlere, kavrayışlara giydirilmiş deli gömlekleri haline geliyor ve insanlar, özgür akıldan uzaklaşıyor, saf akıl ve vicdandan uzak düşüyor. Tarafgirlik hak ve adalete düşman haline geliyor.
Hatırlamalısınız. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, ‘Bana sağcılar da cinayet işliyor dedirtemezsiniz’ diye haykırıyor ve bu haykırış alkış alıyordu.
Demek ki o da sağ deli gömleğini giyiyordu o tarihlerde.
 O tarihlerde kimlerin hangi deli gömleklerini giydiğini anlatırsam bugün güç sahibi olan nice insanlar bana dişlerini gıcırdatırlar. Türkiye darül harptir, Cuma namazı farz değildir diyen siyasal İslamcı arkadaşlarım, devlet dinsizdir, laiktir otobüse vapura biletsiz binmek domuzdan bir kıl koparmaktır ve sevaptır diyen cahil Müslüman kardeşlerim bugün o kıl kopardıkları domuzun sahibi oldular. O kıl kopardıklarını korumak için akla hayale gelmedik zulümlere imza atıyorlar.
O zaman bir sorunsalımız var. Taraftarlık, tarafgirlik, ‘biz’ mensubu olmak, bir buz parçası hükmünde olan benliği, enaniyeti biz havuzunda eritmek iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi? Yoksa esas mesele bu değil de biz yanıldık ve yanıltıldık mı?
İdeolojiler, idealar, idealler, amaç birlikleri öyle veya böyle sonunda bir gömlektirler. Çıplaklıktan iyi değil mi? Tartışılır.
 Azadelik, hürlük, hürriyet, saf aklın başıboşluğu, vicdan sesi ve namus duygusu, adalet ve hak duygusu düşünce ve davranışlarımızın dinamosu, motoru, pistonu, iteneği olsa acaba daha mutlu bir insanlık inşa edilebilir mi? Bütün bu sorular henüz sorulmadı bile.
İnsan kitleleri yönetenler ve yönetilenlerden ibaret değil. Yönetenlerin kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için kullandıkları retorikler, söylemler var. Söylemler Marksist, Kapitalist, Nihilist, Romantik, Hümanistik, Liberal, Bireyci, girişimci, İlahi dayanağı olan dini olabilir. Aklınıza gelen her türlü çeşitli izmlere ait söylemler vardır. Ama hepsinin amacı aynıdır. Ele geçirilen iktidarı bir daha asla elden çıkarmamak, buna razı olacak insan tiplerini imal etmek yönetenlerin ortak karakteridir.
 Zavallı yönetilenler hep bir özlemle yaşarlar. Kendi mensubu olduğu ‘biz’ iktidara gelse hayatta görülen tüm olumsuzluklar ortadan kalkacaktır. Devletleri, ülkeleri tek bir merkezden yönetenler de, dünya sermayedarları da yerel, lokal, kısmi yönetenler gibi davranırlar. Tek tip insan imal etmek isterler. Bunu başarırlar da. Hangi boyutta olursa olsun yönetiminiz, insanları sorunsuz yönetmenin yolu onları borçlandırmaktır. Bankacılık bunun için kuruldu ve geliştirildi. Kıredi kartları bunun aletleri. Ölüme kadar nişan adı verilen Morgage 20 yıllık ev borçlanması da bu işin aletidir.
Borçlu insanları yönetmek kolay olduğu gibi borçlu devletleri de yönetmek kolaydır. Nijer Başbakanı ya da Cumhurbaşkanı ‘ülkendeki Türk okullarını kapat’ emrini 300 milyon dolar hibe karşılığında kabul etmek zorunda kaldığını söyledi.
Son 10 yılda zihinlerimize giydirilmiş deli gömleklerini çıkardık, tekrar giydik, tekrar çıkardık. Her sabah milli görüş gömleğini çıkarıp çıkarıp tekrar giyenleri de izledik. Müslümanlar hırsızlığı belli şartlarda makul gördüklerini açıkladılar, Marksistler ve kademe kademe solcular sağcı adaylarla seçim kazanmanın imkeanlarını aradılar. Artık idelojilerin iş yapmadığı anlaşıldı. Ama çarşı Pazar karıştı be Cemil hoca. Kimsenin ilkesi yok, ahlakı yok, temel doğruları yok. Vicdanlar sızlamaz oldu. Kimsenin omurgası yok. Hemen herkes belli ölçüde kemiksiz, namussuz ve şerefsiz. İktidar nimetinden yararlanmayı altından ırmaklar akan köşklere tercih ediyor en takva görünenler. Devlet ve iktidar teşvik veriyor her kesime, o teşvikleri almak için her zulüm alkışlanıyor. En azından uyumlu olmaya özen gösteriliyor.
Yanıldın be Cemil Meriç üstadım. Zihinlerimizden deli gömleklerini tereddütlerle çıkardık ama ilkemiz, kaide ve kuralımız, ahlakımız, namusumuz kalmadı. Racon bozuldu be hocam.