Cemal Anadol kırktan fazla kitap yazmış bir yazarımız. Yazdığı kitapların çoğu bir konu etrafında yazılmış vesikalardan yararlanılarak derleme şeklindedir.
1933 yılında İstanbul’da doğmuş olmasına rağmen baba tarafı Malatya’nın Pötürge ilçesindendir. Anne tarafı ise biraz daha teferruatlıdır. Batıdan (neresiyse o batı) göç eden Hocazade isimli bir aileye mensuptur. Kastamonu-Abana-Bozkurtludurlar. Erzurum ve Azerbaycan ile de irtibatlandırır aile tarafını Cemal Anadol.
Bu Azerbaycan ile irtibat onu Enver Paşa ve Halil Paşa’ya, Nuri Paşa’ya akraba yapmaya kadar gider. Cemal Anadol; Halil ve Nuri Paşalarla akraba oluşunu anlatırken derin bir haz duyardı. Cemal Anadol anne tarafını çok yüceltir. Divan sahibi şair ve edip insanlar olduklarını ifade ederdi.
Ali Nihad Tarlan’ın da annesinin öz dayısı olduğunu söylerdi.
Cemal Anadol’un tahsil hayatı Beyoğlu Ortaokulu, Taksim Lisesi, Gazetecilik Yüksek Okulu, Tırakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Bölümü (iki yıllık) olarak sıralanıyor.
Yazmaya 1948 yılında (yani 14 yaşında) Türkspor Dergisinde Taksim Lisesi adlı bir spor yazısıyla başlamış.
Son Telgraf, Gece Postası, Hakikat, Tan, Tanin, Akşam, Haber, Yeni İstanbul, Babı Ali’de Sabah, Bugün, Bizim Anadolu, Millet, Hergün, Yenihaber, Sabah, Tercüman, Türkiye, Zaman, Ortadoğu, Yeni Sayfa gazetelerinde yazıları yayınlanmış. Fiilen de muhabirlik, sayfa sekreterliği, şeflik ve bölüm müdürlükleri yapmış.
Sarı Basın Kartı hamili idi ve Azerbaycan’da yayınlanan İki Sahil Gazetesi ve Azertac Ajansı’nın temsilcisi olarak görünüyordu.
Cemal Anadol’un kitaplarının konuları; cemiyet, iktisat, kültür, tarih, edebiyat, halkiyat, musiki ve spordur.
Cemal Anadol kimi kurumlardan ödül almaya çok önem verirdi. Her defasında onu çevresine genç nesile tanıştırırken ödül sayısını söylerdim, o da söylediğim sayıyı artırarak bir düzeltme yapardı. Ödüle doymayan bir insandı.
Cemal Anadol aldığı ödüllerin çok değerli olduğunun altını çizmek için şöyle derdi: Sahte şöhretleri  besleyen ödüller furyasından çöplenenlerden değilim.
Uluslararası Atletizm Hakemi idi. Milli Basketbol Hakemi, Voleybol Hakemi, Hakem Komiteleri Birliği üyesi, atletizm menejerliği, 6 spor kulübü kurucusuydu. Spor alanında da 10 ödül kazanmıştı. Buna inanmakta zorlananları ikna etmek için yılların pörsüttüğü kimlik kartını göstererek ikna ederdi.
Türk Havacılık tarihi konusuyla ve Korkusuz şahsiyetler Dedem Korkut çalışması ödül getirmişti ona.
Azerbaycan’da oldukça itibarlı bir insandır Cemal Anadol. 4 defa fahri doktor unvanı, 3 defa asli purofesörlük unvanı verilmiştir.
Cemal Anadol’u ilk defa Beyazıt Devlet Kütüphanesi girişinde tanıdım. İri yapılı, beyaz tenli, muzip tebessümlü son derece latifeci, ama son derecede hırçın bir adam olduğunu yıllarca arkadaşlık ettikten sonra fark ettim.
İlim Edebiyat ve Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği İstanbul Şubesi olarak Cafer Vayni bey ayda bir kere Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde Çınaraltı sohbetleri düzenliyordu. İkimiz de o toplantıya katılmak için girişte denk geldik. Hemen oracıkta ayaküstü, kendini tanıttı çok sayıda kitap yazmış ve çok sayıda ödül almış bir insan olduğunu anlatıverdi. Övünmekten çok haz alıyordu.
Cemal Anadol sonradan çok yakın dostum oldu. Türkiye Yazarlar Birliği’ne Mehmet Nuri Yardım beni müdür olarak işe başlattı. Kızlarağası Medresesi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından TYB İstanbul şubesine tahsis edilmişti. Yönetim Kurulu onayıyla orada müdür olarak işe başladım. Ama işletmecilik yapıyordum. Oradaki çay ocağını çalıştırarak oranın tüm masraflarını, giderlerini, ikramlarını karşılayabiliyordum. Kendime de aylık olarak belirlenen rakamı kazanabiliyordum.
Cemal Anadol için kapı önüne bir tezgah izni çıkardım. Cemal hoca kitaplarını dağıtıma veriyordu ama sanıyorum telif olarak kitap alıyor ve onları satarak para kazanıyordu. Sabahtan akşama kadar orada oturur, gelenle geçenle sohbet eder, kitaplarının birebir reklam ve tanıtımını yapardı. Kitap alan için övücü sözler söyler, almayanlar ve alakasız davrananların Yahudi olduğunu ileri sürerdi. Yahudileri hiç sevmezdi ve onlarla uzun süren mahkemelik durumu olmuştu. O mahkeme safahatını da zevkle anlatırdı.
Yazarlar Birliği’nde boş zamanlar olurdu. O arada onunla tavla oynamak, onu eğlendirmek durumundaydım. Tavla oynarken çok eğleniyor ve mutlu oluyordu. Kazanmak için her yola baş vuruyor, ne atarsa atsın işine geleni oynuyor mutlaka kazanıyordu. Kazanamadığı geceyi uykusuz geçiriyordu. 
Bu tavla meselesi sonradan milli buhran haline gelecek ve ben oradaki işimi kaybedecektim.
Profesör Ali Osman Özcan, Ayhan İnal, Yusuf Gedikli, Cemal Anadol ve ben zaman zaman ama hergün tavla oynuyorduk. Herkes mutlu oluyordu. Onlar sırf tavla oynamak için TYB’ye geliyorlar çay kahve içip bana da para kazandırıyorlardı. Ben de müşteri memnuniyeti ve biraz da haz duyduğum için oyuncular arasında yer alıyordum.
Bir defasında çok mizahi bir durum oldu. Ali Osman Özcan ile Cemal Anadol tavla oynuyorlardı. Ceryan kesilmişti. Ama onlar ayışığında oynamaya devam ediyorlardı. Bir ara zar tavlanın dışına kaçtı. O karanlıkta iki koca adam kalkıp zarı aramaya başladılar. 
İsmail Bayram da oradaydı. İkimiz birbirimize bakarak gülmeye başladık.
İki ilim adamımız araştırma yapıyorlardı. Acaba zar nereye gitmişti. Allah taksiratını affetsin. Cemal Anadol çok renkli bir kişilikti.