‘’Cumhuriyet karşıtları kıs, kıs güldüler! Bu yeni devlet, bu deneysiz yöneticiler ne bu büyük sorunları çözebilirdi, ne bu dev düşmanları yenebilirdi. Haklı gibi görünüyorlardı. Ama bir şeyi unutmuşlardı: Yurtseverlik. Onun yenemeyeceği ne vardı?’’ (Turgut Özakman, Cumhuriyet - Türk Mucizesi-2009)

Yazımın girişinde tırnak içerisine almış olduğum cümleler; çok değerli yazar, yakinen tanıdığım, Turgut Özakman ustanın Türkiye üçlemesi adını vermiş olduğu ‘’Cumhuriyet-Türk Mucizesi’’ isimli kitabının ilk cildinin son cümleleriydi…

Türk Milletinin tarih sayfalarına yazmış olduğu öylesine gerçekler vardır ki; bu gerçekler, insanlık tarihine damgasını vurmuş, dünya coğrafyasını şekillendirmiştir.

4000 yıllık tarihi geçmişimize bakıldığında böylesine asil, soy geçmişi yüksek, insanlık tarihine yön vermiş başka bir milletin varlığından söz edebilmek mümkün değildir.

Yüzyıllar boyunca üç kıtada at oynatmış, kılıç sallamış, medeniyet ufukları açmış ecdadımızın bize bıraktığı en önemli miras; yurtseverliğimiz ve vatanımıza olan sevdamızdır.

Türk Milletinin vatan topraklarına, birbirlerine, bayrağına, milli ve ulvi değerlerine olan bağlılığı asırlar boyunca değişmeden, hiçbir nedenin, hiçbir milletin önünde eğilip bükülmeden, bugünde aynen devam etmektedir.

İşte bu nedenlerden dolayıdır ki, Türk Milletinin, bundan yaklaşık bir asır önce tarihe damgasını vurmuş olduğu mucizevi gerçeğin adıdır Cumhuriyet.

Şimdi 93 yıl öncesinin Türkiye’sine gidelim, Turgut Özakman hocamızın kaleme almış olduğu Cumhuriyet-Türk Mucizesi kitabının sayfalarını arayalım, 29 Ekim 1923 tarihinde saat 18.00’de Çorum Milletvekili İsmail Eker Bey’in başkanlığında Ankara’da toplanan vekillerin, T.B.M.M salonunda yaptıkları görüşmeye kulak verelim:

‘’ Cumhuriyetle ilgili birinci madde saat 19.37’de sürekli alkışlar, sevinç çığlıkları arasında kabul edildi. Kanunun tümünün oya sunulması aşamasına gelinmişti. Başkan da heyecanlıydı. Titreyen bir sesle dedi ki:

‘’Kanunun tümünü kabul edenler lütfen el kaldırsın.’’ Başkan cumhuriyet rejimini oya sunuyordu. Bütün eller havaya kalktı.

‘’Oy birliği ile kabul edilmiştir.’’ Saat 20.30’du.

Öyle bir alkış patladı ki şiddetinden pencere camları zangırdadı. Yalnız milletvekilleri değil dinleyiciler, gazeteciler, Meclis memurları da alkışlıyor, onlarda milletvekilleri gibi kucaklaşıyorlardı. Ağlayanlar vardı. Haber dışarıda bekleyen kalabalığa ulaşmıştı. Onlarda alkışlamaya ve bağırmaya başladılar.

‘’Yaşasın cumhuriyet!!!’’

Toplar yeri göğü inleterek Türkiye Cumhuriyeti’nin doğumunu duyurdular.

İçeride Cumhurbaşkanı seçimine geçilmişti.

Seçime 158 milletvekili katılmış, M. Kemal Paşa oy birliği ile Cumhurbaşkanı seçilmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Gazi M. Kemal Paşa yoğun alkışlar, başarı dilekleri ve dualar arasında kürsüye geldi.

Saat 20.45’ti…

Ve Gazi Mustafa Kemal Paşa Konuşmasını şöyle tamamladı:

‘’…Yüzyıllardır haksızlığa ve zulme uğrayan milletimizin son yıllarda gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış, milletimiz hakkında olumsuz görüşler ileri sürenlerin ne kadar gafil görünüşe aldanan insanlar olduklarını pek güzel ispat etti. Milletimiz liyakatini, yeni rejim sayesinde, uygarlık âlemine daha kolaylıkla gösterecektir. Hep birlikte ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.’’

Çökmüş, çağdışı bir devletten yepyeni, tam bağımsız, dünya devletleri ile eşit haklara sahip, saygın bir halk devleti, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu…’’

Rahmetli Turgut Hocamızın 2009 yılında kaleme almış olduğu Cumhuriyet-Türk Mucizesi kitabından alıntı yapmış olduğum bu gerçek, devletimizin kuruluş tarihinin altın sayfalarında yerini almıştır.

93 yıldan bugüne gelişen, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade etmiş olduğu gibi; ‘’muasır medeniyetler seviyesine’’ ulaşmaya çalışan ülkemiz; bugüne kadar ne elde ettiyse; bunu 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Cumhuriyet mucizesine borçludur.

Yakın tarihimiz incelendiğinde; ülkemizin bu çağdaş uygarlık yolunun önünü kesebilmek adına dışarıdan ve içeriden pek çok ihanet odaklarının işbirliği içerisinde olduğu, bu şer odaklarının milletimizin birlik ve beraberliğine, vatanımızın toprak bütünlüğüne nasıl kast ettikleri hepimizce malumdur.

Ülkemiz:

P.K.K. terör örgütünün yıllardan beri milletimize yaşatmış olduğu bitmez tükenmez melanetlerine, hemen yanı başımızda süregelen Ortadoğu karmaşasını/savaşlarının vatan topraklarımıza yansımalarına,

Ama hepsinden daha tehlikelisi, o salya sümüklü meczubun yönetimindeki FETÖ’ nün 15 Temmuz 2016’da devletimizi ele geçirmek amacıyla Türk Milletine yaşattığı o alçak, kalleş, kahpe saldırısına karşı koymuşsa eğer;

Bunu büyük Türk Milletinin devletine olan sadakatine, vatanımıza, bayrağımıza olan sevdasına, bir ve beraber olmamıza borçludur…

Devletimizin kurucusu Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bağımsızlık savaşımızdan sonra, Osmanlı Devletinin küllerinden çıkardığı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşundaki en önemli güven kaynağı da, milletimizin ta kendisidir.

Günümüzün Türkiye’sinde yaşadığımız onca olaya rağmen yıkılmaz bir kale gibi duran Cumhuriyetimize her şeyimizi borçlu olduğumuzu unutmamamız, geçmişimizle bugünü mukayese ederken; yaşanan gerçekleri çarpıtmadan tarihe sadakatle bağlı kalmamız gerekir..!

Bugünlerde devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Türk Milletine olan inanç ve güvenle yoktan var ettikleri Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluş manifestosu Lozan’ı, Misak-ı Milli’yi sorgulamaya açanların; bu mucizevi gerçekleri, tarihe yazılı belgelerini göz ardı etmeden, konularını saptırmadan yorumlamaları gerekir.

Çünkü tarih; vicdanımıza kazınan olayların hafızası, gerçekler ise zamanın vicdanıdır.

Büyük Türk Milletinin adının ilk kez duyulduğu tarih sahnesinden bugüne; yaşanan her ne varsa bizimdir, atalarımızın emaneti, milletçe önem vereceğimiz, ders alacağımız gerçeklerimizdir.

Orta Asya’da yaşayan ecdadımızın tarih sayfalarına yazdıkları da bizim, 600 yıl boyunca üç kıt’a da medeniyet izleri bırakan Osmanlı İmparatorluğu da bizim; böylesine önemli geçmişe sahip bir milletin tarih sayfasından silinmesine karşı koyarak, bağımsızlık savaşımıza önderlik eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurmuş olduğu asırlık çınar Türkiye Cumhuriyeti devleti de bizimdir. Bizi bize ve tüm dünyaya anlatan bu muhteşem tarihin bir tarafını görüp, parlatıp; diğer tarafını görmemek, karalamak, en azından tarihimize yapılan en büyük haksızlıktır.

Tabii ki, tarihe damgasını vuran mucizevi gerçekler de sorgulanmalıdır! Ama o tarihte yaşananları unutmadan, o sürecin dünya gerçeklerini göz ardı etmeden…

Cumhuriyetimizin 93’ncü kuruluşunun büyük bir coşku içerisinde kutlanması gereğinin, gerçeğinin altını kalın bir çizgi ile çizerken;

Ülkemizin bugünlerde yaşadığı olağanüstü durumu unutmadan; halen uygulanmakta olan OHAL tedbirlerini de göz ardı etmeden, Cumhuriyet coşkusunun ülkemizin her yöresinde kutlamak; milletçe bize düşen en büyük görevdir, bu güzel vatan topraklarını bize emanet eden atalarımıza olan borcumuzdur.

Unutulmasın ki; Bugün ülkemizde ne varsa, neyimiz varsa bunu borçlu olduğumuz tek bir gerçek vardır, o da: Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının önderliğinde, Büyük Türk Milletinin gerçekleştirdiği Cumhuriyet Mucizesidir. Cumhuriyetimizin 93’ncü kuruluş yıldönümü kutlu olsun.

Vatan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunu gerçekleştirenlere minnettardır.