Yıl 1934…  Dünyada savaş rüzgarlarının estiği yıllardır. Çanakkale’de savaşan ANZAK askerlerinin aileleri çocuklarının mezarlarını ülkelerine nakletmesi gündemdedir. O günlerde Çanakkale bölgesini denetlemeye gidecek olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya Mustafa Kemal’e, vedaya gittiğinde Mustafa Kemal ona şöyle diyecekti:

“Çanakkale’yi ziyaret ettiğin zaman aziz şehitlerimizi de ziyaret edeceksin! Bu vazifeyi yapacağına şüphe yok. Yalnız bir nutuk söyleyeceksin. Ben söyleyeyim. Burada yatan aziz şehitlerimiz! Sizi hürmetle, saygıyla anıyoruz. Diyeceksin. Mehmetçik abidesinin başında, dilinin bütün takatiyle konuşacaksın. Burada rahat ve huzur içinde yatınız!’ diyeceksin. Siz olmasaydınız, siz göğüslerinizi çelik kalelere siper etmeseydiniz, bu boğaz aşılır, İstanbul işgal edilir, vatan toprakları istilâya uğrardı,’ diyeceksin.

“Evet, böyle konuşacağım.!”

“Hayır, hayır…Sen böylenin üstünde, çok daha başka konuşacaksın. Dünyaya hitap edercesine konuşacaksın. Orada, Çanakkale’de yalnız bizim şehitlerimiz değil, bu toprak üstünde kanlarını döken insanları da o kahraman muharipleri de hürmetle, saygıyla anacaksın!”

“Paşam, ben bunu yapamam; çünkü bu sözler ancak sizin söyleyebileceğiniz yüksek sözlerdir.”

“Söyleyeceksin! Çanakkale’den dünyaya karşı böyle konuşacaksın. Senin böyle konuşman lazım.”

Gece tekrar buluştuklarında Mustafa Kemal, Şükrü Kaya’ya uzunca bir metin uzatıyor. Bu, Çanakkale’de okuyacağı nutuktur ve Mustafa Kemal bizzat kendisi hazırlamıştır. Bakan bu metinle Çanakkale’ye gidiyor, Mehmetçiğin mezarı başında ANZAK (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu=ANZAC Australian and New Zealand Army Corps) askerlerine hitaben Mustafa Kemal’in içten, samimi, şefkatli ve insani sözlerini okuyor:

“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Bu konuşmanın yabancı gazetelerde yer almasının ardından Şükrü Kaya’ya Avustralya’dan, Yeni Zelanda’dan mektuplar ve telgraflar yağar. Bu kez Avustralyalı bir anne de Mustafa Kemal’in bu duygu dolu babacan mektubuna karşılık o da O’na bir mektup yazar:

"Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine “Ata” demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla…”

Mustafa Kemal’in bu sözleri "The Sydney Morning Herald" gazetesinin 26 Nisan 1934 tarihli sayısının 9. Sayfasında yayınlanan "ANZAK Günü" mesajı, içeriğiyle de paralellik arz etmektedir. O gün şöyle demişti; 

"25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadasına yapılan çıkartmayla başlayan savaş, orada kanlarını dökenlerin kahramanlığını tüm dünyaya göstermiştir ve bu mücadelede verilen kayıplar, onların milletlerini yüreklendirmiştir." 

Mustafa Kemal, Emperyalist devletlerin, Türk yurdunu işgale yeltenen sömürge siyasetini hoş görecek bir lider değildir!  Mektup, İngiliz veya Fransız annelerine de yazılmamıştır.  Birer sömürge konumundaki Avustralya'dan ve Yeni Zelanda'dan, Türk düşmanlığı kampanyasıyla gemilere doldurulup; Mısır'da zayıf bir eğitimden geçirildikten sonra acımasızca cepheye sürülen sömürge askerlerinin annelerine yazılmıştır. Mustafa Kemal, yaptığı insani bir diplomasi manevrasıyla, sömürgeci İngiltere’ye: “oyunu gördüğünü” anlatmaya çalışmıştır. Bunun için mesela Hintlilerin, Afrikalıların ve ANZAK'ların Türklere karşı kullanılması, “Ada’nın” yetişmiş insan kaybını önlemiş, Londra'nın savaş maliyetini aşağı çekmiştir. İngiltere aynı zamanda, ANZAK askerlerini cephede tüketerek; genç nüfusu eritmiş, böylece Avustralya ve Yeni Zelanda'yı "daha kolay sömürülebilir" halde tutmak istemiştir.  

Mustafa Kemal, bu oyunu görmüş ve Anzak annelerine yazdığı akıl dolu bir mektupla “onbinlerin ölümünden kaynaklanan bir düşmanlığı, dostluğa dönüştürmesini” bilmiştir. Sonuçta; ANZAK’ların torunları her yıl, Gelibolu'ya gelip; Türk’ün saygı uyandıran misafirperverliğine tanıklık ederler. Sonra da milletini yaşatmak için liderlerinin “öl” emrine uymayı tüm dünyaya öğreten Türk’ün asaletini öğrenerek ülkelerine geri dönerler.

Kısacası: İşte “O lider” her ne kadar 1881-1938 yılları arasında 57 yaşayan bir fani olarak bilinse de; gururla söyleyebiliriz ki; O bütün dünya insanlığının barışı ve hürriyet için yaşayan; bugün dahi dünya liderlerinin ilham ve örnek aldığı “Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’TÜR.”