Çevremize şöyle bir baktığımızda kaç kişi karşısındaki insana saygı duyuyor? Aslında sorsak insanlara saygılı mısınız diye herkes evet saygılıyım tabi der. Peki kaç kişi karşısındaki insanın giyimine, arabasına, parasına bakmadan gerçekten saygı duyuyor. Bu hafta eğitim ile ilgili paylaşımlarımdan ziyade bu konuyu biraz irdelemek istiyorum.

Bir kafeye gittiniz ve garson yanınıza gelip “ne alırdınız efendim” diyor, ardından dışarıdan kafeyi izleyen kötü kılıklı kişiye “hemen buradan uzaklaş” diyor. Şimdi bir düşünelim kafede oturan sen ile dışarıdaki kötü kılıklı adamın farkı nedir? Sana “siz” diye hitap edilirken, dışarıdaki adam niçin kovalanıyor. Senin o kafede oturabilecek paran olması dışarıdakinin olmaması mı neden? Veya senin avukat olman sana garson tarafından saygınlık kazandırırken, dışarıdakinin bir işinin olmaması mı? Hâlbuki ikinizde insansınız, ikinizde yaşamak için aynı bedene, görmek için aynı göze, koku almak için aynı burna sahipsiniz. İkinizde heyecanlandığınızda kalbiniz aynı şekilde hızlı atıyor, ikinizde üzüldüğünüzde gözünüzden yaşlar geliyor. O zaman aradaki fark ne? Okumak, meslek sahibi olmak, para kazanmak; bunlar sadece size daha rahat bir yaşam koşulları ve statü sağlar. İçimizdeki insan, onurumuz, diğer insanlara saygımız olmadıktan sonra, karşımızdakini çöp parçasından daha değersiz bir yere koyduğumuzda statümüz neye yarar?

Ben bir öğretmenim karşımdaki çocuk benden bedenen küçük, bana ne fiziksel olarak ne de bilişsel olarak cevap veremez. Ben o çocuğu keyfime, sinirime göre, nasılsa bana hiçbir şey yapamaz diye, sırf ben o çocuktan daha güçlüyüm diye azarladığımda, bağırdığımda, kızdığımda çocuğun insanlık onuru ne olacak? Çocuğun kırılan kalbini kim tamir edecek? Çocuğun ben bağırırken karşımda minicik kalışını, gözündeki korkusunu kim yok edecek? Karşımızdakinin gücü, statüsü ne olursa olsun önce insandır. Bu yaşamımızdaki asla unutmamamız gereken en önemli gerçek bana kalırsa. Bu konuya nerden geldim peki? Bu haftaki kitaplarımdan birisi “Prof. Dr. Üstün Dökmen’in “Küçük Şeyler-1” kitabıydı. Orda okudum ve ardından bolca düşündüm. Şimdi sizlerle de kitaptan bir kaç paragraf paylaşacağım. Ve okumanızın ardından hepinizi bolca düşünmeye davet ediyorum.

“Fiziksel açıdan ve statü açısından bizden güçlü kişilere saygılı davranırız. Güçlü bulmadığımız kişiler karşısında ise saygılı davranmayız, davranışlarımızı kontrol etme ihtiyacı duymayız. Oysa renkleri, cinsiyetleri, yaşları, statüleri ne olursa olsun, tüm insanların onurları eşittir. Bu yüzden ayrım gözetmeden hepsine saygılı davranmalıyız. 

Kişiyi ve hatalı davranışı ayırmak zorundasınız. Hatalı davranışı eleştirebilirsiniz, hatta hatalı davranıştan ötürü bir yaptırım uygulayabilirsiniz; fakat kişiyi topyekün eleştirmeye hakkınız yoktur. Bir profesörün onuru bir çöpçünün onuruna eşittir; bir kapıcının onuru bir genel müdürün onuruna; bir müfettişin onuru bir hırsızın onuruna eşittir.

İster bir varsayım deyin ister bir dogma, tüm insanların onurları eşittir bu dünyada. İnsanların bilgileri, yetkileri, statüleri, güçleri farklı farklı olabilir; ancak onurları eşittir.

Benim onurum bir çöpçünün onuruna eşittir. İkimizin bilgisi, yetkisi farklıdır. O benim fakülteme gidip ders anlatma yetkisine sahip değildir, ben de sokaktaki çöp bidonun yerini değiştirme yetkisine sahip değilim. O çöpçü evinin kralıdır. Evine geç gittiğinde, kızı kapıya çıkıp “baba geç kaldın” diyerek yanaklarından öpüyor. Benim kızımın yanağımı öpmesi, o kızın babasının yanağını öpmesi veya bir kızın hırsızlıktan hüküm giymiş babasının yanağını öpmesi aynı şeydir; aralarında hiçbir farklılık yoktur. Tüm insanların onurları eşittir...”