Devlet Opera ve Balesi… 

90 lı yıllarda, tıpkı eski Beyoğlu sokaklarına çıkıp en güzel giysileriyle , ( Kadınların alt uçları pilili siyah etek, sivri topuklu ayakkabıları) zarif hareketlerle endamla salındıkları, erkeklerin siyah takım ve fotr şapka ile sağı solu selamlayan insan topluluklarını anımsatırcasına yaptığımız bir ritüeldi Atatürk Kültür Merkezi ve Devlet Opera balesi’ne gitmek…

Hep siyah ve şık giysilerde saçımıza fön çektirmiş halde haftasonu yaptığımız en harika şeydi opera, operet, tiyatro seyretmek. Arkadaş ve dostlarla orada buluşur ve sonrasında yemeğe gider keyifli sohbetlerimizi ederdik.

Sonra yoğun çalışmakla geçen hayatımızı bir diğer hafta için yaptığımız sanatsal programlarla ki bunların arasında aynı özenle oluşturduğumuz İnterteks’in düzenlediği fuarlar da vardı.

Sonra sihirli değnekler bir bir çıktı hayatımızdan.

Oturduğumuz yerden dünyayı seyretmek çok kolay geldi. ..kunda boncuk aramak her kesimde moda oldu.

Kim kiminle nerede ne yapmış merakı çatlattı insanları. Hiç bir geçmişi beğenmeden kaldırıp oturttuk, kaldırıp oturttuk.

O kadar büyüdü ki hırslar sanki herkes bir göz oldu koca bir göz, sadece oturduğu yerden kıpırdamadan seyreden.

Uğraşmanın, yaratmanın o dayanılmaz keyfiyetinin zamana yayıldığını unutup gittiler.

Her şey kolayca alınıp satılır bir mantık oturdu kaldı.

Adına Teknolojik Çağ dendi.

Her şeyin fazlası zarardırı, unutmak için uyutuldular.

Hadi bakalım bu da dökülen dişlere bir yenisi.

“Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün büyük bir ekonomik krize girdiği ve tasarruf tedbirleri kararı aldığı ortaya çıktı.”

Yeni eser yok!

Turne yok!

Festivallerden oyunlar geri !

La Boheme ve Aida programlardan çıkarıldı!

Sadece elektrik su temizlik giderlerine bütçemiz var!

Bu nasıl iştir ben anlamadım. Memleketin bir yerinde biri yapıyor diğeri söküp tekrar yapıyor. 

Saç Saç paraları Leyla’ya, bir daha mı gelecem bu dünyaya! Yeşiller betonlaşıyor para var. Ama sanata gelince…

Yok, ııııı cısssss !

Eee hal böyle olunca kokular arasında durumlar nasıl?

Habitat Derneği anket yapmışlar sağolsunlar tabloyu gözümüze gözümüze koymuşlar.

Yüzde 81 i tiyatroya, konsere gitmiyor ya da gidemiyor.

Yüzde 55 i hiç kitap okumuyor.

Yüzde 43 ü sinemaya gitmesi bile yok.

Yüzde 66 sı müzik veya kitap almıyor alamıyor.

Bu anket 18-29 yaş arasında 16 şehirde ve 1209 genç arasında gerçekleşmiş. 

Yüzde yüz katılıyorum ki ankete katılmayanların durumu çok daha iç açıcı.

Raporun ilginç bir yanı var.

Genç erkekler yüzde 72, genç kadınlar yüzde 69  oranında halimden mutluyum demiş. 

Hımmm

Mutluyum diyen arkadaşların çoğu sosyal medyada takılıyor.

Tabii mutlular. Alın bakiim ellerinden o, 0.01 m2 lik ekranı.

Öyle kalırlar. O aşağı bakan kafa , v şeklinde olmuş kol, virgül şeklinde ki beden.

Mutlu muydum, mutlu mutlu hım mutluluk neydi be…

Arkadaşlar… 

Gerçek hayata akan, ruhları besleyen köprüler sanatla geçilir. Elinizdekiler bir yanıltsama… Gıdım gıdım hayattan, birbirinizden uzaklaştırdığını farkedin lütfen.

Onların sadece teknolojik birer harika olduğunu, sürekli yazılım güncellemeleriyle donandığını ve sadece size kolaylık sağladığını bilin.

Sosyal medyayı yeterince kullanmaya ömrünüz yetmeyecek, benden söylemesi.

Brad Pitt dünyanın havasını korumak adına sağa sola bisikletle gitmeyi tercih ediyormuş. İşte ben de sizleri korumak adına, özenip beceremediği gördüğüm ve bunu kullanmayı istemediğimi de farkedip tüm sosyal medya ağlarımı kapattım. İstanbul’da, metropolün merkezinde gerçek bir Robinson olmanın keyfini sürüyorum. Telefonum, internetim ve sms almam yeterli. Kendime daha çok zaman ayırabiliyorum, eskisi gibi özelim var ve zamanımın kalitesini bir tık artırdım. Gerçek 24 saate geri döndüm. Yanaklarım bile kırmızı kırmızı… sıhhat görseline geçtim.

İşin ilginç yanı bunu insanların yavaş yavaş yaptığını gördüm. 

Bir de siz deneyin bakalım whatsapp dahil tüm medya ağlarından vazgeçmiş bir hayat nasıl akıyor.

Eveeet

Mutlu mutsuz gençlik bir 19 Mayısı daha kutluyor.

İçinde sanatı barındıran, ruhların sevgiyle özgürce gezindiği nice 19 Mayıslar olsun inşallah!