Sonbahar yağmurlu geçer diyebiliriz. Ancak bu sonbahar yağmurdan çok kan ve gözyaşı ile geçiyor. Ağacın yapraklarını döktüğü gibi çocuklarımızı yitiriyoruz durmadan.
Bağırası geliyor çoğu zaman insanın. Avazının çıktığı kadar, sesinin yettiği kadar bağırası. Yeterrr diye.
Türkiye geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden iki minik çocuğa ağladı. 
Tecavüz edilerek öldürülen üç buçuk yaşında'ki Irmak ve  2. kez Rus bombardımanına yakalanarak hayatını kaybeden Suriye'li Ümran bebek.
Hani sol yanağı kanamış, kafasından kan damlayan. Üzerine şarapnal parçaları toz duman içinde.
Yakan yıkan. İnsanı sağır eden ses,ateş ve duman arasında kimin kucağında belirsiz. Ambulansın sedyesiz oturmalık en karşı koltuğuna oturtulan Ümran! Tüm dünya televizyonlarında haber konusu olan Ümran'ın görüntüleri herkesi ağlatacak sandım. Tüm dünya liderleri bir araya gelecek özür dileyecekler, ağlayacaklar, af dileyecekler sandım.
Benim ki sadece sanmaktan ibaretti. Artık hiç bir şeyi sanmama gerek yok.  Zaten  Ümran'da yok. 
Ve Irmak. Henüz 3,5 yaşındaydı. Daha çocukluğunu yaşayamadan bir sapık tarafından tecavüz edilerek katledildi. Burkuluyor insan böylesi zamanlarda. Daralıyor, ölümden beter gibi oluyor. 
Asıl beter olan hiç bir şey yapamadan öylece izlemek.
Tek bildiğimiz kamu spotu tadında klişe sözler. 
Bunca iğrençliğin içindeyken ve hatta bizzahati bir parçasıyken tüm bu pisliğin, iki damla gözyaşı dökünce, iki satır "Lanet olsun sana", "Allah kahretsin" sitemi edince, vicdanımızın rahatladığını, insanlık görevini yerine getirdiğimizi sanıyoruz.  Herkes o kadar temiz, o kadar normal ki, bunca sapık nereden türüyor diye merak ediyor insan. 
Oysa'ki ülke de ruhu kirli öyle çok insan var ki. Öyle aç, öyle bir kör iştah. Duracağı, doyacağı yeri bilmiyor. 
Normal görünüp ama müsait her anında porno izleyenler. Karşılaştığı her kadının belden aşağısını hayal edenler. Normal ilişkilerden haz almayıp küçük çocuk fantazileriyle mutlu olanlar. Dahası partner bulamayınca hayvanlara tecavüz edenimiz bile var. Tün bu saydıklarım başka bir ülkede değil, dini, dili, örfü adeti aynı olan bizden birileri yapıyor. Uzaklarda aramasın gözleriniz. Komşumuz, iş arkadaşımız, "amca, dayı" diye seslendiklerimiz çok acı ama "baba" dediğimiz. Ama illaki bizden içimizden birileri. 
4 yaşında ırmaklar, 18'inde Özgecanlar hep bu sapkın ruhların kurbanı.
Herşey bunlarla sınırlı değil tabi. Yasak, günah, ayıp. Ne aileler bilir kızına-oğluna cinselliğin nasıl yaşanması gerektiğini anlatmayı ne de öğretmenler dillendirebilir hayatın bu gerçeğini. Cesaret edip sorana ahlaksız gözüyle bakılır. 
Henüz cinsiyeti belirgin hale gelmemiş küçük bir kız çocuğuna tecavüz edilmesi ve öldürülmesi, bu ülkenin kahrolası gerçeğindendir.  Alınmaca, gücenmece yok! Herkes eğecek başını önüne. Kimse  "Ahh" bile demeyecek. Her tecavüz sonrası binlerce formül buluyor ama bir tekini uygulamaya koymuyoruz.
Sonra bir yenisi eklenince meydanlara inip kıyametleri kopartıyoruz. Bir de şaşırıyoruz, olan bitene. En komik, en rezil halimiz de bu oluyor bence. 
"İdam geri gelsin!" istiyoruz. Yetmez ama evet. Ölen canların ruhunu rahat ettirebilecekmi hiç bilmiyorum ama geride kalanların acılarını dindireceği kesin. Ya da ilkel yöntemlere dönüp farelere yedire biliriz o çok güvendikleri yerlerini. İsteklerin sonu yok. yeter ki isteyelim.
Nasıl! Ruhunuz tatmin oldu mu. Rahatladımı vicdanınız?
Ama bir şey söyleyeyim size. Irmak yok artık. Öldü. Her zaman ki gibi Bugün hepimiz Irmak olduk. Dün de Özgecan olmuştuk.  Yarın kim bilir kim olacağız?  Ve bir gün kendimiz olacağımız güne kadar sürüp gidecek bu ölümler.