Bugünlerde en çok konuşulan ve en çok yakındığımız en önemli konulardan birisi de; toplumda bireylerin saygı ve sevgi çerçevesinde sapmalar olduğudur. Dünkü yaşamın en güzel dayanışma örneği olarak da devamlı Osmanlı toplumu gösterilir hepimize! Dünya tarihinde üç kıtaya hâkim olmuş adaletin, merhametin, şefkatin timsali olan “Osmanlı Devleti” ve de bu devleti yöneten hükümdarlar devletin ve milletin geleceği için, birlik ve beraberlik için birçok örnek davranışlar sergilemişlerdir. En önemlisi ise ülkede suç oranını azaltmak için çok önemli insani yasalar çıkarmışlardır. Osmanlı’nın 623 yıllık ömrü süresince hiçbir devlete ve millet haksız yere asla saldırıda bulunamamışlardır. Tam tersine dünya barışı ve ezilen ülkeler için yardımlar yapmışlardır. Fransız kralına yapılan yardım, Polonyalılara yardım, İngiltere’ye yardım Hint halkına yapılan yardım en güzel örneklerdir. Bu hükümdarlar hep savaşçı gibi gösterilse de onların sanatçı ve insani yönleri nedense gündeme getirilmez.

Osmanlılar’da İslam ahlâkı ve Türk örfü hâkimdi. Genel kurallar dâhil, herkes, İslam ahlâkına, Türk örf ve adetine uymak zorundaydı. Vatanseverlik, vakar, büyüğe hürmet, küçüğe şefkat, vefa ve sadakat, hayırseverlik, cömertlik, merhamet ve hoşgörü, namus, temizlik, hayvan ve bitki sevgisi, his, kıymet ve idealleri başlığı altında toplanabilen ahlâk ölçülerine titizlikle uyulurdu edilirdi.

Güzel ahlâk ve bu değer ölçüleri sayesinde, Türk toprakları emniyet ve huzur içindeydi ve kardeşlik havası hâkimdi. II. Abdülhamit Han zamanında Osmanlı ülkesinde bulunan İtalyan Edmondo da Amicis, Constantinopoli adlı eserinde: “Paşasından sokak satıcısına kadar istisnasız her Türk’te vakar, ağırbaşlılık ve asillik ihtişamı vardır. Hepsi, derece farkları olmasına rağmen, aynı terbiyeyle yetişmişlerdir. Kıyafetleri farklı olmasa, İstanbul’da bir başka tabakanın olduğu belli değildir... İstanbul’un Türk halkı, Avrupa’nın en nazik ve kibar cemaatidir. En ıssız sokaklarda bile, bir yabancı için küçük bir hakarete uğrama tehlikesi yoktur. Namaz kılınırken bile bir Hıristiyan camiye girip, Müslüman ibadetini seyredebilir. Size bakmazlar bile, küstahça bir bakış değil, sizinle ilgilenen mütecessis bir nazar dahi göremezsiniz. Kahkaha ve kadın sesi duyamazsınız. Fuhuşla ilgili en küçük bir olaya şahit olmak imkân dışıdır. Sokaklarda bir yerde birikmek, yolu tıkamak, yüksek sesle konuşmak, çarşıda bir dükkânı lüzumundan fazla işgal etmek, ayıp sayılır...” demektedir.

Zaten, İslam’ın Peygamberinin “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisi gereği Osmanlı’da bu inançla mütevazı yaşayarak kuralları bozmamaya çalışmıştır. Yirmi küsur ırka mensup halk, Osmanlı’nın hâkimiyeti altında sızlanmadan, hiçbir şikâyeti olmadan, mesut yaşadı. Müslüman olsun, olmasın herkes mülk sahibi olabilirdi. Birçok Hıristiyan, vergileri ağır ve adaleti belirsiz olan Hıristiyan ülkelerindeki ana yurtlarını terk ederek Türkiye’ye yerleşti.

Osmanlı başkentinde gayrimüslimlere ait olan ibadethane sayısının gayrimüslim nüfusuna oranı, Müslümanlara ait olan ibadethane sayısının Müslüman nüfusuna oranından çok daha fazla idi (Gayrimüslimlerin ibadethanelerinin sayısı, cami sayısının üçte birinden fazla idi). “İstanbul’da üç yüz elli cami, doksan iki Rum ve Ermeni kilisesi, sekiz Katolik kilisesi, otuz dört sinagog vardır. Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız. Asla Rus’a yanaşmayın. Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Osmanlıya emanet edin. Adil ve merhametlidir. (Boğdan Prensi Büyük Stefan’ın oğullarına vasiyeti). Dünyada esirlere, kölelere, cariyelere ve hatta kürek mahkûmlarına Müslüman Türkler’den daha iyi bakan ve daha iyi muamele eden hiçbir millet yoktur.” Demektedir.

Osmanlı hanedanlığı ve Osmanlı Devleti için yurt içi ve yurt dışı olmak üzere binlerce kitap, makale, seminer, bilgi şöleni, bildiri, sergi, fuar ve de sayılmayacak kadar da toplantılar yapılmıştır. Bunu gayet iyi biliyorum. Benim için Osmanlı uçsuz bucaksız bir okyanus gibidir. Bu nedenle bu okyanusta herkes bir şeyler aramış ve de aramaktadır. Herkes her konu da altın değerinde bilgiler hazinesine sahip olmuşlardır. Öyle ki Osmanlı hakkında araştırma yapanların yüzde doksanı maddi ve manevi kazanç sahibi olmuştur. Yani Osmanlı’nın lehinde ve aleyhinde kim ne yazarsa yazsın çok şey kazanmıştır.

Ama yine de Osmanlı hakkında bilinmeyen ve keşfedilmeyi bekleyen bitmez tükenmez hazineler araştırmacıları beklemektedir. Avrupalılar şöyle derler; “Türkler olmasaydı tarih olmazdı” evet çok doğru Türkler olmasaydı tarih olmazdı; Osmanlı olmasaydı bugün Asya, Avrupa ve Afrika olmak üzere Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız olan 58 devlet de olmazdı.

Sonuçta; “Osmanlı” toplumu küçücük bir beylik iken birlik ve beraberlik içeresinde, barışçıl politikalar izlenerek yasalar çerçevesinde güçlü bir topluma sahip olunuştur. Yine aynı “Osmanlı” birlikte birlik ve beraberlik içerisinde olmamız ise bilim ve ilimden uzaklaşınca çok kötü durumlara düşüp yok olup gitmiştir. Tarih bize geçmişi tanıtırken dostunuzu düşmanınızı tanımayı da öğretir. Önemli olan insanlık için iyiyi doğruyu ve güzeli üretmektir. Yani; “bugün, dünü özlemek” içimizde hala varsa toplum olarak kendimize şu soruyu sormamız gerektir. Yaşamımızda neyi eksik yapıyoruz? Evet, bugün dünü özlemek yerine dünden ibret alarak yarınlara hazırlanmak gerektir diyorum! Özetle söylemek gerekirse, “bugünümüz dünden iyi olursa yaşam daha da güzelleşir.” İşte tarih bize bunu da öğretir.