GİRİŞ:

Ahıska Türkleri iki asırdır çetin bir hayat yaşarlar. Baskıya, zulme, sürgüne ve katliama mâruz kalmışlardır. Bu felâket millî hâfızada derin izler bırakmıştır. Ahıska Türkünün yaşadığı ıstırâbı anlamak için yörede yetişen halk şâirlerinin şiirlerine bakmak gerekir. Ahıska bugün de şiirin konusudur. Günümüz Ahıska şâirlerinden biri de Yunus Zeyrek'tir. Aslen Ahıskalı olan şâir, yazdığı şiirlerle yurt sevgisini canlı tutmaya çalışmaktadır. Zeyrek'in Ahıska'sı uzaktan seyredilen bir mâzi cennetidir, şiiri ise bu kayıp cennet için söylenmiş hüzünlü bir ağıt gibidir.

Zulme mâruz kalan milletler yaşadıklarını dünya kamuoyuna duyurabilmek için her imkânı kullanırlar. Bâzen küçük bir haber yazısı, trajik bir mektup veya bildiri; ilgi çekici bir fotoğraf karesi, hatta basit bir karikatür onlar için kısa vâdede umulmadık neticeler doğurabilir. Uzun vadede ise bilim ve sanat eserleri gibi daha kapsamlı ve mütekâmil çalışmalara ihtiyaç vardır. Özellikle edebiyatın bu konuda ne kadar etkili olduğu bilinen bir hakikattir. Yirminci yüzyılın demir-perdesi Sovyetler Birliği'nde nelerin olup bittiğini Türkiye ilk önce Cengiz Aytmatov, Cengiz Dağcı, Bahtiyar Vahapzâde gibi yazar ve şâirlerin eserlerinden öğrenebildi. Bu sebeple mazlum milletlerin yaşadıkları zulmü dünyaya duyurmada edebiyat mühim bir vazife îfa eder. Ancak edebî eser konusunda her millet yeteri kadar şanslı olmayabilir.

Çok talihsiz bir târih yaşayan Ahıska Türkleri, seslerini dış dünyaya duyurmada bir asırdır büyük zorluklarla karşılaşmışlardır. Bu yüzden akrabalık bağlarıyla bağlı oldukları Türkiye'de bile yakın zamana kadar hakkıyla tanındıkları söylenemez 1990’larda Ahıska Türklerinden bahseden gazetelerimiz, kafa karışıklığına sebep olacak haber yazıları neşretmiştir. Ahıska Türklerinin târihlerini takip edebileceğimiz yerli kaynaklar hâlâ sınırlı sayıdadır. Günümüzde bu coğrafyadan bahseden edebî eser sayısı da fazla değildir. Aslında buna şaşırmamak gerekir, çünkü Anadolu'nun herhangi bir bölgesi için de aynı durum vâkidir. Hatta olağanüstü bir hâdisenin yaşanmış olması da neticeyi değiştirmez. Mesela Çanakkale Savaşı edebiyatımızda lâyık olduğu ilgiyi görmemiştir. Hâlbuki bu savaşın bir benzeri olan Truva Savaşı, bütün Batı edebiyatını besleyen Homeros Destanları’yla anlatılmıştır. Diğer yandan millî târih şuurunu geliştirmek ve sonraki kuşaklara aktarmak için böyle büyük zaferleri sanat ve edebiyat eserlerine mal etmek şarttır. Savaşlarda zarar görüp zulme uğrayan milletler için ise yaşananların dünyaya duyurulması bâzen hayatî önem taşır. Bu sebeple Ahıska'yı anlatacak güçlü edebiyat eserlerinin burada yaşanan felâkete dikkat çekmede müstesnâ bir değeri olacaktır.

AHISKALI TÜRKLERİN DRAMI:

Aslında Türk edebiyatı Ahıska'nın acısına tamâmen kayıtsız kalmamıştır. Son iki yüz yıllık dram bu bölgede yetişen halk şâirleri tarafından acı bir hâtıra olarak terennüm edile-gelmiştir:

Ahıska gül idi gitti,

Bir ehli dil idi gitti,

Söyleyin Sultan Mahmud’a,

İstanbul kilidi gitti.

mısraları hâlâ bölge insanının kulağındadır. Ancak 1944'te yurtlarından sürgün edilen bu mazlum insanları bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bilenlerin sayısı azdır. Araştırmacı, yazar ve şâir Yunus Zeyrek Türkiye'de kendini bu dâvâya adayanların başında gelir.

Dedelerinin 1828 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Ahıska'dan gelip Posof'a yerleştiğini söyleyen Yunus Zeyrek, kendisini bu kadim yurdun tanıtımına vakfetmiştir. Şiirlerini 1998'de ‘Bu Yolda’ adlı bir kitapta toplayan şâir, bu târihten sonra da şiiri yazmaya devam etmiştir. ‘Posoflu Âşık Zülâlî’ ve ‘Hanaklı Mazlûmî’ gibi bölgede yetişmiş şâirler hakkında araştırmaları bulunan Yunus Zeyrek'in, şiirlerinde Ahıska'ya geniş bir yer verdiği görülür. Denilebilir ki Zeyrek, Türkiye'deki Ahıska şâiridir. Dolayısıyla geçmişten günümüze Ahıska'nın ıstırabına tercüman olan yöre şâirlerinin günümüzdeki temsilcilerindendir.

Ahıska'yı Yunus Zeyrek'in şiirlerinden okumak, kaybedilmiş vatan toprağının hasretini yeniden yaşamaktır. Bu sebeple Zeyrek'in şiirine ‘daüssıla hüznü hâkimdir’ demek yanlış olmaz. Koşmadan gazele, kıt'adan serbest şiire kadar değişik biçimler deneyen Posoflu şâirin şiiri neredeyse dâimi bir gurbet hâlinin ifâdesidir; bir başka deyişle gurbet burcundadır.

Gurbetteyim şimdi ben,

Önce aklıma adı gelmez o dağların;

Mor çalılıklar girer kanıma,

Sonra rengin bin türlüsüyle

Kendi gelir yakınıma

mısraları, gurbetteki şâirin zihnen memleketinde yaşaması demektir. Bu duygunun sık sık çocukluk hâtıralarına dönüştüğü görülür. Çünkü şâirin memleket hâtırası çocukluk hatırasıdır:

Dağları kızaklarla aştığımız zamandı,

Beyaz yakalı talebeydim uzaklarda;

Tâtil dediler bir gün, düştük yollara,

Kucağına atılmak için annemizin...

Şâir bu amansız coğrafyanın daha câzip olan baharını ve yazını sever:

Nazlı gelindir şimdi tarlalar;

Rüzgâr savurur saçlarını.

Çıngırak şarkısı sarar,

Dağ yamaçlarını.

derken bu sevgi buram buram hasret kokar. Söz konusu hasreti tam olarak anlamak için şâirin ‘sevdim’ redifli gazelini bütün olarak okumak gerekir:

Ak bulutlar içinde ayın nazını sevdim,

Gazi toprakların kışını yazını sevdim.

Dağlarımın koynunda ağlayan âşıkların,

Mızrabıyla gözyaşı döken sazını sevdim.

Buz pınarlara mendil sallar turna katarı,

Yüzer göllerde ördeğini kazını sevdim.

Günü çalınmış yurdumda dağlara asılı,

İnci ışık döken zühre yıldızını sevdim.

Ak yüzünde târihin ak destanı okunan,

Eli nasırlı bir ananın kızını sevdim

Yunus Zeyrek'in şiirlerinde memleket, doğup büyüdüğü Posofla sınırlı değildir. Belli ki şâir, eski Atabek yurdunu memleket kabul etmektedir. Hattâ bazı şiirlerinde bu yurdun adı Kafkasya olarak geçer. Bu coğrafyada yaşamış olanlar için Kafkas dağları bazı sembolik anlamlar da taşır. Şâir, Kafkas’ başlıklı şiirinde onu Kafdağı'yla bir tutmaktadır:

Ey Kafdağı, Kafkas dağı, Gülleri solgun yas dağı, Dağlar içinde dünyanın, Taşı toprağı has dağı

Klasik kozmografya bilgisine göre arzı çevreleyen Kafdağı, yüceliği temsil eden zengin bir semboldür. Daha ilk mısrada şâir, Kafdağı'nın bütün tedâilerini Kafkas dağlarına aktararak yurdunu efsânevî bir mekâna dönüştürmüştür. Bu toprakların hüviyeti, üzerinde yaşayan milletlerden ayrı düşünülemez. İnsan vatan toprağıyla kader birliğine inanmak istediğinden onu kendi derdiyle hemhâl olacak keyfiyette tasavvur eder. ‘Fark etmez anne toprak ölüm maceramızı’ diyen Yahya Kemal'in, ölümümüz karşısında kayıtsız kalan vatan toprağını hayretle karşılaması bundandır. Dolayısıyla aşağıda yer alan mısralarda olduğu gibi vatan coğrafyasının tabii hayatı millî hayatla izah edilmek istenir:

Neler geçti akbaşından? Ayrıldın can kardaşından, Ağlayarak akan suyun, Birikti kaç gözyaşından...

Yunus Zeyrek'in Kafkasya için yazdığı başka şiirleri de vardır. Kafkas'a Şiir’de Zeyrek Kafkasya'yı kadim bir Türk yurdu olarak yâd eder. 93 Harbi'nden sonra kızıl zincirlere vurulan bu Dede Korkut diyârı şimdi artık esâretin kara bulutları altında ezilmektedir. Şâir bu eski Türk yurdunu başka milletlerin işgal etmiş olmasına katlanamaz. Zeyrek'in mısralarında özne, vatandan bahseden bir anlatıcı değil, vatanın bizzat kendisidir. Bölge târihine vâkıf olan şâir, vatanı genellikle mâzi olarak duymaktadır. Ahıska şâiri, vatanının saadet zamanını şu mısralarla dile getirir:

Bir zamanlar evim vardı, tuğum vardı, Türküler söylerdim sesim soluğum vardı, Kafkas ellerinde düşman çatlatan, Mutluluğum vardı.

Şiirin öznesi ‘Ben Ahıska'yım’ demek suretiyle tekrar kendini hatırlatarak sözü Ahıska Türklerinin yaşadığı son büyük felâkete getirir:

Ben Ahıska'yım, ellerin hasıyım, Orta Asya çöllerinde sürgünler sevdasıyım, Tütmeyen ocaklarda elleri koynunda, Binlerce ananın kara yasıyım. Özbek ülkesinde dökülen kan benim, Fergana vadisinde figan benim, Kardeş hânesinde ansızın hançerlenen, Gözü yaşlı, gönlü yaralı mihman benim

Ahıska Türklüğünün târihte yaşadığı en büyük felaketlerden biri şüphesiz 1944 sürgünüdür. Bu sürgünde Ahıskalılar yurtlarından atılmakla kalmamış, zor şartlarda uzun bir yolculuğa çıkarılarak âdeta ölüme mahkûm edilmişlerdir. Özbek bozkırına varabilenler ise kırk beş sene sonra ikinci bir zulümle karşı karşıya bırakılmış ve yeniden göçe zorlanarak Rusya'nın değişik bölgelerine dağıtılmışlardır. Böylece yurtlarından sökülüp atılan bir millet siyâsî olarak ezilip yok edilmek istenmiştir. Bu zulüm Ahıska şâiri Yunus Zeyrek'i derinden etkilemiştir. Zeyrek'in Ahıska şiirleri, zulümden doğan teessürün ifâdesidir.

Kadim bir Türk yurdu olan Ahıska, Osmanlı ile Rusya arasında kalmanın bütün zorluklarını yaşamış tâlihsiz bir memlekettir. Bu sebeple son iki yüz yıldır Ahıska Türkü ıstıraplı bir hayat yaşamıştır. Baskıya, zulme, sürgüne, katliama maruz kalan bu millet, çetin bir var olma mücâdelesi vermiştir. Dolayısıyla Kafkasya'nın siyâsî târihinde Ahıska mühim bir yer tutar. Ahıska'yı bilmek, yakın dönem Türkiye târihini kavramak için de şarttır. Zira bu topraklar târihî ve kültürel anlamda Türkiye'nin bir parçasıdır. Ahıska'yı hakkıyla tanımak için halk biliminden edebiyata, târihten dile, mimarîden musikiye kadar pek çok alanda geniş araştırmalar yapmak gerekir. Bu araştırmaların her biri karşımıza muhtemelen bilmediğimiz Ahıskalar çıkaracaktır. Bu cümleden olmak üzere bir de şiirlerin ve şâirlerin Ahıska'sı vardır. Posoflu Müdamî, Ahıskalı Âşık Gülâlî, Posoflu Âşık Zülâlî, Posoflu Âşık Fakirî, Planaklı Mazlumî ve yörenin diğer şâirlerinden etkilenen Yunus Zeyrek, yazdığı şiirlerle sâdece dikkatleri Ahıska mezâlimine çekmekle kalmamış, aynı zamanda Ahıska sevdâsını diri tutmaya da çalışmıştır. Ancak Zeyrek'in Ahıska'sı uzaktan seyredilen bir mâzi cennetidir. Şiiri ise bu kayıp cennet için söylenmiş hüzünlü bir ağıttan ibârettir. Kısacası bu şiirlerde kayıp bir cennet vatanın imgelendiği söylenebilir. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI: Atatürk Bulvarı Nu: 98, C Blok Kat: 3 Bakanlıklar, Ankara (Yrd. Doç. Dr. ÂDEM CAN’ın lütufkâr izinleriyle Bizim Ahıksa Dergisi’nden özetlenerek iktibas edilmiştir.)

Dr. YUNUS ZEYREK

1956 yılında Ardahan’ın Posof ilçesinde dünyaya geldi. 1979 yılında Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak mesleğe başladı. 1988-1994 yıllarında Almanya’nın Münih şehrinde Türk Kültürü dersleri öğretmenliği yaptı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halk Edebiyatı Dalı’nda Yüksek Lisans öğrenimini tamamladı. 1997 yılından beri Gazi Üniversitesi Türk Dili Bölümünde ders vermektedir. 2004 yılından beri Ankara’da ‘Bizim Ahıska’ dergisini yayımlamaktadır. Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı tarafından kendisine ‘Türk Dünyası Bilim Kültür ve Sanat Ödül’ verildi. Dr. Zeyrek, halk edebiyatı, tarih, Ermeni meselesi, Kuzeydoğu Anadolu, Ahıska Bölgesi ve Acaristan gibi alanlarda araştırma ve incelemeler yapmaktadır. Basılmış kitapları şunlardır: *Kafkas Yollarında - Hatıralar ve Tahassüsler: (Ahmed Refik’ten)/1981, 1984, 2001. *Posoflu Âşık Zülâlî/1986, 1988, 2004. *Bu Yolda (Şiir)/1998. *Sultan 4. Murad Han’ın Revan ve Tebriz Seferi Ruznâmesi/1999 (Farsça terc. Tahran, 2011). *Gürcistan Acaristan ve Türkiye/1999. *Yabancılar İçin Türkçe Dil Bilgisi-I, 2000. *Hanaklı Mazlumî/2001. *Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri/2001. *Acaristan ve Acarlar/2001. *Tarih-i Osman Paşa/2001 (Farsça tercüme. Tahran, 2009, 2012). *Ali Akış-Hayatı ve Faaliyeti/2003. *Posof'un Çizgileri/2004, 2013. *Ahıska Araştırmaları/2007. *Bu Dosyayı Kaldırıyorum (Ermeni Meselesi)/2007, 2011. *Amasya’nın Altın Tarihi/2009. *Posof-Kol Zaferi/2010. *Yunus’a Doğru/2013. *Erzurum’un Kara Günleri/2014. *Kitab-ı Dedem Korkut (Tıpkıbasım ve çeviri)/2014. *Ahıska Gül İdi Gitti/2015.

Yrd. Doç. Dr. ÂDEM CAN

14 Şubat 1971'de Gümüşhane'nin Kelkit ilçesine bağlı Sarışeyh Köyü'nde dünyaya geldi. 2000 yılında Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. 2002-2010 yılları arasında aynı üniversitenin Fen-Edebiyat fakültesinde yüksek lisans ve doktora yaptı. On yıl Millî Eğitim Bakanlığının değişik kademelerinde öğretmen olarak çalıştı. 2011'de Erzincan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne öğretim üyesi olarak tâyin edildi. Yedi İklim, Dergâh, Bilig, Türkoloji Kültürü, Turkish Studies, AÜİF Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Yeni Türk Edebiyatı gibi dergilerinde değişik yazıları yayımlandı. ‘Cumhuriyet Devri Şiir Poetikası’ (Dergâh'tan Büyük Doğu'ya) ve ‘Şiirde Ritim’ adlarında iki kitabı yayımlandı.

KUŞBAKIŞI:

KURBAN:

Özkan Karaca 13,5 x 21 santim ölçülerinde 160 sayfalık kitabında değişik kültürlerde yer alan kurban konusunu anlatıyor. Kitapta yer alan konu başlıklarından bâzıları: Kurbanlık Çeşitleri, Kurban Kesme Sebepleri, Altın Uğruna İnsan Kurbanları, İslam’da Kurban, Hıristiyanlıkta ve Musevilikte Kurban, Bâtıl Dinlerin Kurbanları, Konfüçyüsçülük’te, Taoizm'de, Hinduizm’de Budizm'de, Eski Türklerde, Eski Çin'de, Fenikelilerde, Frigyalılarda, Eski İran'da, Eski Hindistan'da, Eski Japonya'da, Sümerlerde, Azteklerde, İnkalarda, Mayalarda kurban, Siyâsİ İdeolojilerin Kurbanları: Darwinizm’te, Komünizm’de, Faşizm’de kurban ve Savaşların Kurbanları.

MSN YAYINCILIK: Hâkimiyeti Milliye Caddesi Nu: 58 Üsküdar/İstanbul Telefon: 0.216-495 90 58 Belgegeçer: 0.216 – 495 90 60 [email protected] www.msnyayincilik.com

100. YILINDA MTTB: Kökleri 1916’da İttihat ve Terakki Fırkası’nın gençlik teşkilatının kuruluşuna kadar inen Millî Türk Talebe Birliği’nin hikâyesi, Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın ve Serdar Yorgancılar’ın editörlüğünde farklı kişilerin makaleleriyle tanıtılıyor. 1965 yılında, MTTB’de kırılma yaşandı. O sene yapılan kongrede milliyetçi muhafazakâr üniversiteli gençler, birliğin yönetiminde söz sâhibi olmuşlar ve gelecekte Türkiye’nin üst seviyelerdeki kademelerinde millete-devlete hizmet eden devlet adamlarının yetişmesine kapı açmışlardır. Yalnız MTTB mensuplarının değil, öğrenci faaliyetlerine alaka duyan herkesin faydalanabileceği bir kitap… 13,5 X 21,5 santim ölçülerinde, 144 sayfa olarak Aralık 2017’de yayımlandı.

ÇİZGİ KİTABEVİ: Sahib-i Ata Mahallesi, Mimar Muzaffer Caddesi Nu: 41, Helvacıoğlu Apartmanı Dâire: 1 Meram, Konya. Telefon: 0.332-353 62 65 Belgegeçer: 0.332-353 10 22 e-posta: [email protected] www.cizgikitabevi.com

YÂDIMDA KALANLAR / Bir İlim adamının Hâtıraları: Bir müddet TÜBİTAK’ta çalıştıktan sonra 8 yıl rektörlük yapan Prof. Dr. Cemil Çelik: ‘Bizim kuşağımız günlük tutma, hâtırat yazma gibi bir kültürden biraz uzak yetişti. Bu sebeple yapılanları çok çabuk unutan bir toplum haline gelmiştik. Yaşadıklarımı yazmayı, yapılanları târihe not düşmeyi istemiştim. Konuyu değerli arkadaşlarımla konuştuktan ve tavsiyelerini aldıktan sonra, işi doğduğum ve çocukluğumun geçtiği köyden başlayıp yazdım.’ Diyor. Yaşadığı dönemlerin geleneklerini, âdetlerini, algılarını, folklorunu gelecek kuşaklara naklediyor. 13,5 x 19,5 santim ölçülerinde 368 sayfalık eser, Aralık 2017’de yayımlandı.

BOĞAZİÇİ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77 www.bogaziciyayinlari.com.tr e-posta: [email protected] [email protected]

KISA KISA… KISA KISA…

1-ATİLLA’NIN KARGISI: Hasan Erdem / Ötüken Neşriyat.

2-PİŞMANLIK: Ata Türker / Bilgeoğuz Yayınları.

3-BU ATLI GEÇİDE GİDER: Mustafa Necâti Sepetçioğlu / İrfan Yayıncılık.

4-ARAP İSYANI: İsmail Köse / Kronik Kitap.

5- DÜŞÜNEN ADAM (SEYİT AHMET ARVASÎ)’DEN MEKTUP VAR: Hüdâvendigâr Onur / Uyanış Yayınevi.