Derbilerde deplasman taraftarına konan yasak kaldırıldı ve nihayet, futbolun içinde yer alan belki de en önemli antidemokratik uygulamaya son verildi.

15 Temmuz darbe girişimi süreciyle oluşan ılımanlık futbola da yansıdı ve Kulüpler Birliği aldığı tarihi bir kararla, bu ucube uygulamayı tarihe gömdü. 

Burada durup, “15 Temmuz öncesinde yaşananlarla, o tarihten sonra yaşanması gerekenler”i bir gözden geçirmek gerek diye düşünüyorum. 

Düşünebiliyor musunuz, rakip takım taraftarını adeta düşman gibi gören bir zihniyet bu ülkede egemen olmuştu. Sırf rakip takımı destekliyor diye, taşlı sopalı ve hatta döner bıçaklı saldırıların yapıldığını görmedik mi spor sahaları ve çevrelerinde? Daha da ileriye gidelim; Fenerbahçe kafilesine silahlı saldırı gerçekleştirilmedi mi? Bıçaklanan, darp edilen, hunharca katledilen insanlar olmadı mı?

Evet, bunların hepsini yaşadık yakın geçmişimizde. Hatta, Konya’da en son oynanan, Beşiktaş Galatasaray ‘Süper Kupa Finali’nde bile yeşedık bu olayları. Ancak 15 Temmuz bu ülkenin yine ve yeniden dirilişinin, ayağa kalkışının, belki de ikinci kez bir, ‘Kurtuluş Savaşı’ verdiği gün olarak hafızalarımıza ve de doğal olarak, tarihe kaydoldu.

Çocuklarımıza, torunlarımıza, gelecek nesillere anlatacağımız bir kahramanlık destanı olarak belleklerimizde yerini aldı.

FETÖ denilen karanlık örgütün, demokrasimize uzattığı kanlı el, milletin gücüyle kırıldı. Sağcısıyla - solcusuyla, sosyal demokratı – muhafazakar ve liberaliyle tek yürek, tek bilek ve tek nefes haline gelen bu eşsiz millet, yalnızca Türk değil, dünya tarihine yepyeni bir sayfa açmayı başardı. Yine bu millet, bu süreçte el ve gönül birlikteliği içinde, dünya tarihinin en geniş tabanlı kalabalık mitingini yaparak, tüm dünyaya çok büyük anlam yüklü bir de mesaj verdi.

Şimdi ekonomi, sanat ve siyasi platformda oluşan bu ılımlı portrenin, olmazsa olmaz unsurlarından biri olan sporda da bu görünümü sürdürmenin zamanıdır. 

Sıklıkla kullandığımız bir deyim var ya hani; “Hayatta hiçbir şey için, hiçbir zaman geç değildir.” İşte o hesap, ‘hatamızı nerede fark edip, nerede doğruyu bulursak, o noktadan başlayarak ilerlemeliyiz’ diyerek önümüze ve yolumuza bakmalıyız.

Kulüpler Birliği’nin aldığı bu karar, uzun bir zaman sonra kesintiye uğrayan, belki de hepimizin el birliğiyle kesintiye uğrattığımız, ‘renklere ve farklılıklara saygı’ kültürü ve dolayısıyla birlikte maç izleme keyfimizi geri getiriyor. Bu kez, her zamankinden daha dikkatli ve sağduyulu olmalıyız. Bu çok ama çok önemli fırsatı değerlendirmeli ve demokrasinin gereklerini yerine getirmeliyiz.

Sarı Laciverdi, Siyah Beyazı, Sarı Kırmızısı, Bordo Mavisi vb. renkleriyle dünyamızın önemli değerlerinden olan spora, düşmanlık ve kin tohumlarını sokmayalım.

Kardeşlik, dostluk, sağduyu ve esenliğin egemen olduğu yeni bir sürece merhaba…

Kalın sağlıcakla…