Önümüzde bir seçim var, hepimizin malumu.
Seçim öncesi ülkenin durumuna şöyle bir bakalım mı ne dersiniz?
Açılım süreci,
Doların artışı,
Kozmik oda,
Merkez bankası sürtüşmesi,
Balyoz davası,
İç güvenlik paketi,
Paralel yapı,
Kabataş iskelesi olayı,
Meclisteki kavgalar,
Suriye sorunu,
Sıralamakla bitmez hızda takip etmekte bile zorlandığımız, bir değil bin gündemle günlerimiz geçiyor.
Kafamız karışıyor, o tarafı dinliyoruz haklı diyoruz, bu tarafı dinliyoruz bu da haklı diyoruz. Kafamız karışıyor, ekranlarda devamlı bir siyasi konuşuyor, onu diyor,  bunu diyor, kafamız daha da karışıyor.
Bazen geriliyoruz, sinirlerimiz bozuluyor, başka işimiz yok mu? diyor kanalı değiştiriyoruz. Açıyoruz bir spor kanalı diyoruz ki, biraz kafamız dağılsın nerde.  Orada da yorumcular birbirleri ile tartışıyor, futbolcular itişip kakışıyor, kulüp başkanları bağırıp çağırıyor.
Hadi diyoruz, bari bir dizi izleyelim.  Açıyorsun diziyi bin türlü entrika, silahlar konuşuyor, o onu, bu bunu tehdit ediyor, o buna,  bu ona sıkıyor.
Sokağa çıkıyoruz, işimize, gezmeye bir yere gideceğiz. Bu sefer yolda onla bunla kapışıp, sinirlenip bağırıp çağırıyoruz.
Şöyle bir düşünün, hayatımız sanki gerilim filmi haline gelmiş. Stres artık günlük olağan bir şey, onsuz yaşasak sanırım hayatımızda büyük bir boşluk hissedeceğiz.
Hoşgörü, anlayış, saygı, sevgi gibi kavramlar bizden yavaş ,yavaş uzaklaşıyor.
Ama insan, bu kavramlar olmadan yaşayamaz, yaşarsa çok şey kaybeder kendinden. Ne düşünürsek düşünelim, neye inanıyorsak inanalım, kime oy vermek istiyorsak verelim.
Ama arada bir oturup düşünelim, bizi biz yapan, bizi hayata bağlayan hayattan,yaşamdan zevk almamızı sağlayan bu kavramlardan, bu duygulardan kopmayalım. Çünkü bizi biz yapan duygularımız olmaz ise, biz biz olmaktan çıkıyoruz.
Çanakkale Geçilmez
18 Mart Çanakkale Zaferinin 100.yılı. Bu sene sanırım, her zamankinden daha şatafatlı, daha büyük törenlerle kutlanacak. Turgut  Özakman’ın  Şu Çılgın Türkler kitabını bir solukta okuduğumda o savaşın ne zorluklarla,ne şartlarda ve ne fedakarlıklarla yapıldığını bir kez daha anlamıştım.
Bu savaşa Osmanlı İmparatorluğu o zaman Almanya’nın yanında değil de karşısında girse idi, ‘acaba bugün hangi noktada olurduk?’ diye de kafa patlatmıştım. Sanırım şu anda, bu coğrafyada dengeler çok farklı olurdu.
Sayın Taha Akyol, CNN Türk’te, 1914-1915 adında bir belgesel  hazırlamış ve yayınladı. İzlemediyseniz bulup izlemenizi  tavsiye ederim. Orada çok önemli bir hususa değiniyor. Bu savaş sırasında  savaşa Almanya’nın yanında girilmesine sebep olan gemiler de dahil, Osmanlı’da bütün gemilerin kömürle çalıştığını buna karşın, itilaf devletlerinin gemilerinin ve bu gemilere sahip olan ülkelerin, o tarihte milyonlarca varil petrol tüketimlerinin olduğunu belirtiyor. Kesinlikle izlenmesi gereken bir belgesel.
Arada bu kadar büyük bir fark olan devletlere karşı ,Türk Ordusu’nun yazdığı bu destan hepimizin malumu .Hala oradaki şehitliklerden geceleri sesler geldiği söylenir.
Bize düşen, şehitlerimizin kanları ile sulanmış bu toprakları, onların o pak alınlarını kara çıkarmadan korumak, ileri götürmek, barış içerisinde ,çalışarak ruhlarını şad etmek olmalı.
Tüm şehitlerimizi ve ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ‘ü bir defa daha saygıyla anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.
Ne demiş Mehmet Akif;
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın..