“Tenzîlü’l-Kitab” cümlesinin sarih bir ma’nası Asr-ı Saâdet’de vahiy suretiyle Kitab-ı Mübîn’in nüzûlü olduğu gibi, ma’nây-ı İşa’risiyle de, her asırda o Kitab-ı Mübîn’in mertebe-i arşiyesinden ve mu’cize-i Ma’neviyyesinden feyiz ve ilham tarikıyla onun gizli hakîkatleri ve hakîkatlerinin bürhanları iniyor, nüzûl ediyor.” 
- Fi’il babından “Nüzûl”, ifa’l babından “İnzâl” tef’il babından “Tenzîl” yalnız ve yalnız, Allah tarafından melek vasıtasıyla Peygamber’lere gönderilen, Allah Kelâmı (Kelâm-ı Kadîm) dediğimiz kitap ve sahifeler için kullanılır. 
Bilindiği üzere, Cenab-Hakk, Şît aleyhisselâm’a 50 sahife, İdris aleyhisselâm’a 30 Sahife, İbrahim aleyhisselâm’a 10 Sahife, Tevrat nâzil olmadan önce Musâ aleyhisselâm’a 10 Sahife olmak üzere, 100 Sahife, Haz.Mûsâ’ya Tevrat, Haz.İsâ’ya İncil, Haz.Dâvud’a Zebûr ve Haz.Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize Kur’ân-ı Kerim olmak üzere, 100 Sahife, dört büyük kitap indirmiştir. 
- Ebû Zer anlatıyor... Bir gün Haz.Peygamber’e sallallahu aleyhi ve sellem’e “Allah kaç kitap indirdi?” diye sordum. Allah Resûlü şu cevabı verdi: Allah yüz dört kitap indirmiştir. Bunlardan elli sahife, Şît’e, otuz sahife İdris’e, on sahife İbrahim’e ve on sahife de Tevrat’tan önce Musa’ya indirmiştir. Ayrıca Tevrat, İncil, Zebûr ve Kur’ân’ı da indirmiştir.” (Sahih-i Müslim İbn-i Habbân’dan rivâyet etmiştir. (Hadislerle İslâm, Cilt 1/S/541) 
- Kur’ân-ı Kerim’de, pek çok âyette, “İfa’l” babından, “Enzelnâ”, “Ünzile” (Biz indirdik, indirilen), “Nüzzile”, “Tenzîl” ve “Tenzilen” tarafından (indirilen, indirilmiş olan), tarzında geçmektedir. 
- İslâm Tarihinin hiçbir döneminde, nîce muhalled eserler bırakılmış, müellif ve musannif’lerden hiç birisi, ama hiç birisi te’lif ettiği, tasnîf ettiği, tercüme ve tahlis ettiği, eseri için, hâşâ! Sümme, Sümme hâşâ! “Bu kitap, bu risâle, “mertebe-i arşiyesinden nüzûl etti,” dememiştir, demez, diyemez... 
Kur’ân-ı Kerim’de, “TENZÎL” kelimesi, 
“Muhakkak ki o (Kur’ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.” (Şuarâ 26/192)
“Bu kitab’ın âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olduğunda aslâ şüphe yoktur.” (Secde 32/1).
“Bu Kur’ân üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.” (Yâsîn 36/5)
“Bu kitap izzet ve hikmet sahibi Allah tarafından indirilmiştir.” (Zümer 39/1)
“Bu kitap mutlak galip, hakkıyla bilen günahları bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı çetin, lütuf sahibi Allah tarafından indirilmiştir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, dönüş ancak O’nadır.” (Ğâfir 40/2,3)
“Ona önünden de arkasından da bâtıl gelmez... O, hikmet sahibi çok övülen Allah’tan indirilmiştir.” (Fasilet 41/42) 
“Kitap, azîz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.” (Câsiye 45/2) 
“Bu kitap azîz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.” (Ahkâf 46/2)
“Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur’ân’dır. Ona ancak temizlenenler dokunabilir. O, âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.” (Vâkıa 77, 78, 29, 80)
“(O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” (Hâkka 69/43)
olmak üzere tam on bir yerde geçmektedir. 
Yine “Tenzîl, “Tef’il” babından, “Tenzîl”in tenvinli masdarı olarak, “Biz onu, Kur’ân olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (âyet, âyet, sûre, sûre) ayırdık; ve onu peyderpey indirdik.” (İsrâ 17/106) 
“(Kur’ân) yeri ve yüce gökleri yaratan Allah tarafından peyder pey indirilmiştir.” (Tâhâ 20/4) 
“(Resûlüm!) Kur’an’ı sana biz, evet biz indirdik.” (İnsan 76/23), olmak üzere tam üç yerde geçmektedir. 
Burada bir hususu belirtelim. 
Tef’il babından, “Tenzîl”, “Tenzîlen”, “Nüzzile”, “Nezzele” cümleleri Kur’ân-ı Kerim’in peyder pey indirilmesini ifade eder. 
Fi’il ve ifa’l babından, “Nezele”, “Nüzile”, “İnzâl”, “Enzelehû”, “Enzâlnahu”, “Ünzilehû”, “Ünzile” gibi cümleler, Kur’ân-ı Kerim’in, topyekûn İndi İlâhi’den, Levh-i Mahfuzdan Semâ-i Dünya’ya def’aten indirilmesini ifade eder. 
Bilindiği gibi, Kelâm-ı Kadîm, Kur’ân-ı Kerim, âhirzaman Peygamber’i Haz.Muhammed-Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize defa’ten ve cümleten indirilmemiştir. İfa’l babından “İnzâl” “Enzelnâhü” ya da “İnnâ Enzelnâhü”, lafızlarıyla, “Apaçık kitab’a andolsun ki, biz onu (Kur’ân’ı) mübârek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz uyarıcıyızdır.” (Duhan 44/2,3) (Bu âyette geçen mübârek geceden maksadını, kadir gecesi olduğu veya ber’at gecesi olduğuna dâir rivâyetler vardır. Ancak Kur’ân-ı Kerim’in ramazan ayında indirildiğine dâir, Bakara Suresi, 2/182.âyeti Kerimesi ve Kadir Suresi’nin (97/2.) âyet-i Kerimeleri birlikte değerlendirildiğinde, Ramazan ayı’nın fazileti ramazan ayı içerisinde, bin ay’dan daha hayırlı bir gece’nin kadir gecesinin bulunmasıdır. Böyle olunca da, Kur’ân-ı Kerim’in Ramazan Ayında ve Kadir Gecesinde indirildiğinde şüphe yoktur. Lokman Suresi 3.âyetinde zikri geçen “Leyle-i Mübâreke”nin de Kadir Gecesi olduğu daha uygundur. 
Kur’ân-ı Kerim, Resûlü Zîşân Efendimize bir Ramazan ayında ve kadir gecesinde peyder pey indirilmeye başlandığına göre, İf’âl babından yukarıda meâllerini verdiğim iki âyette de “İnzâl” ile ifade buyrulmuş olması, Kur’ân-ı Kerim’in bir Ramazan ayında ve Kadir Gecesinde, İndi İlâhi’den, Levh-i Mahfûz’dan, Semâ-i Dünya’ya Nurdan bir kürsü üzerine indirilmiş olması ve yine bir Ramazan ayında ve bir Kadir Gecesinde, Resûl-i Ekrem Efendimize, Mekke’de Hıra Dağı’nda âyet âyet, sure sure, peyder pey, indirilmesine mâni değildir. 
- RİSÂLE’LERDE VE SAİD KÜRDÎ’DE BÂTNÎ’LİK: 
Said Kürdî, risâle’lerde, sık sık “Cifrî”, (Aslı, Cefr’dir.) Ebcedî ve Bâtnî’likten bahseder. 
Cefr ve Ebcedî, çok uzun bir yazı konusudur. 
Bâtnî’lik, Bâtınıyye: “Gizli olmak, bir şeyin iç yüzünü bilmek” anlamındaki “batn” ve “butûn” kökünden türeyen bâtın kelimesine nisbet ekinin ilâvesiyle oluşmuş bir terimdir. Buna göre “bâtiniyye” gizli olanı ve bir şeyin iç yüzünü bilenler anlamına gelir. 
Terim olarak “her zâhir’in bir bâtını ve her nass’ın bir te’vili bulunduğunu, bunu da yalnız, Allah tarafından ta’yin edilmiş, belirlenmiş veya Allah ile yakın münasebeti olan bir imam’ın, (İmam-ı Ma’sûm) bilebileceğini iddia eden gruplar, diye ta’rif edilir. Ba’zı mu’tedil sûfî’lerden aşırı Şiî fırkalara ve mülhid’lere varıncaya kadar pek çok zümreyi içine alır. Âyet ve hadis’lerin zâhirlerinde bulunmayan ba’zı ma’na’ların mevcudiyetini belirtmek üzere kullanılan bâtın terimine ve nasları bâtınî ma’na’larla yorumlama faaliyet’lerine, Hicrî 2. Asırda rastlamak mümkün ise de, yapılan tesbitlere göre bu terim, ilk olarak Makdisî’nin el-Bed ve’t-tarih eserinde kullanılmıştır. Bu husus dikkate alındığında, bâtıniyye teriminin Hicrî 4. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıktığını söylemek mümkündür. 
Önemli kaynaklar yukarıda sözü edilen fırka ve zümrelere bâtıniyye lakabının verilmesini, nas’lara (âyet ve hadislere) zâhirî ve hakîkî ma’na’larıyla hiçbir alaka ve münasebeti bulunmayan bâtınî anlamlar yüklemeleri, gizli (mestûr) bir imamın peşinden gitmeleri, aslında inkâr etmiş olmalarına rağmen, inanmış görünüp, asıl gaye ve hedeflerini gizlice yürütmeleri, âlemin sırlarına vâkıf olduklarını iddia etmeleri gibi çeşitli sebeplere bağlamışlardır. 
- Ehl-i Sünnet âlimlerine göre Bâtıniyye’nin menşei Mecûsî’lik, Sâibî’lik, Yahûdî’lik gibi eski inanç ve kültürlerdir. Bâtıniyye bunların karşımından oluşmuş İslâm dışı bir inanç karışımı ve hattâ yeni bir bâtıl din ve inanç sistemidir. Bâtınî’lerin yaptıkları tutarsız te’villerle temel İslâmî hükümleri iptal etmelerini, Peygamber’lere düşmanlık beslemelerini, haramları helal saymalarını da bu cümledendir. 
- Nizârî İsmâilî Devleti’nin kurucusu olan, Şîa’nın en önemli kollarından, İmâmiye-İsmâiliye’nin imamı, Hasan Sabbah da bir Bâtınî idi. Said Kürdî, risâlelerinde ortaya attığı görüşleri bakımından, hep Şîa’yı terviç etmiştir. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ile uzaktan-yakından hiçbir alâkası yoktur. Örneklerini vermeye devam edeceğiz...