Âdabımuâşeret gereği vaveylalarımı kendi içimde bastırıyorum. Bastırıyorum bastırmasına da keenlemyekun da davranamıyorum. Sanıyorum ki tüm bu sistem bana hayhuy gibi geliyor. Nasıl gelmesin? Gelir tabiî. Bazı insanlar biz henüz daha 'hayda!' der iken, 'hayhay!' demeye pek bir müsait bir şekilde dizayn edilmiş gibiler. Beyin fonksiyonları bir robot kadar naif komutlar ile çalışmakta. Bundan elem duyuyor musunuz siz de? Çünkü zeyrek insan olmak, çeyrek insan olmak ile eşdeğer bir biçimde. Hem bu ülkede pek de kaale alınır halde değil gibiyiz. Düşünüyor, sorguluyoruz. Sahi, ne olacak bizim sonumuz?

Ne çok isterdim, bir şeyler istemek. 'İstiyor isen iste güzel kardeşim, sana engel olan mı var sanki?' diyen de çıkar mı kı dersiniz? Çıkar, çıkar. Engeller bir barikat gibi her bir yandalar.

Bazı zamanlar düşünüyorum. Çoğu zaman düşündüğümden farklı şeyler düşünüyorum diye de, 'bazı zamanlar düşünüyorum.' diyorum. Yoksa düşünmeden edemeyecek kadar düşünceli bir insanım. Hem efendim, bunları geçelim. Biz içimize bakalım, onlar işlerine baksınlar. Şimdi, parlementomuzdan söz etmek istedim bugün. Etmek istedim, çünkü tek tip bürokrat modeli görmekten bana gına geldi. Biri çıkıp neden Podemos vekilleri gibi ülkemizde bir emsal teşkil edecek siyasimizin olmadığını söyleyebilir mi? Nien, nien, nien! Rahatsız olmayın. Oturun, oturun! Cezmi, durma öyle. Sen de koş git çay getir ağabeylerine. Siz de hiç mi hiç keyfinizi bozmayın. Ne de olsa buna pek de niyetiniz yok gibi, ama neyse. Anlatayım sizin yerinize de.

Şimdi efendim, mâlumunuz; devlet anadır, babadır, falandır, fişmandır. Bu kısımları güzel, pekiyi. Ya dahası? Neden bize üvey evlat gibi davranıyorlar? Yetmez imiş gibi de tüm ülke onlarınmış gibi sanıyorlar. Yahut, neden her biri, bir diğerinin kopyası gibi duruyor? İzniniz olur ise, bir tavsiyem var. Bu irili, ufaklı tüm siyasiler için geçerli olan bir öneri. Bunları okuyacak mısınız bilmiyorum. Ki bazılarınızın okuduğunu biliyorum. Aksi halde Twitter hesabımdaki takipçi listesinde neden İstanbul'un birçok belediye başkanı yer alsın değil mi! Güzel, sosyal medyada iyi gidiyor işler. Neyse, ilk önce şöyle bir oturun. Pek rahat edemezsiniz, kuş tüyü değil, ama idare edersiniz diye ummaktayım.

İspanya meclisi kısa sayılamayacak kadar uzun, uzun sayılamayacak kadar kısa bir  zaman önce Podemos diye bir parti ile tanıştı. Sol görüşlü bir parti olmalarının yanı sıra, dikkat çeken en önemli şey ise marjinal bir hâl içerisinde olmaları. Tenerife milletvekili Alberto Rodriguez'i tanıyor iseniz eğer, şu an Mariano Rajoy'un şaşkın bakışları geliyordur muhtemelen aklınıza. Gelsin. Çünkü az sonra milletvekillerimizden bahsedince çok şey hissetmeyeceksiniz. Keşke ölsem diyeceksiniz, ama ölmeyeceksiniz. Şöyle ki; sözüm ona Podemos vekilleri bir hayli değişikler. Yani ülkemizdeki vekillere bakınca başka bir dünyanın temsilcisi gibiler. Rastalı, at kuyruklu saçlar, jean ve gömlek ile meclise gelmeler, bilmem neler neler. Harika değil mi? İmrendim! Tabii, bu imrenme safhası da yaklaşık bir on saniye kadar sürdü. Sonra ne mi oldu? İğrendim! Çünkü aklıma meclis üyelerimiz geldi. Hani devlet hep on sekiz yaşında idi? Hani misyonumuz vizyonumuzdur deyişleri? Geçelim bunları. Otuz yaşında bir vekilimiz yok. Ağızlarından nefret dolu cümleler saçmak dışında şöyle ağız tadı ile görüşlerinde bir takım şeyler bulabileceğimiz tek bir isim yok! Birkaç belediye başkanı dışında vizyon sahibi siyasimiz yok! Bu ne bohem bir şey? Daha daha nasılız?

Ülkede herkes aynı terane. Beyaz yakalısı, mavi yakalısı. Yani tek bir farklılık görsek, bir fanus içerisinde saklayacak hale geldik. Bizden olanı sahiplenme duygusu ile Mecnun gibi çöllere düşmesek de, kozmopolitin içinde dört bir yana savrulur haldeyiz. Tıpkı; Soner Sarıkabadayı'nın 'aramadığım yer kalmıyor seni!' dediği o ruh hali içerisinde kendi etrafımızda kurulmuş o çemberi genişletme çabasındayız. Bizim gibi düşünen bir insanı bulduğumuz an, 'an bu andır!' diyeceğiz. Velhasıl; bizi tatmin etmek bu kadar mı zor ya hu? Elbette, her dediğimiz olmamalı, ama bir dediğimiz de iki olmasın artık!

Vatandaş olarak bizim de isteklerimiz var. Ve hep de olacak. Olmalı da! İsteğimiz şu ki; biraz daha değişime açık yanlarınız olsun. Çok bir şey istediğimiz yok. Altı, üstü vizyon sahibi, genç ve idealist birkaç temsilci görmek istiyoruz. Hepsi bu! Değiştirin şu kafaları!  Lütfen değiştirin! Yenisini alamıyor iseniz, eskiyi verin, yenisini götürün. Olmadı 36 vade ile alın ya hu! Bunca yıl nasıl yaşadınız siz böyle? Neyse ki, kimseye bir şey öğretme çabasında değilim, haddime de değil, ama bu böyle gitmiyor. Patlak bir teker ile ne kadar yol gidilebilecek ise, o kadar gidiyoruz. Adeta tıngır, mıngır!

Velhasıl; yeter yav, yeter! Pek de âlâ 'kişisel imaj eğitimi' diye bir gerçek var. İki kurs yüzü görün, o poponuzu biraz kaldırın. Tüm içtenliğim ile söylüyorum ki; gözlerim kanadı!