Bir bankanın ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın işbirliği ile bir Tarım Zirvesi yapıldı. Panelleri, konuşmaları izleyince, insan çözüm önerileri konusunda ümitleniyor. Oysa, sorunlar ve çözümler asıl mihrakından saptırılmış durumda. 

Türkiye, tarım ve hayvancılık sektöründe büyük meselelerle karşı karşıyadır. Ülkemiz bir zamanlar, dünyanın gıdada kendi kendine yeterli, 8 ülkesinden birisiydi. Bitkisel ve hayvansal üretim, kendi nüfusumuza yettiği gibi, ihracatta yapabiliyorduk. Halbuki şimdi sadece et değil, nohut, fasulye, mercimek gibi baklagilleri de ithal etmek durumuna düştük. 

Türkiye’de, ziraatta sorunlar, her geçen gün artıyor. Çiftçiler çaresizlik içinde şikayet ediyorlar. Tarımda iştigal edenler, taşı tarağı toplayıp, kırsal alanlardan büyük şehirlere iş bulmak amacıyla göçüyorlar. Bu durum, esasen yüzde 14’lerde gezen istihdam açmazının daha da kötüye gitmesini intaç ediyor. Bitkisel ve hayvansal üretim azalıyor. Türkiye yem, tohum, gübre ithal ediyor. Ekilebilir araziler verimli kullanılmıyor. Sulama meselesi çözümlenemedi. Hayvancılık sektörü, et, süt ürünleri üretimi yetersiz. Yeterli meralar bulunmuyor. Dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi arasına girmeyi hedeflemiş olan Türkiye’de, tarımsal üretim hacminin, en az 300 milyar dolar olması gerekir. Zirai işletmelerin yüzde 3’ü hayvansal üretimle, yüzde 30’u da bitkisel üretimi gerçekleştiriyor. Geri kalanları, her ikisini yapmaya çaba harcasa da, modern ve rantabl işletmeler düzeyinden uzaktır. 

Miras yolu ile topraklar parçalanıyor. Birlikte üretim veya kooperatifçilik ideal çizgiden uzak...

Toprakları, bize göre yetersiz olan Hollanda, daha fazla üretim ve ihracat yapıyor. Gerçekleri saklayarak, vatandaşı aldatmaya, pembe tablolar çizmeye popülizm deniliyor. Zirvelerde, toplantılarda esas sorunlar yerine, üstü örtülmüş konulara ve rakamlara yer veriliyor. Her konuşan, Bakanlığı ve iktidarı övücü konuşmalar yapıyor. Yiyorlar, içiyorlar, güzel saatler geçiriyorlar, sorunların derinliğine inip, gerçek çözümlere, acı reçetelere yer vermiyorlar. 

DPT yıllarında, tarımda, sanayide olduğu gibi, bilime, ARGE’ye dayalı verimli çalışan, modern tarım işletmeleri kurulmasını, bunun içinde ABD’de olduğu gibi Ranch işletmelerinin kurulması gerektiğini, tedbir olarak öngörmüş, bunun yollarını Kalkınma Planlarında ifade etmiştik. Hiçbir şey yapılmadı. Zaten bunlar, benim kuruluşum olan Devlet Planlama Teşkilatı’nı da kapatıp, sıradan, yetkisiz Kalkınma Bakanlığı’nı kurdular. İş bitti.... 

Tarımda çalışanların, çiftçilerin en fazla ihtiyaç duydukları konu da kredilerdir. Bankalar, tarım sektörüne kredi verdiklerini söyleyip, övünüyorlar. Oysa tamamiyle yetersizdir. Ziraat Bankası bu amaçla kurulduğu halde, tarımı ihmal edip, ticari bankacılığa dönmüştür... Oysa Türkiye’nin, akılcı, rasyonel politika tedbirleri ile tarımdaki sorunlarını çözümlemesi mümkündür. Bu işi bilenler, ülkede mevcuttur. İlginç bir nokta da şudur. Cumhurbaşkanı, sarayda çiftçilerle toplantı yapıyor. Toplantıya gelmeden acı acı sorunlarını, çaresizliklerini dile getiren çiftçiler sarayda neredeyse, sarayı alkışları, övgüleri, tezahüratları ile yıkıyorlar. Buradan anlıyoruz ki, demek ki, tarım sektörünün sorunu yokmuş... 

Meselelere tüm çıplaklığı ile gerçekleri söyleyerek, çözümler üretmek gerekir....