Mircea Lucescu’nun A Milli Takımımızın başına getirilmesi sonrasında yazdığım yazının ne kadar doğru olduğunu, daha ilk sınavında yani Ukrayna maçını izlerken anladım. Hatırlayacağınızı umarım; Lucescu’nun milli takım için doğru adres olmadığını anlatmıştım o yazıda.

Ay Yıldızlıların Ukrayna önünde aldığı yenilginin görünen nedeni Luce değil tabi ki. Özellikle maçın ilk yarısında izlediğimiz Milli takımın neredeyse tamamı sahada ‘afyon yutmuş gibi’ ne yaptığını bilmeden dolaşıp durdu. Sağ ve sol kanatta yer alan Şener Özbayraklı ve İsmail Köybaşı, ayaklarındaki topa bile sahip olmaktan uzak bir görünüm verdiler.

Dikkat edecek olursak bu iki isim de, sezona kötü bir başlangıç yapan ve eleştiri oklarının hedefindeki Fenerbahçe’nin iki kanat oyuncusu. Diyelim ki Luce bunu görmedi, fark edemedi. Peki yanındaki yardımcıları da mı, mesela Tayfur Havutçu da mı ayakta uyuyor.

Yalnızca bu da değil. Örneğin, Emre Belözoğlu ve Ozan Tufan’dan oluşan orta alan, birbirinden ve efektif olmaktan uzak iki yabancı gibiydi.

Kısacası kazanmamız halinde, bize büyük bir avantaj sağlayacak olan bir maçı kaybederek, gruptaki durumumuzu zora soktuk.

Tahmin edebiliyorum şimdi bu satırları okurken hemen hepiniz, “Bu anlattıklarından Lucescu’ya dair ne çıkarabiliriz. Adamın suçu ne?” sorusunu soruyorsunuz. Aday kadroya çağrılan isimlerdeki hata da dahil olmak üzere, sahadaki futbolcuyla bütünleşme anlamındaki akortsuzluk, daha ilk maçta net bir biçimde ortada. 

Bakın belki bu gibi sorunlar aşılabilir. Luce’nin doğru seçim yapması, sahaya ideal bir 11 sürmesi sağlanabilir. Ancak, maç bitiminde öyle bir sahne vardı ki, bunu bana açıklayabilecek birileri çıkabilir mi bilemiyorum…

Hakemin son düdüğünün ardından futbolcular, hakemler, teknik kadrolar birbirini kutluyor ve ortaya bir centilmenlik tablosu çıkıyor. Ukrayna takımının teknik patronu Andriy Shevchenko Emre Belözoğlu ve Arda Turan’a sarılıp teselli ediyor ve hemen sonrasında Lucescu’nun yanına gelip, ona da bir şeyler söylüyor. Bir anda Rumen hocanın elleri kolları havaya kalkıp, bir otosavunma görüntüsü ortaya çıkıyor. Beden diline bakıldığında, “Benim bir kabahatim yok. Ne yapabilirim ki, çıkıp ben mi gol atacağım” diyordu adeta Luce. Yani tipik bir adam satma ve takım ve futbolcuyu “tribünlerin önüne atma” vakası.

Gelecek günler ne getirip ne götürecek bilemem. Belki de; tıpkı 2016 Avrupa Şampiyonası’nda olduğu gibi, eğrisi doğrusuna denk gelip, aradan sıyrılma şansını yakalayacağız. İnşallah, canı gönülden bunu istiyorum tabi ki. Ancak, bu durumun oluşup, 2018 Dünya Futbol Şampiyonası’nda yer almamız bile, Lucescu tercihinin doğru olduğunun kanıtı olmayacaktır. Bu gerçeğin böylece bilinmesinde yarar görüyorum. 

Kalın sağlıcakla…