Takıntı kısaca “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” olarak tanımlanır. 
Ruhçulukta ise, “Bir bedensiz ruhun bir bedenliyi (insanı) hükmedecek derecede etkisi altına alması” olarak tanımlanır. 
“Latince’de “rahatsız etme” anlamında kullanılan “obsideratum” ya da “obsidere” sözcüğünden türetilmiştir.”
Karakter olarak takıntı tanımında; takıntıyı oluşturan etmenin manevi (dinsel, tasavvuf) olarak kullanabilirliği var. (Temiz veya saf kişilerin din, kutsallık duyguları, mistik eğilimleri ve karşısındakini yüceltme eğilimi.)
Kişinin ve muhakeme yapma yeteneklerini gerektiği gibi kullanamaması var. En önemli sebebi bilgisizlik tabii…
Ayrıca;
İnangaçlık. Muhakeme etmeden akla her gelene veya her söylenilene inanmak.
Dogmatik (Bağnaz) ve sabit fikirli olmak.
Cesaretsizlik. (Obsedöre karşı gelecek cesareti gösterememe, her şeyine boyun eğme.)
“Tanımlardan da anlaşılabileceği gibi, birinde obsede edici etken bir fikir olarak kabul edilir, diğerinde ise bu etken bir değil, bu tür fikirleri obsedeye (obsesyon olayına maruz kalana) aşılayan canlı bir varlıktır…” 
Der sözlükler…
Türk insanı takıntılı mıdır?
Varın siz karar verin.
Bir Devlet Hastanesinde şahit oldum; Acil de bir perdeli bölümde yatan teyzeye “Teyze yüzüstü yat” diyorlar. Teyze herhalde hep sırtüstü yatıyor ki tekrar “Teyze yüzüstü” yinelemesi geliyor. Hemşire tekrar ikaz ediyor. I-ıhh teyze hayatında yüzüstü yatmamış gibi kabul edebildiği sadece sırtüstü…
Ne olabilir onu bu takıntıya iten bu etken diyorum.
Amca onu buluğ çağından beri, suyu ısıt, yat yatağa demiş olabilir diye geçiriyorum aklımdan.
Daha da gerisi var belli ki anası, erkektir ne derse yapacaksın, diye obsedörlük yaptığının bilincinde bile değildir. Çünkü onu da annesi bu obsesyona sokmuştur kesin… 
İçim acıyor kendimi utanarak uzaklaştırıyorum bu düşünceden…
Sonra yanlız yaşayan bir bayanın çevreye olan takıntılı bakış ve kabul edişleri vardır. 
Kimse hakkında öyle düşünmezken o toplumda yaşadığı geçmişten ve Türk Filmleri’nin obsedörlüğünden dolayı tedirgin edici davranışlarından kendi çağırır olayları ve sonra etrafına suç bulur.
Eski Türk Filmlerinin obsedörlüğü pek meşhurdur.
İçki ikram eden erkek mutlaka içine uyuşturucu atar ve tecavüz eder. 
Tecavüz edenin obsedörlüğü, cesareti de yok eder. Tabii ki içler acısıdır.
Kaynanaların takıntıları, gelinlerinin onu oğullarından uzaklaştıracağı takıntısıdır.
Bu da sevgiden uzak bir ortam yaratır.
Hani derler ya adın çıkmış 8’e, ne çıkar 9’a ne de iner 7’ye…
Adres tarif etmede en büyük takıntımız; En iyi tarifi yapanın kendimiz olduğu yönündedir.
“Yok öyle değil şu sokak…”diye diğerinin ağzında ki  çat diye keseriz. Bu arada yanlış da tarifler çıkabilir.
Bazı hastalar vardır. Doktora gider dünya kadar ilaç yazdırır. Daha ikinci günde iyi gelmedi diye keser.
Prof.ların en iyi doktorlar olduğu konusunda takıntılar vardır. Tüm ünlü Prof.ları gezdirir bu takıntılar.
Gerçi genç meslek sahiplerine olan güvensizlik takıntısı da böyledir.
Ya da Ayşe Hanım’a iyi gelen herşey mutlaka ona da iyi gelir. Çünkü Ayşe Hanım onun çaktırmayan obsedörüdür.
Bir temizlikçim yanında devamlı majezik taşır ve onun bulantı, acı, başdönmesi vs. herşeye iyi gelebileceği konusunda takıntılıydı. Ve hayretler içinde iyi olurdu. İlaç takıntısı…
Bence batıl inançların altında yatan da takıntılardır…
Politik veya sportif takıntılarımız da cabamızdır doğrusu…
Bilmem hangi parti bunu böyle yapmıştı. Ona oy vereceğim.
Bu takımda şu, süper iş çıkarır.
Show dünyası çalışanlarının obsedörleri menajerleridir.
“Dünyanın en güzel kadınısın gibi davran.” “En akıllı hazır-cevap sensin.” “Karşındakiler çok aptal gibi gör.”
Bir tür beyin yıkamadır takıntılı ile takıntıcı arasında geçen.
Üst seviyeleri de var mazallah takıntıların…
O zaman obsedörlerin yerine geçme gibi kişilik bozuklukları husule gelir.
Parga’lı İbrahim’in takıntısı da Kanuni değil miydi? İpe götüren…
Kızın Anne takıntısı ya da ünlü bir model olma yolu nda görülen bozulmuş ahlaki değerler…uğruna evi terk etmeler…
Patronların hükümdarlığı …
Einstein, Hitler, Che, Clark Gable, Elvis Presley  mi…
Dünya bu örneklerle doldu taştı vallaaa….
İşte en tehlikeli durumlarda buradadır.
Kişilere, toplumlara geniş çapta ülkelere zararları dokunur.
Benim de bir obsedörlüğümün olduğunu farkettim Hih Hihhhh
…ama isteyerek yapıyorum.
Çok iyi çizen öğrencilerime;
“Vay ananda mı mimardı yavrum” diyorum.
Rrrrrnnnn…ara gaz…yola devam