Merhaba Canım Öğretmenlerim;
Bugün sizler için yazmak istedim. Bir vatandaş, bir gazeteci, bir öğretmen kızı ve annesi olarak.  Bazıları tarafından sadece hababam sınıfı izlerken ya da vefat eden bir öğretmenin arkasından hatırlanan ibare gibi olmaya başlasa da bu kutsal görev, yinede genelleme yapmak istemiyorum. Belki birkaç durumda daha benim aklıma geliyor bu cümle. Belki de bu kutsal görevin kendisine ağır geldiği birkaç kişi tarafından bu kadar unutuluyor.
Eski arkadaşlarla toplanılan ortamlarda “oğlum o hoca eli öpülesi biriydi cümlesi veya … koduğumun adamı, bir kopya çektirmezdi” geyiklerinin altında eziliyor ne acı. Fakat bu kutsallığı anlamak için o kürsüye çıkmak, o masaya eşyalarını koymak, karatahtanın önünde elinde kitapla dolaşmak gerekiyor sanırım. Ders dışında normal davrandığınız, muhabbet ettiğiniz, 3-5 yaş küçüklerinizin önünde elinizin ayağınızın birbirine dolaştığını, ağzınızın laf yapmadığını ve doğru kelimeleri bulmakta zorlanacak kadar sorumluluk isteyen ama heyecandan değil o kutsallığı yaşamaktan o durumda olduklarını bilmek için ve zor bir meslek olduğunu anlamak adına yaşamak gerekiyor sanırım bazıları için.
Peki hiç düşünülüyor mu? Onca çabayla öğretmen olan ve onca emek vererek görevini yerine getirmeye çalışan öğretmenlerimizin sorunları.
Bakın; Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla, 04-16 Kasım 2013 tarihleri arasında 16 bin 723 kişinin katılımıyla bir anket yapmış.
Radikal Gazetesi’nden Umay Aktaş Salman’ın da değindiği anketin detaylarını aktarmak istiyorum bakın nelermiş. Bunları öğretmenlerimiz yaşıyor ve biliyor. Ancak vatandaşlarımız ne kadarını biliyor acaba? Öğretmen, müdür, müdür yardımcıları, memurların dâhil olduğu eğitim görevlileri arasında yapılan anketteki sonuçlarda ekonomik ve sosyal sorunlar öne çıkıyor.
 Anket sonuçlarına göre Türkiye’de ‘en prestijli mesleğin öğretmenlik olduğunu’ düşünenlerin oranı sadece yüzde 4,7.
Devlet okullarının itibar kaybettiği görüşünde olanların oranı da yüzde 90,9.
Katılanlardan yüzde 96,5’i de öğretmenlerin toplumsal itibar kaybettiğini düşünüyor.
Ankete katılanların:
Yüzde 89,2’sinin borcu var. Kredi kartı olanların yüzde 42,2’si aylık borcunun tamamını düzenli ödeyemiyor. Yüzde 82,9’u son 11 yıl içinde banka kredisi çekti.
Yüzde 66,9’u ‘Tükenmişlik sendromuna’ yakalandığını söylüyor. Bu sendrom, ‘çalışanlarda yorgunluk, hayal kırıklığı, motivasyon ve enerji kaybı, isteksizlik, işinden soğuma ya da işi bırakma’ şeklinde kendini gösteren bir sendromdur.
Yüzde 37’sinde işe bağlı olarak stres ve sinirlilik hali var.
Yüzde 77,7’si toplu sözleşmelerde öğretmenlere yönelik kayda değer bir kazanım olmadığını söylüyor.
Yüzde 78,9’u yönetici atamalarındaki sözlü sınavların adil yapılmadığı görüşünde. Katılanlar, “yandaşlar kayrılarak kul hakkı yeniyor” diyor.
Yüzde 76,5’i SBS (Seviye Belirleme Sınavı) yerine getirilen yeni sınav modelinin öğrenci başarısını artıracağını düşünmüyor.
Yüzde 31,9’u öğrenci ve veli şiddetine maruz kalmış.
Yüzde 48,3’ü siyasette yandaş atamalarının kendisini rahatsız ettiğini söylüyor.
Yüzde 89,3’ü öğretmenlerin kaybettiği itibarlarını Bakan Nabi Avcı ile geri kazanabileceklerine inanmıyor.
Yüzde 73,6’sı özel okullarda etnik dil ve lehçelerde eğitimin önünün açılmasına karşı çıkıyor ve önümüzdeki yıllarda devlet okullarına sirayet edebileceğini düşünüyor.
İşte böyle sevgili okurlarım, şimdi herkes elini vicdanına bir koysunda düşünsün ve öğretmenlerimize öyle ahkam kessinler..
Ben diyorum ki; ‘’BİR HARF İÇİN KIRK YIL KÖLE OLUNUYORSA
YİRMİ DOKUZ KERE KIRK YIL KÖLESİ OLMALIYIZ ÖĞRETMENLERİMİZİN..’’
 
ALİ RIZA BİNBOĞA’nın Şarkısı gibi
“öğretmen kutsaldır ana gibi
öğretmen kutsaldır baba gibi
öpülesi elleri var
şirin tatlı dilleri var
öğretmen öğretir “abc”
ilk öğretmenin kim seni
kim öğretti alfabeyi
bir harf için kırk yıl köle olunuyorsa
yirmi dokuz kere kırk yıl
kölesiyiz öğretmenin..’’
Başta oğlumun olmak üzere öğretmenlerimin ve öğretmen arkadaşlarımın ‘’24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ’NÜ ‘’ kutluyorum..
Ne Mutlu Bana Öğretmen Annesiyim ve NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE..!