Ve Fenerbahçe’de Aziz Yıldırım devri resmen sona erdi. Sarı Lacivertli camia çeyrek asra yaklaşan ve Türk spor tarihinde en uzun başkanlık yapan Aziz Yıldırım defterini kapatıp, kulübün direksiyonunu tüm kamuoyunun beklentisi doğrultusunda Ali Koç’a teslim etti.

Hem de rekor katılımla ve de dört misli gibi inanılmaz ötesi bir farkla…

Bir anda geçen 20 yıllık süreç ve yaşananlar gözümün önünden hızlandırılmış bir film hızıyla gelip geçti…

15 Şubat benim için sıradan bir gün değil, doğum tarihim olduğu için hayli önemlidir. Aynı tarih, Fenerbahçe’nin Vefa Küçük’ü bir oy farkla geçip 20 yıl başkanlığını yapan Aziz Yıldırım’ın 1998 yılında seçildiği tarihtir.

O dönemde Günaydın Gazetesi’nin Fenerbahçe muhabiri olarak görev yapıyordum. 1998 seçimine ve sürece dair o kadar çok anı ve yaşamışlıklarım var ki, anlatsam değil bir, beş yazıda bile toparlayıp aktaramam.

Neyse, o döneme yaşananları, halen üzerinde çalıştığım kitapta yakında sizlerle paylaşacağımın altını çizip konuya geleyim.

Aziz Yıldırım’ın yaptığı birçok işi bir spor adamı olarak kutluyorum. Stadı, Samandra’yı, Topuk Yaylası’nı, Kalamış Yat Limanı projesini, Gebze’de alınan arazi ve yapılması planlanan tesis ve yatırımları tabi ki ayakta alkışlıyorum.

Ancak, yirmi yılı aşan süreçte, tavanları delen narsizm, neredeyse tüm futbol ailesiyle girdiği kavga ortamı, Fenerbahçe’yi giderek ötekileştirmesi ve de pek tabi ki doğal biçimde oluşan iktidar yorgunluğu Yıldırım’ın sonunu getirdi. Hem de çok çok gecikmiş bir şekilde getirdi. Doğrusunu söylemek gerekirse, son on yıl Yıldırım için uzatma süreciydi.

Artık öylesine bir ortam oluşturmuştu ki, etrafında yalnızca söylediklerine, ‘Evet’ demekten başka hiçbir şans ve yetkisi olmayan insanlar vardı. Ağzından çıkana değil itiraz etmek, en küçük bir eklenti bile yapılması mümkün değildi. Her ortamda sergilediği tavır ve en yakınında yer alan tanıdıklarımın zaman zaman yaptığı aktarımlar artık onun narsizmin bile sınırlarını aştığını kanıtlıyordu.

Öyle ki, çoğu kez kendi kendisiyle bile çatıştığını, muhalefet kelimesinin varlığına dahi tahammülü olmayan bir yapıdaydı. “Darağacında bile olsam, son sözüm Fenerbahçe” cümlesiyle tanımladığı kulübüne verdiği zararların farkına varmaz hale gelmişti Yıldırım.

Aslında hiç öteye gitmeye gerek yok. Üç gün önce, TV programında Bahri Havadır’ın, “Yeniden başkan seçilirsen…” diye başlayan soru cümlesini tamamlamasına bile tahammül etmeyip, “Merak etme ben seçileceğim” diyen Yıldırım’ın ruh haline dair fazlaca bir şey söylemeye gerek yok sanırım.

Daha fazla uzatmadan, herşeye rağmen, Aziz Yıldırım’a bundan sonraki yaşamında mutluluklar diliyorum.

Misyonu, söylemleri ve projeleriyle, Fenerbahçe’nin zedelenen vizyonunu yeniden revize edeceğine inandığım Ali Koç’a da, işinin hiç de kolay olmadığını hatırlatmak istiyorum. Benden hatırlatması.

Hoşçakalın…