Rus Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu olan, sonsuzluğa uğurladığım biricik kızımın kalan kitapları en güzel yerini korurken Nikolay Gogol’un bütün eserleri mevcut bu hatıralar arasında. Rus Edebiyatına yön veren bir yazar olduğunu biliyorum, Gogol eserleriyle, kızım sevgisiyle yüreğimde.
 “Bir Rus okumadan ölmemeli” sözüne kulak vermek gerekir.
Gogol’un 1842 yılında yazdığı 'Bir Delinin Hatıra Defteri, tek kişilik çok seyircili bir oyun, bir delinin değil, deliren bir adamın hatıra defteri bu.  Gogol’un kaleme aldığı şahane eser. Hangi ruh hali ile yazdığını düşünmek lazım.  Kanımca en hüzünlü öyküsü. Uzun yıllardır gitmek istediğim bir oyundu. Sonunda bu akşam İstanbul’da Bomonti Alternatif Sahne’de canlı izleme fırsatı buldum.  Sıra numarası falan yoktu, numarasız satılıyordu biletler, gelen istediği yere geçiyordu. Oyunun içinde olmak için en önde, oyuncunun sağ tarafında yerimi aldım. Sanki karakter gerçekmiş ve ben birinin hayatına tanık oluyormuşum hissi yarattı.
Palto, gülmek, ağlamak, deli gömleği.  Eser iki bölümden oluşuyor. Tiyatro oyunu, yaklaşık bir saat otuz dakika sürmektedir. Kıt kanaat geçinen bir memur, bir delinin günlüğü, bürokrasi içinde kafayı sıyırmış bir memur sahnede. Adaletsiz dünya bir delinin yaşadıklarıyla anlatılmış. Gogol Türkiye’de yaşasaydı ne güzel memur öyküler yazardı kim bilir.
Oyunun odak noktasındaki daracık mekân ne kadar sıkışmışlığı simgeliyordu. Bir türlü dışarıya çıkış bulamadığı bürokrasi dolambacını ve hiçbir zaman değişmeyecek kaderindeki kısır döngüyü anlatıyordu. Anladım ki günümüzde de değişen bir şey yok. Sınıf farkı mücadelesi hep devam edecek gibi gözüküyor.
Yönetmen Savaş Mutlu deliliğin içindeki bıçak sırtı varoluşu bizlere altımızdaki zeminin her an kayıp gideceği duygusunu yaşatıyor. Akıl ve deliliğin, yaşam ve ölümün soğuk teması yüzümüze çarpıyor. Hayat denen oyunun kurgu olduğunu düşünmemizi sağlıyor. Oyun; sürekli aşağılanıp alay edilen sıradan bir devlet memurunun olan platonik aşkı olan burjuva kızının bir asilzadeyi sevdiğini öğrenmesiyle yıkılması ve hedef değiştiren hayallerinin, soylu bir beyzade, kral olmaya yönelmesi ve sonuçta delirerek "İspanya Kralı" olmuş bir halde, akıl hastanesine kapatılmasını konu alıyor.
Erdem Topuz’un takdire şayan performansı ile deliren bir adamın güncesinin daha güzel aktarılamayacağına dair şüphe bırakmayan oyun. Deliliği oynamak acaba nasıl bir duygu diye düşündüren harika performans. Oyunu çok beğendiğimi ifade etmeliyim. Oyuna kendinizden de bir şeyler katarken, zaman zaman "Ben ne kadar, ne derece deliyim"i düşündüm.  Erdem Topuz gerçek bir deli. Bunun ötesinde bir şey dememe gerek yok sanırım. Oyunculuk performansı dışında müthiş bir fiziksel gayret sarf etti kendisi. Saçının her bir telinden terler boşanıyor. Asırların hatırası bir ışık huzmesi altında titriyor, terliyor. En son selam verirken yerde yuvarlanışı çok etkileyiciydi.
 
Şiir gibiydi, hiç sıkılmadım. Henüz delirmeden delirmenin eşiğinde bir ülkede normal olma çabalarımız sürmekte. Deliliğin azının karar çoğunun ne kadar zarar olduğunu idrak etmiş bulunuyorum. Sanırım biraz delilik iyi. 
Oyunun ortasında, Erdem Topuz’un, kesip yere attığı kağıtlardan “Bir tanesini yakalasam da eve götürsem ne güzel olur. " dedim, eğildim ama alamadım.
……
 “Deli karakterin aklına gazetede okuduğu haberleri getirmesi ilginçti. Bir balık sudan çıkıp konuşmuş, bundan sonra da iki inek bir markete girip bir kutu çay istemiş. Birden Meci adlı köpeğin konuştuğunu görünce şoke olan ana karakter.”
"Hepimiz Gogol'un palto'sundan çıktık" demiş ya Cehov ya Dostoyevski
Dün bugün ve yarın değişmeyen düzen.
Oyunda üst kademe memurların otoritesi, bencilliği, alt sınıfı ezmesi, hor görmesi ve adaletsiz dünya yapısı anlatılıyor. Kendinizi adalet süzgecinden geçirmek için mutlaka izleyin. 
 Kapalı ışıklar altında seyirci ile iletişimi olmadığını düşünürken aslında hepimizin farkında olması da harika bence. Hüzünlendim, gülümsedim, kalbimde siren sesleri. Bir buçuk saat sonunda oyun bittiğinde, son repliğinde kendimi tutamadım ağladım hıçkıra hıçkıra.  “Basacak bir noktam bile kalmadı, anne!"  derken duygulanmamak elde değil. Çok abartılı olacak belki ama yeni doğmuş insan gibi hissettim kendimi.  Erdem Topuz’a binlerce teşekkür ettim, sarıldım ağladım.  Delilik ve dâhilik arasındaki ince çizgiyi gördüm. Bomonti sokaklarında geceleyin kar taneleri yüzüme çarpa çarpa hüznümle birlikte kızımı ve Gogol’u düşünerek yürüdüm. Kayboldum siyah beyazın cümbüşünde ve hayat Denen bu kurgu içinde
Gidin, gidin gidin… Nasıl deli olunur görün, deliyle de deli olun.