Darbe nedir ben ilk defa 12 Eylül 1980 de sabaha karşı annemle babam evde telaşla koştururlarken öğrendim. Kucağımda bir haftalık kız kardeşimi tutarken… İlkokul 5. Sınıfa başlayacaktım. Sonrasında gerek ailem içerisinde, gerek ülkemde yaşadıklarımla ‘’DARBE’’ kelimesi kafamda iyice pekişti ve oturdu. 

15 Temmuz 2016 Cuma günü Hastanede nöbetteydim, kız kardeşim aradı: ''İstanbul’da hareketlenmeler var'' dedi. Ve sonrasında da o malum geceyi yaşadık. İlk tepkim ‘’ yok canım, bu kadar olmaz’’ idi. Ama o geceki kendi penceremden o an başarısız ve acemice -mi onda şüphelerim var- bir darbe girişimi oldu.  Hepimiz canlı olarak seyrettik. 15 Temmuz 2016 gecesinden sonra çoğumuz dumura uğramış gibi televizyon karşısında, bilgisayar karşısında oturduk kaldık.  En azından ben öyleydim; şaşkın ve üzgün... Tüm Ülkesini seven, Cumhuriyeti seven, Ata'sının izinde olan yurttaşlarımız gibi... Aylarca yeni anayasa tuzağı, başkanlık sistemi, demokrasi, laiklik, bölünmüş Türkiye diye yazmış, konuşmuştuk. Ama böyle bir DARBECİĞİ, FETÖ'yü yada darbe girişimini tahmin edebilmemiz akıl durması idi. 

1980 darbesinden çok farklı idi. Şaka bir gece idi o gece… Ama üstünden birkaç gün geçince nasıl bir uçurumun kenarında olduğumuzu daha iyi anladık. Darbe girişimi askerinmiş  gibi görünse de değildi ama Şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri darmadağın oldu. TSK'nin o gece ve sonrası bilerek ve istenilerek içi boşaltılmış ve itibarsızlaştırılmıştır. 15 Temmuz yıl dönümü anma afişlerinde bu, bir defa daha yapıldı; yazık... Şanlı Türk Silahları Kuvvetleri derdik hep. Asker bir Ulusuz biz. Şehitlerimize yanarken biz kendi ellerimizle hiç bir şeyden haberi olmayan gencecik çocuklarımızı öldürdük. Ne zaman böyle bir Ulus olduk biz? TSK'ni onurunu ayaklar altına alanlara ve Ülkeyi bu çıkmaz batağına sürükleyenlere lanetler olsun demek yetmiyor. Yazacaklar da yetmiyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti darbeler yaşamış, bunların acısını çekmiş bir ülkedir. Ama bu ülkede ilk defa darbe olmadan demokrasi gerçekten büyük yara almıştır. Tabiki her türlü darbeye karşıyız ama Ülkeyi Atatürk İlke ve Devrimleri yolundan çıkararak, darbe girişimcileri ile daha dün yan yana olan;  sebebi olanlara da ve onun siyasi oyunlarına da karşıyız.

Şimdi üzerinden bir yıl geçti. O meczubun hain, gerici FETÖ örgütü darbe yapamadı ama Ülkemizde demokrasimiz, adaletimiz darbe yaşadı; çok canlar yandı ve yanmaya devam ediyor. Darbe sonrası OHAL ve KHK'leri gördük ve öğrendik.

Fetullah Gülen cemaatinin yıllardır bu Ülke içinde yayıldığı, kadrolara yerleştiği hep bilinen gerçek idi. Ergenekon, Balyoz gibi davalarda bu örgütün oyunları ile birçok Atatürkçü asker, yazar, aydın, rektör vs ceza evlerine kapatıldı. Askerler tasfiye edildi. Hep yazıldı, çizildi. O süreci hep beraber yaşadık. Çok acılar çekildi. Silivri yerleşkesinin dili olsa da bir anlatabilse… O zamanlar bende Çarşamba Atatürkçü Düşünce Derneği Şube başkanı idim ve her dalgada dernek açıp beklerdik. Biz Atatürkçüler tasfiye edilirken, davalar görülürken şimdiki darbe yapan asker ve yargı elemanları darbeye karşıyız diye pankartlar açarlardı. Bu örgüt son 10 yıldır iyice semirdi ve yayıldı. Ne kadar büyüdüklerini bir yıldır, TSK da, Emniyette, yargıda, eğitimde, birçok devlet dairelerinde yapılan gözaltı ve görevden almalarla daha iyi anlıyoruz. Ama bu görevden almalarda sadece FETÖ'cülere değil muhalif olan herkese dokunuldu.

OHAL ve KHK ile yatar kalkar olduk.

OHAL ve KHK'ler ile; yıllardır yan yana mücadele verdiğimiz Atatürkçü, yurtsever dava arkadaşlarımız, meslektaşlarımız, gazeteciler, akademisyenler, eğitimciler, daha ne olduğunu bile anlayamamış çocuklarımız da yaşın yanın da yandı.  Tepki gösterdik, basın açıklamaları yaptık. Bazen bizde şaşırdık, şüphe içine düştük. Ama maalesef Ülkenin gerçeği bu idi. OHAL ve KHK ile işten uzaklaştırılanlar için hukuk süreci de yoktu. Hepimiz şaşırdık, bilemedik, soramadık... Her gece yatarken güzel bir gün diler hala geldik ama yaşayamadık.

Siyasetle yatar ve kalkar hale gelmek en çok da çocuklarımızı bıktırdı. Onların tek istediği her köşesi cennet parçası olan bu güzel yurdumuzda huzur ve refahtı. 

OHAL ortamında, yıllardır seslendirilen ama bir türlü toplumsal muhalefeti geçemediği için gündeme gelemeyen Anayasa Değişikliği ve Türk tipi başkanlık sistemi referandumuna gittik. OHAL vardı anlatamadık, engellendik. Orantısız bir propaganda süreci yaşadık. Ama çalıştık. Hayır biz Laik, demokratik, parlamenter sosyal hukuk devleti olan Tam Bağımsız Türkiye'yiz; Egemenlik TBMM aracılığı ile bizdedir diyecekken aslın da demişken de; OHAL vardı hukuk gitti, YSK geldi, YSK gitti hukuk gitti. Bildik ama yine bilemedik...

Sonra son zamanlarda en çok ihtiyacımız olan ama ülkemde yokluğa girmiş, olmazsa olmazımız adalet için yollara düştük. Geç demedik, adalet dedik. 

Ana Muhalefet partisi lideri adalet için yola çıktığında kimse İstanbul'u göreceğini düşünmedi ama biz onu 9 Temmuzda Maltepe de gördük. Son zamanların  en büyük toplumsal eylemi için bende o gün ordaydım. Umudum için, milyonların umudu için ordaydım. Ve o umudu orada gördüm, insanların milyonların gözlerinde gördüm. Bizler vardık, milyonlardık, adalet, hukuk, hak diyen milyonlardık. 

Şimdi bakıyorum da bir zamanlar Atatürkçüler tasfiye edilerek, yerlerine getirilenler de  fos çıktı. Onlar da gitti. Bakın bu darbe girişimi gerçekten iyi planlanmış olsa idi maalesef onlar kazanabilirdi ve ülke süresiz bir karanlığa bürünebilirdi.  Meclisimiz bombalandı genelkurmay işgal edildi. Bu bir zafer mi yoksa ülkemizi bir Ortadoğu ülkesine çeviren zihniyetin beceriksizliği mi? Kandırılmak terimi de siyasi sözlüğe 15 Temmuz ile girdi. Ama bu darbe girişim her zaman ''Önce Vatan'' diyen ve diyecek olan; yüce Türk Ulusu ve TSK içinde hala var olan yurtsever askerlerimiz tarafından engellenmiştir.

Din üzerinden siyaset yaparak, insanları ayrıştırarak ne demokrasi nede Ülke korunulur. Emperyalist güçler bugünde olduğu gibi bir gece gelir ve alır seni gider. 

Bu yüzden; bu güzel ülkemde insanlar ayrıştırılmadan bir an önce her kesimi ile kucaklanmalıdır. Darbenin,  FETÖ terör örgütü sorumluları ve taraftarları tüm kamu kurumlarında olduğu gibi siyaset içinde de tespit edilmeli;  ancak bu kişilerin yerlerine yeni bir siyasal İslamcı anlayış yerine, kıdem ve liyakati gözeten, hakkaniyetli, yurtsever, Cumhuriyet değerlerine bağlı kadrolar getirilmelidir. 

Muktedirler her zamanki fırsatçı anlayışı ile darbecilerin yanında kendisi için “tehlike” olarak kabul ettiği yurtseverleri tasfiye gibi bir siyasal manevraya asla girişmemeli, gerçek suçlular cezalandırılmalıdır. 

Etnik, mezhepsel politikalar yerine, Ulusal-Üniter devleti savunmak ve yeniden yaşama geçirmek öncelikli hedeflerimiz olmalıdır. Herkes de gözaltılar açısından bir panik hali mevcuttur. Kamu vicdanı açısından gözaltılar ile ilgili yeterli açıklamalar yapılmalıdır. Toplumu ayrıştırmadan, kucaklayıcı olunmalıdır.

Cumhuriyet rejiminin sağladığı eşitlik ve özgürlük olanaklarına sıkı sıkıya sarılmalı, bu anlamda, 16 Nisan halk oylaması ile saraya verilen egemenlik, saraydan alınarak yeniden Türk Milletine verilmelidir.  

Bu arada; darbe girişiminin  başarısız olmasına ne kadar sevindiysem ülkemi bu hale getirenlere kızgınlığım da bir o kadar arttı. Yine teşhis hatalı yine yanlışlar yine kandırıldık. Biz hiç kanmadık. Ne FETÖ’nun iyi biri olduğuna, ne PKK ne İŞİD’e. Üstelik ben ve benim gibi milyonlar bu insanlara para silah mevki kariyer de vermedik. Biz Atatürkçüler; Atatürk İlke ve Devrimlerinin ışığında Cumhuriyet Kazanımlarına sonuna kadar sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Türk Ulusunun Aydınlık bir gelecek için aklıselim düşüneceğine inancımız tamdır. Demokratik, laik, tam bağımsız Türkiye için birlik ve beraberlik günüdür. 

Bu arada 15 Temmuz bir tarihtir ama bu vatanım topraklarında daha nice destanlar ve tarihler vardır.

Ha bu arada sakına Anıtkabire dokunmaya kimse cüret etmesin. Milletin genetik şifresi hortlar ve ne olacağı belli olmaz. 

Sevgiyle..!