Bize kendinizden bahseder misiniz? Meryem Nazlı kimdir?

1970 yılında Sivas’ın Gündüz köyünde dünyaya geldim. Dördü kız, üçü erkek olan yedi kardeşin en küçükleri benim 11 Yaşlarımda ilkokul dan dan. Mezun olduktan sonra, Anne ve Babamın Birinci derece yakın akraba Amca ve teyze çocuğu olmalarından kaynaklı Genetik bir hastalığın belirtileriyle karşılaştım. 5 Cİ Abim de 14 yaşlarında Aynı hastalığa yakalanmıştı. O dönemlerde Doktorların bize söyledikleri tek teşhis akraba evliliğinden kaynaklı bir durum olduğu ve tedavimizin olmadığı. Uzun sure hastalığımızın ne olduğunu tam bilmeyerek yaşadık. Sürekli gerileyen bir hastalıktı. Zaman içerisinde 17 yaşımda yürüme yeteneğimi kaybettim. Artık bir baston yardımıyla yürümeye başladım. Doktorlarım olumsuz ve umutsuz konuşmalarında sonra babama tedavisi olmayan bir rahatsızlık ve başka yerlere götürüp boşa harcama yapmamasını öneren, en son 15 yaşımda gittiğim doktorun sözleri üzerine Babam beni bir daha götürmedi. 21 yaşımda İstanbul a geldim. Buradan dilekçe verdim başbakan ve sağlık bakanımıza. Gelen cevap neticesinde Şişli ETFAL Hastanesine yatırıldım. Yapılan çeşitli tahkikler sonucunda KAS hastası olduğumu öğrendim. Ne yazık ki tedavisi yoktu fakat fizik tedavi iyi geleceği ve daha hızlı gerilememi durduracağı bilgisini edindim. O bilinçle de Kas hastalığıyla nasıl mücadele etmem konusunda bilinçlenmiş oldum. Ablam Gülnaz küçük bir inşat aldı taksit ve borçla.2000 yılında bizi de yanına aldı ve İstanbul a taşındık. Tek Ablamın çalışmasıyla geçimimiz çok zor oluyordu. Ayrıca 4 yere evim taksitlerini ödüyordu. Çok üzülüyordum hiç bir kimseden destek yoktu. Belediyemize başvurdum ekmek ve kömür yardımında bulundular.37 Yaşıma kadar sıkıntılar içerisinde boğuldum. Çaresiz ve umutsuz kaldım. Yorulmuştum artık. Kaderime teslim olmaya karar verdim, ne zaman ölürsem o zaman kurtulacağım düşüncesini taşıdım. Artık hiçbir şey istemiyordum. Konuşan gülen Meryem suskunluğa bürünmüştü. Aynaya bakmıyordum, camdan bakmaz oldum. Bu dünyada biran önce günümü doldurmaya çalıştım. Bu psikoloji içindeyken Belediyede gelen görevliler tarafından Evde bakım maaşı başladığını benim durum bu hakka sahip olduğunu biran önce başvurmam konusunda bilgilendirildim. Gerekli evrakları yaptık ve başvuruda bulundum. Kısa sürede bu maaş bağlandı ve ben bir nefes aldım. Eve katkı sağlanmıştı. Daha sonra O.F.D tarafından akülü araba geldi. Bu araba benim özgürlüğüm oldu. Sanki yeniden doğdum. Tutmayan ayağım ve elimle dışarı çıkmıştım. Artık bazı işlerimizi yapmaya başladım. Yaptığım işler şöyle idi: faturalarımı yatırmaya başladım, pazarımızı gördü, maaşımı aldım, annemi doktora götürdüm ve halada doktor kontrollerine götürmekteyim. Dışarıda beni gören dernek başkanları, beni dernek yönetimine aldılar. Dernekteki çalışmalarımda çok başarılı olmuştum. Her alanda kendimi geliştirmeyi ve yenilemeyi düşünüyordum. Böylelikle duyduğum her kursa katılmaya başladım. Büyük Şehir Belediyesi Engelliler Komisyonu, Halk Eğitime bağlı İngilizce kursu başlattıklarını duydum ve bu kursa kayıt yaptırdım. Bir dönem verilen bu kursta başarılı olmuştum. Sanki bu kurs süresince kendimi kendimce test etmiştim. Ve bu başarı beni farklı yönlere itti. Okumak isteyip te okuyamadığımdan, daha doğrusu babamın beni ilkokuldan sonra okutmaması, yüreğimde bir ukde idi. ‘’Bir daha dünyaya gelirsem okuyacağım’ ’diye söylenirdim. Şimdi o soruyu kendime sorarak ‘’ bir daha dünyaya gelme şansım var mı? ‘’ diye kendime sordum. Aslında sorumun cevabı belliydi. Bir daha dünyaya gelme şansım yoktu fakat okumanın da yaşı yoktu. Akülü arabanın gelmesi benim için büyük bir fırsattı. Kafamda ki biriken teorilerimi pratiğe geçirmem gerekiyordu. Çünkü bu benim beynime baskı yapıyordu, bendenim durmuş olsa da beynim durmuyordu. Bir gün akülü arabama oturtturularak dışarı çıktım ve karar vermiştim. Verdiğim bu kararım ile en azından, açık öğretimden ortaokulu okuyup bitirmekti. Kafamda o kadar büyük düşünceler vardı ki, kendim ile ilgili bir şeyler yapmalıydım. Tutunacak bir dalım yoktu. Hastalığım ilerliyordu ve geleceğim çok karanlıktı. Kas hastası olan Hikmet ağabeyim, 1996’da İstanbul Okmeydanı Darülaceze’ye başvurdu. Şu ana kadarda orada yaşıyor. Bu durumda abim ile aynı kaderi paylaşıyorduk. Böyle olunca da bir şeyler yapmam gerekiyordu. Yapamaz isem benim de geleceğim orasıydı. Beni düşünen hiç kimsem yoktu. Beni benden daha çok düşünen kimse olamazdı çünkü yaşadığımı bir ben biliyordum. Sağlığım için ve hayatım için bir şeyler yapıp başarmalıydım. O kadar büyük düşüncelerim vardı ki, kendi ayaklarımın üzerinde durabilmek, kimseye muhtaç olmadan, bakım evlerine düşmeden, engelin bedende olmadığını ailemin, toplumun ve sistemin, engellilere yönelik bakış açısını değiştirmeliydim. Bende ki enerjiyi ben bile tanıyamaz olmuştum. Bu gücün bana nereden geldiğini düşünmedim diyemem. Tutamayan elim ile yürüyemeyen ayağımı sadece, engelli akülü arabamın var olmasıyla, bir parmağım ile onun kumandasına çok hafif dokunarak yürütebildiğim, her şeye rağmen hayat doluydum ve çok mutluydum. İnsanlara karşı sevgimi yüzümdeki tebessümüm ile ifade etmeye çalıştım. Hayatta güzel olan her şeye, herkese ve tüm doğru bildiklerimi, büyük bir coşku ile kucakladım. Ortaokul sınavını 3 sınavda verdim. Bu başarı benim gücüme güç katmıştı. Durmuyordum aman Allah’ım ben ne yapıyordum böyle. Bu sevinç ile liseyi de okumaya karar verdim. Yine kayıtımı yaptırmaya en yakıl liseye gittim. Lisenin kapsından içeri girerken ki olan duygularımı ifade edemem ve inanamıyordum. Liseyi de okuyup bitirdim ve hedefim üniversite ile KPSS idi. Amacım devletin kadrosunda memurluk alanında güvenirliğini olan bir işimin olmasıydı. Üniversite ve KPSS ye hazırlanmak üzere gönüllü öğretmenlerden ders alacaktım. Fakat ailede yaşadığım ciddi sağlık sorunları ile boğuşurken sonucunda büyük olan Melek ablamı kaybettim.6 ay sonra Demans hastası olan babama bakamadığımız için, kendi ellerim ile abimin yaşadığı darülacezeye akan gözyaşlarım ile çaresizce götürmek zorunda kaldım. Nefesim bedenimden çıkmadığı sürece o acıda yüreğimden çıkmayacak.6 ay sonrasında da birlikte yaşadığım Gülnaz ablamda Melek ablamın hastalığını fark ettik. Bunun üzerine bu defa tamamen yıkıldım. Bunun üzerine kendime olan hayat mücadelemi tamamen bitirdim. Yine bir süre sonra arkadaşlarımın baskısı ile son bir gün kala KPSS sınavına başvurdum. Bulunduğum psikolojik durum içerisinde girdiğim sınavda yine de barajı aşmış 60 puan almıştım ki, bu kadarını da başaracağımı hiç beklemiyordum. Bunun sonucunda devlet kurumlarında kadrolu iş başvurularında bulundum. Cumhurbaşkanlığın dahi dilekçe yazdım. Sonra çeşitli sosyal çalışmalar içerisinde karşılaştığım Aile Sosyal Politikalar bakanımıza bu talebimi dile getirdim. Yine başka bir etkinlikte İstanbul valimiz ile yüz yüze gelerek bu talebimi kendilerine arz ettim. Ayrıca İstanbul İkinci Bölge Millet Vekili ile başka bir etkinlikte karşılaştığımda iş talebimi kendilerine arz eyledim. Maalesef hiçbir başvurumdan sonuç alamadım. Belki aldığım puanım çok yüksek değildi fakat mücadelem çok büyüktü.37 yaşımdan sonra verdiğim bu mücadelemde ki amacım, devletin kadrosunda bir işimin olmasıydı. 

Edebiyata ilginiz kaç yaşlarında başladı?

Aslında ben edebiyat ile doğmuştum ve içinde yaşıyordum. Fakat habersizdim. Dedemin bağlama çalıp deyiş ve semahları söylemesi, akabinde babamın bu kültürümüzü özümüzü devam ettirmesi ve ablamın devamında ise ablamın türkülerimizi çalıp söylemesi, ardından 9 yaşımda bağlama çalıp türküler söyleyerek büyüdüm. Edebiyat ile tanışmamın bir zamanı yoktu çünkü zaten doğuştan edebiyat bizimle var olmuştu.

Yazmaya ne zaman başladınız? İlkyazın anınızı paylaşır mısınız?

Evet, çok garip aklımda hiç olmayan bir düşünce idi. Ben okuyup avukat olmak istiyordum. Sıkıntılardan dolayı üniversiteye giremeyince, 2015 de ufak yazmaya başlamıştım. Gün geçtikçe yazmamı hızlandırdım. Eğitimimi yarıda bırakınca bu boşluğumu başka bir şekilde değerlendirmem gerekiyordu ve hayatımı yazmaya karar verip başladım.10.11.2017 tarihinde ‘’ Bir Azmin Kırılgan Hikâyesi’’ ‘’ Adı Meryem’’ adlı kitabımı elime almanın mutluluğunu ve onurunu yaşadım. Birinci baskıdan 20 gün sonra ikinci baskıya geçilmesi beni çok şaşırtmıştı ve çok da mutluydum.

Hangi tür kitaplar yazıyorsunuz?

İlk yazdığım kitap ve kendi hayat hikâyemi yazdım.37 yaşımdan önce hazin geçen ve hatta olmayan bir hayatımın üzerine bir sünger çekerek, 37 yaşımda yeniden doğmuş gibiydim. Hayatım ile olan mücadelemin ilk meyvesini almıştım. İleriki zamanlarda ise devamı gelecektir.

Yazarların toplumda ki görevleri nelerdir?

Topluma ve gelecek nesillere, her alanda faydalı bilgiler aktaran önemli kişilerdir.

Kitap’ınıza ilgi nasıl oldu. Beklenen ilgiyi bulabildiniz mi?

Kitabıma ilgi beklediğimden daha da çok ve güzel oldu. Kitabım senaryoya dönüştürülerek, tiyatro alanında sergilenecek. Ve prova çalışmalarına başlamış bulunmaktayız.

Kitap’ınız tiyatro oyununa çevrildi. Neler hissediyorsunuz? Bu sizin hayaliniz miydi?

Öyle bir hayalim yoktu. Bu tamamen doğaçlama gelişen bir durum. Hayalim kendime olan mücadelem sonucunda, hayatımı daha kolay ve huzurlu yaşayabilmemdi. Ve şu anki konuma gelmem de haylimin güzel bir parçası oldu, çok mutluyum.

İmza günleri ve etkinlikler düzenliyor musunuz?

Evet, düzenledik ve halada devam etmekte. İlgi de oldukça fazla oldu. Tüm okuyucularıma teşekkürü bir borç bilirim.

Okuyucularınız kitaplarınızı nereden bulabilirler?

Değerli okuyucularımız ’’Bir Azmin Kırılgan Hikâyesi’’ ‘’Adı Meryem’’ adlı kitabımı, Yeni yayın evinden, internet üzerinden ve benden bulabilirler

Bundan sonra ki hedefleriniz neler?

Daha kolay ve iyi bir yaşam sürdürmek için hayat mücadeleme devam etmek.

Aileniz, sizin yazar olma yolculuğunuzda yer aldı mı? Onların bu konuda size yansıyan fikirlerini öğrenebilir miyiz?

Çok üzülerek söylüyorum, maalesef bu mücadelemde, dostlarımın manevi desteğinden başka destek görmedim. Bilakis ailemin bana ördüğü duvarları yıkmaya çalıştım ve çoğunu da başardım.

Yazar olmaya nasıl karar verdiniz?

Sürpriz bir şekilde karşıma çıktı ve bir anda kendime yazar ismini kazandırmanın şaşkınlığını ve onurunu yaşadım. Umarım bundan sonra da bu isim layık olurum. 

Sizi yazmaya özendiren şeyler nedir?

Özenti yok fakat hayat mücadelem sonucunda insanlardan gördüğüm ilgi ve alaka sonucunda, yaptıklarım, topluma birebir örnek olmak, yaşam mücadelemin olumlu sonuçlarını paylaşmak istedim. Bunu da tüm hayatımı yazarak daha kolay insanlara aktarabileceğimi düşünerek kitabımı yazdım.

Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?

Başarılı olmayacağım hiçbir işe kalkışmadım. İnanarak ve güvenerek mücadeleme başladım. Sonucunda da başarılı oldum. İnancım ve güvenim olmasaydı kitabımı yazmazdım ve hatta mücadele bile etmezdim. Sonuç itibarı ile inandım, güvendim ve başardım.

Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin hangi ortamda, hangi materyallerle, hangi müzikle, nasıl bir coğrafyada yazmayı tercih ediyorsunuz?

Tamamen kendi iç dünyamda ve kendimle baş başa iken, tüm hayatım ile ilgili duygu ve düşüncelerimin, her hangi bir coğrafya da değil de, bulunduğum şartlar ve ortamda mevcut olan dört duvar arasında yazdım.

Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?

Tabii ki bunu şimdilik net olarak belirleyemem, yani hayatım ne olacak ne zamana kadar devam edecek onu bilemem. Fakat yaşadığım sürece, hayatımda oluşan yaşanmışlıklarımı, yine ve yeniden kitap yazarak değerli okurlarıma ulaştırmayı düşünüyorum ve hedefim bu yönde olacaktır. 

Yeni kitap çalışmalarınız var mı? Varsa çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Yeni bir kitap çalışma düşüncem var. Şu an ilk kitabımın yoğunluğu devam ettiği için, ilerleyen zamanlarda yeni kitap yazma çalışmalarıma başlayacağım.

Sanat adına başka ne tür çalışmalarınız var?

Yazarlığın dışında tiyatro ve dizi alanında çalışmalarım olacak. Şu an ise tiyatro da oynayarak sanatın bu alanında adım atmış oldum ve davamı da gelecek.

Türkiye de kitap yayınlatmak zor mudur?

Evet, benim durumumda olan biri için biraz zor oldu. Çünkü ilk basım olduğundan, birilerine ulaşmak ve organize etmek beni biraz zorladı. Sonrası ise çorap söküğü gibi kolayca geldi ve devam etti.

Hedeflerinize ulaşmanın yaratacağı en büyük etki ne olurdu?

En başta hayatımın daha çok kolaylaşmasına etki etti. Şöyle ki; yaşam mücadelem ile büyük bir kitleye ve hatta topluma, yaşadıklarım ne kadar zor olsa da, azimli, mücadeleci yapım ve ruhum ile istediğim mertebelere ulaşarak insanlara örnek olmak ve sesimi duyurmak.

Son olarak, söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Engellerin bedende değil de zihinde olduğunu gösterdiğimiz ve göstermek için çabaladığımız bu zorlu hayatta beni bu güne kadar destekleyen herkese teşekkür ederim. Ayrıca Önce Vatan Gazetesi’ne ve Aziz Karataş Beyefendiye bana sayfalarında yer verdikleri için çok teşekkür ederim. 

Biz de Önce Vatan Gazetesi ailesi olarak bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli sanat yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…