Kasım Bin Muhammed hazretleri, Hz Ebu Bekir ve Selman-ı Farisi (R.anhüma)’ dan sonra Silsile-i âliyye’nin büyük âlim ve velîlerinin üçüncüsüdür. Doğumu Hülefa-i Raşit döneminden Hz Osman zamanına denk gelir. Kendileri Ebu Bekr Sıddık (r.a.)’ın torunudur. Cafer-i Sadık hazretleri de, Kasım Bin Muhammed Hazretlerinin torunudur. Hazreti Ebu Bekr (Hz.)’lerinin oğlu Muhammed, Mısır da şehid düşünce, oğlu Kasım, altı yaşında yetim kaldı. Onun bakımını, halası Hazreti Aişe üstlendi. Büyüdüğü vakit de, halasını sık sık ziyarete giderek, ondan Kuran-ı Kerim, Sünnet-i Seniyye, Siyer-i Nebi ve dinin hükümlerine dair pek çok hususta ilim tahsil etmiştir.  Tabiin büyüklerinden ve Medine-i Münevvere’deki yedi büyük âlimden biriydi. Muhammed bin Kâsım, Selmân-ı Fârisî'nin manevi sohbetlerinde bulunarak yetişmiş ve bir ruh mütehassısı olmuştur. Hz Peygamberin, Hz Ebu Bekrin gönlüne akıttığı feyzden, Selman-ı Farisi kanalıyla nasiplenmiştir.

 FAZİLETİ, İLMİ DERİNLİĞİ ve TEVAZUSU

 Ömer bin Abdulaziz’in, “Elimde olsa onu halife bırakırdım” diye övdüğü, Kasım bin Muhammed asalet ve mehabet timsaliydi. Kasım bin Muhammed (rah.a), emin- güvenilir, vera ve takva sahibi, yüce bir zaat idi. Büyük bir fakih ve dini ilimlerde imam idi. Her hali ile zamanın en değerli şahsiyeti ve müracat merciiydi. Kuvvetli bir dini hayata, derin bir ilim ve irfana sahipti. Muhterem dedesi gibi, himmeti âli, akıllı, tedbirli idi. Kasım bin Muhammed (rah.a.) bir asalet ve muhabbet timsaliydi. Daima tefekkür ve haşyet halinde idi. Mübarek alnında secde izi vardı. Rasulullah (s.a.v.)’in sevgisi ile doluydu. Dünyaya karşı son derece zahid idi. Dünya onun gözünde zerreden daha kıymetsizdi. Bu sebeple, kendisine verilen 100.000 dirhem ganimet malını, el sürmeden fukaraya dağıtmıştı. Maddi sıkıntı ve ihtiyaç içerisinde olduğu zamanlarda bile kendisine verilen malları Allah yolunda infak ederdi. İnsanlardan bir şey kabul etmezdi. Sıkıntılı ve dar zamanında ihtiyacı olduğu halde kendisine verilen zekat malını fukaraya dağıtırdı. Yine böyle bir para getirildiğinde onları fakirlere dağılıp namaza durdu. Yanında bulunanlar, kendi aralarında konuşmaya başladılar. Her biri bir şey söyledi. Oğlu da şöyle konuştu: “Siz zekatınızı öyle birine pay ettidiniz ki, Allah’a andolsun, kendisine bir kuruş bile ayırmadı.” Kasım bu söz üzerine namazı kısa tuttu ve selam verince oğluna: “Yavrum, bildiğin şey hakkında konuş, bilmediğin konularda diline sahip ol” dedi. Kasım, bu ifadesiyle aslında çocuğuna: “her doğrunun her yerde söylenmemesi gerektiğini” öğretmek istemişti. Yoksa oğlunun söyledikleri doğruydu. Fakat yanında, kendisi hakkında böyle sözler sarfedilmesi onu rahatsız etmişti.  Çünkü Kâsım Bin Muhammed (Rah.a.), devamlı din kardeşlerini kendisine tercih ederek isar’da bulunan, ancak hiçbir zaman bunların duyulmasını ve konuşulmasını istemeyen bir zaattı.

Kasım Bin Muhammed (rah.a.)  yüksek şahsiyet ve karakteri ile herkesin hayranlığını kazanmıştı. İnsanlar onu, fiili kıstas olarak görüp örnek alır ve hayatlarını ona göre tanzim ederlerdi. Ashabın güzide talebelerindendi. Tabiin neslinin önde gelen salih ve âlimlerindendi. Kendisi için;

“- Sünnet-i Seniyye’yi Kasım Bin Muhammed’den daha iyi bilen ve yaşayan birini görmedik” derlerdi. Sünneti iyi bir şekilde bilmeyen kimseleri alimden saymazdı. Kendisi özellikle halası, Hz. Aişe (R.anha) validemizden çok istifade etmiş ve pek çok hadisi şerif rivayet etmiştir. Kasım Bin Muhammed, hadisi şerifleri kelimesi kelimesine rivayet etmeye titizlik gösteren, dikkatli bir hadis ravisiydi. Aynı zamanda Kasım Bin Muhammed (rah.a.) Hazreti Aişe validemizin yetiştirdiği bir fakihti. Tabiin büyüklerinden ve Fukaha-i seb’a diye bilinen, Medine-i Münevvere’nin yedi büyük âliminden biriydi.

Kasım Bin Muhammed Hazretleri, sabahın erken saatinde mescide gelir, iki rekat namaz kılar, sonra uzun müddet etrafında halkalanan insanların muhtelif soruların cevap verirdi. İnsanlarda onun sohbetini dinleyebilmek için, sabah erkenden gelir mescide otururlardı. İtikadi konularda ki bocalamaları ve özellikle Kaderiyecilerin sapık fikirlerini hoş karşılamaz ve bu görüşe ısrar edenlerin lanete uğrayacaklarını söylerdi. Kendisine bilmediği konularda sorulan sorulara “Bilmiyorum” demekten çekinmezdi. Bildikleri için de: “Bildiğim şeyleri gizlemek bana helal olmaz” derdi.

Kasım Bin Muhammed (rah.a.), Allah korkusu ile kalbi titreyen, gözü yaşlı bir hak dostu idi. Allah korkusu ile daima mahzun ve boynu bükük dururdu. Kuran-ı Kerimi kendi görüşü ile tefsir etmezdi. Onun şu muhteşem sözü, kalbindeki Allah korkusunun en güzel ifadelerinden biridir.

“- Kişinin, Allahın kendisine farz kıldığı şeyleri bildikten sonra cahil olarak yaşaması, bilmediği şeyler hakkında söz söylemesinden daha hayırlıdır.” 

Ömrünün son yıllarında gözleri ama olan Kasım bin Muhammed, h. 107 yılında, hac ve umre için çıktığı yolculuk esnasında, Mekke ile Medîne arasında Kudeyd denilen yerde hastalanıp  vefât etti. Öleceğini anlayınca oğluna; “Beni üzerimde bulunanlarla kefenleyin.” dedi. O sırada üzerinde gömlek, peştemal ve cübbe vardı. Oğlu; “Babacığım bunu iki katına çıkarsak olmaz mı?” diye sorduğunda, “Dedem Ebû Bekr de böyle üç parça bir kefene sarılmıştı. Bizim için ölçü onlardır. Bu kadarı kâfi, sonra dirilerin yeni giyeceklere ölülerden daha çok ihtiyacı var.” Dedi. 

Nasihat babında şöyle buyururdu;  “Bizden önce yaşayan büyüklerimiz, başa gelen musîbetleri güzellikle karşılamayı, kendilerine verilen nîmetleri de alçak gönüllülük ederek karşılamayı severlerdi.”

 Allah ondan razı olsun. Bizleri şefaatlerine layık kılsın.