Biden’ın ziyareti Suriye’nin kuzey parselindeki son gelişmeler, Türkiye ile Rusya ve İran arasındaki yakınlaşmalar ve 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki dinamiklerle ilgili kuşkular çerçevesinde değerlendirildiğinde, Biden’la Türk yetkililer arasındaki görüşmeler bir dostluk, bir müttefiklik muhabbetinden çok, içinde tehdit de barındıran bir pazarlık olacaktır.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın, Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeniden normalleşmesi, Türkiye’nin işgalini hedefleyen 15 Temmuz darbe girişimi, Mare Hattı’ndaki gelişmeler ve giderek artan bombalı eylemler sonrasında Türkiye’ye yaptığı ziyaret, çok önemli sonuçlar doğurabilecek tarihi bir ziyarettir. Bu ziyaret, Türkiye’nin başta ABD olmak üzere Batılı dostlarıyla ve AB ile olan ilişkisi, NATO üyeliği açısından bir dönüm noktası olabilecek nitelikte bir ziyarettir.

Biden neden geldi?

Soruyu, “Bidenopulos neden geldi?” şeklinde sorarsak, Biden’ın geliş nedenini ve vermek istediği mesajları daha net görebiliriz.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ı “Bidenopulos” olarak çağıran dostları, onun ne ölçüde bir Rum hayranı olduğunu vurgulamak için böyle sesleniyorlar. O nedenle, Biden’ın Ortadoğu’ya, Türkiye’ye ve özellikle Kıbrıs’a bakış açısını değerlendirirken, “Bidenopulos” gerçeğini hiçbir zaman gözardı edemeyiz, etmemeliyiz.

Bölgesel konjonktürün duyarlılığı nedeniyle, Biden’ın Türk yetkililere neler söylediğini, dostluk ilişkileri çerçevesinde neler istediğini ayrıntılarıyla öğrenemeyeceğiz, ama ABD Başkan Yardımcısıyla Türk yetkililer arasındaki muhabbetin, “dostluk ilişkilerimizi eskiden olduğu gibi sürdürmeliyiz” sıcaklığında olmayacağı kesin gibidir.

9 Ağustos’taki Erdoğan-Putin zirvesi sonrasında İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Türkiye’yi ziyareti, bölgede yeni dengelerin, yeni bir stratejik işbirliğinin oluşmakta olduğunun habercisidir. Bu gelişme, Büyük Ortadoğu Projesi’nin en önemli aşaması olan ABD-İsrail Koridoru’nun Akdeniz’e uzatılması hamleleri önünde en önemli engeli oluşturmaktadır.

Biden’ın ziyareti Suriye’nin kuzey parselindeki son gelişmeler, Türkiye ile Rusya ve İran arasındaki yakınlaşmalar ve 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki dinamiklerle ilgili kuşkular çerçevesinde değerlendirildiğinde, Biden’la Türk yetkililer arasındaki görüşmeler bir dostluk, bir müttefiklik muhabbetinden çok, içinde tehdit de barındıran bir pazarlık olacaktır.

BİDEN’IN ZİYARETİ TARİHİ BİR ZİYARETTİR

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın, Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeniden normalleşmesi, Türkiye’nin işgalini hedefleyen 15 Temmuz darbe girişimi, Mare Hattı’ndaki gelişmeler ve giderek artan bombalı eylemler sonrasında Türkiye’ye yaptığı ziyaret, çok önemli sonuçlar doğurabilecek tarihi bir ziyarettir. Bu ziyaret, Türkiye’nin başta ABD olmak üzere Batılı dostlarıyla ve AB ile olan ilişkisi, NATO üyeliği açısından bir dönüm noktası olabilecek nitelikte bir ziyarettir.

Bu ziyaret, Batılı dostlarının Türkiye’yle ilgili gizli ajandalarını açığa vurması açısından da çok önemli bir ziyaret olacaktır. Çünkü gelinen noktada tarafların düşünme payı kalmamıştır. İki taraf da niyetini ve şartlarını açıkça ortaya koymaları gereken bir noktadayız.

Joe Biden Başkan Yardımcısı’dır, ama ABD’nin dış politikasında Başkan Obama’dan daha etkili bir isimdir. 2011 Suriye krizi sırasında Esat’ın vurulması konusunda ayak sürümesi nedeniyle, Suriye konusunda inisiyatifi Putin’e kaptırmakla suçlanan Obama, daha o dönemde neo-conlar tarafından devredışı bırakılmış, kaptan köşküne Biden geçmişti. Başkanlık seçimlerinin giderek yaklaştığı bir dönemde Obama artık tamamiyle bir “topal ördek” konumundadır. O nedenle, Biden’ın söyleyecekleri, “ABD derin devletinin Türkiye konusunda söylemek istedikleri” olarak okunmalıdır.

Joe Biden ABD’nin Başkan Yardımcısıdır. ABD’nin dış politikalarını hayata geçirmekle mükelleftir. Biden’ın bu ziyaretinin bir nezaket ya da 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle planlanmış bir “geçmiş olsun” ziyareti mi yoksa Batılı dostların yüzyıl öncesinde planladıkları Sevr’in yeni şeklinin tebliği mi olduğunu gelişmelerin bundan sonraki seyrinden anlayacağız.

BİDEN’IN DOSYASINDA ÇOK ŞEY VAR, AMA EN ÖNEMLİLERİ MARE HATTI İLE KIBRIS

Biden’ın dosyasında F. Gülen’in iadesi, Türkiye’nin Mare Hattı’nın kapanmasına itirazı,Türkiye-Rusya yakınlaşması, Darbe girişiminde suçüstü olan ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin yeniden düzene sokulması, PKK ve çözüm süreci ve de Kıbrıs gibi çok önemli konular var. Bunların en önemlisi Mare Hattı’nın kapanması ve Kıbrıs konularıdır.

Mare Hattı’nın kapanması, yani Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kantonlarının birbirine bağlanması, bunların Irak’ın kuzeyi ile birleştirilmesiyle ABD-İsrail Koridoru’nun Akdeniz’e ulaştırılması, koridor içinden akıtılacak petrol ve doğalgazın güvenliği için de Kıbrıs’ın birleştirilerek kontrol altına alınması. Kıbrıs’ın tek devlet çatısı altında birleştirilmesi demektir,.KKTC’nin tarihe gömülmesi demek, garantörlük haklarımızın yok edilmesi, Türk askerinin adadan çekilmesi, Türkiye’nin Akdeniz’den el çekmesi ve Anadolu’ya hapsedilmesi demektir.

Türkiye, içerde biriken, biriktirilen sorunlar yanı sıra Kıbrıs’taki gelişmelerle de yakından ilgilenmek zorundadır. Türkiye, Kıbrıs Türkü’nün Ada’nın güneyindeki 12 Afrodit parselinde keşfedilen doğalgaz yataklarındaki hakkını korumak zorundadır. Kıbrıs Türkü de, Ada’nın güneyindeki bu zenginlikten pay alabilmesi için, devletini korumak zorunda olduğunu asla unutmamalıdır. Kıbrıs’te toplumlar arası görüşmelerin yeniden başladığı bir günde Türkiye’ye gelen Bidenopulos, BM’nin Kıbrıs’tan sorumlu temsilcisi gibi, iki tarafın liderleriyle saatlerce görüşerek, Kıbrıs Türkü’nü Anan Planı’ndan daha kötü koşullarda bir anlaşma yapmaya iknaya çalışmıştır.

ABD VE BATILI DOSTLAR KANTONLARI BİRLEŞTİRME TELAŞINDA, AMA…

ABD’nin “Kürt Koridoru” görünümlü ABD-İsrail Koridoru’nu Akdeniz’e uzatma konusundaki kararlılığı, Türkiye-Rusya yakınlaşması ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında daha belirin duruma gelmiştir. PYD’nin vurucu gücü PKK/YPG’yi yedeğine alarak hızlandırdığı kantonları birleştirme operasyonlarında ABD, dostu, müttefiki ve “stratejik ortağı” Türkiye’nin duyarlılıklarına, “kırmızı çizgilerine” hiç saygı duymamaktadır. Kantonlar birbirine yaklaştıkça, güney sınırları boyunca kuşatılmakta olmaktan duyduğu kaygılar nedeniyle Türkiye’nin tepkiler sergilemesi, ABD’nin umurunda olmamaktadır. Türkiye’nin Elazığ, Van ve Gaziantep gibi mezhep ve etnik açıdan çok duyarlı olan bölgelerine yapılan nokta atışları, 15 Temmuz darbe girişimiyle kaosa sürüklenemeyen Türkiye’nin çok duyarlı olduğu sinir uçlarına basarak yapılan uyarılar çerçevesinde Biden Türkiye’ye, büyük bir olasılıkla, “Sonu nereye varacak bir iç savaşa sürüklenmek istemiyorsan, bizim koşullarımız çerçevesinde işbirliğine devam etmelisin” mesajı verecektir. Bu mesajın sunuluş şekli, biraz da Türk tarafının sergileyeceği kararlılığa bağlı olacaktır.

MARE HATTI BİZİM İÇİN YENİ BİR ÇANAKKALE’DİR

Sayın Biden, son söz olarak demek isteriz ki, Ne Ortadoğu ne de Suriye konusundaki çıkarlarımız örtüşmüyor. Mare Hattı’nın kapanması, kantonların birleştirilmesi sizin için önemli olabilir, ama Mare Hattı bizim için yeni bir Çanakkale’dir. Bizi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak, bizi Ortadoğu coğrafyasından ve İslam Alemi’nden soyutlayacak böyle bir kuşatmayı kabul etmemiz mümkün değildir.

15 Temmuz’da olduğu gibi direneceğiz.

Tarihteki her sivil direnişin kendine özgü bir tekniği vardır. Yeni bir Çanakkale saydığımız Mare Hattı’nda da Çanakkale’ki duruşumuzu sergileyeceğiz. Milli Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy ne diyordu, biliyor musun Sayın Biden: “Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın!”

Sayın Biden, biz Çanakkale’de yalnız milletimizin geleceğini değil, sancaktarlığını yaptığımız İslam’ın sancağını da korumuştuk. Kaldığımız yerden devam ederiz.