Beyşehir Müftüsü, Muhterem, Mahmud Çelikoğlu, 29.02.2016 tarihinde, vazifeye başlarken, genç yaşında olmasına rağmen, arkasında, çook uzun bir ömür müddetinde ancak, kazanılabilecek tecrübeye sahipti. Engîn tecrübesi’nin ötesinde, 10 yıldan fazla, İstanbul’da yaşamış, İstanbul’u yaşamış olmak, İstanbul’da, Osmanlı terbiyesiyle müeddep olmak gibi, emsâlinde bulunmayan, bir meziyyete sahipti. Vazife’ye başlar-başlamaz, diklenmeden dik duruşu, nezâket ve zarafetiyle, İl ve İlçe bürokrasisiyle, mesâfeli, seviyeli münasebetler kurmuştur. 

İlçe’nin Merkez ve taşra Mahallerindeki Din Hizmetli’leriyle, Hademe-i Hayrât ile, karşılıklı sevgi-saygıya dayanan münasebetler kurmuştur. İlçe’de bulunan dînî dinamikler, câmia, cemaat ve gruplarla, ayırım yapmadan ötekileştirmeden iyi münasebetler kurmuştur. 

Tevâzu’u, kadirbilirliği, kadirşinaslığı ile, İlçe Halkının takdirini, sevgisini, emniyyetini kazanmıştır. “Emîn,” olmak, emniyyet demek, gerektiğinde, malını-mülkünü, sırrını, mahremiyyetini emanet edebilmek demektir. 

Bilindiği gibi, Sevgili Peygamber’imizin nübüvvet ve risâletten önce, Kureyş arasındaki en bâriz vasfı, “EMÎN,” olmak, “Muhammedü’L-Emîn,” unvanıyla anılırdı. Müşrikler, bir taraftan en kıymetli mallarını emânet ederlerken, diğer taraftan en mahrem sırlarını da kendisine emânet ederlerdi. 

Mahmud ÇELİKOĞLU, emsâli gibi, mütekebbir, burnundan kıl aldırmayan, Din Hizmetli’lerine, Hademe-i Hayrata, tepeden bakmayan, onlardan, halk’tan birisiymiş gibi davranan birisi...

Bir bakarsınız, herhangi bir namaz vaktinde gittiği, herhangi camii’de, müezzin mahfilinde oturmuş, kâmet getirir, müezzinlik eder. Merkez ve taşra mahallelerde mümkün olduğunca cenazelere iştirâk eder, öyle başkaları gibi, camii’de bulunup sonra ayrılmaz, Kabristanlara gider, defin sırasında hazır bulunur, Kur’ân-ı Kerim tilâvetinde bulunur, mevta’nın yakınlarına bizzat ta’ziye’de bulunur. Taşra Mahallelerde iştirâk ettiği cenazelerde Mevta’nın yakınlarını bizzat evlerinde ziyâret eder, ta’ziyelerini bildirir, geçmişte, camii’e, Kur’ân Kursu’na hizmetleri sebkat edenlere “Hatıra Plâketleri,” vererek kendilerini teselli eder, başkalarını da böylece hayrata hizmete teşvîk eder... 

Böyle olunca da, Beyşehir’de Dînî Hayat, din hizmetleri her bakımdan hem semereli olur, hem de çeşitlenir. 

Camii’lere, yenileri ilâve edilir, Kur’ân Kurs’larının sayıları artırılır. Yaz dönemlerinde, Diyânet İşleri Başkanlığı’nca yürütülen, Yaz Kurs’ları, Beyşehir’de, tam bir seferberlik halinde yürütülür. Merkez ve taşra Mahalle’lerdeki camii’ler ve Kur’ân Kurs’ları ihtiyaca cevap veremedikleri için, Millî Eğitim Bakanlığı’nın, ba’zı okullarında ilâve sınıflar açılır. Mevcud Hademe-i Hayrata ilâveten, emekli din hizmetli’leri da’vet edilir, yetmez, liyâkat ve ehliyetleri sabit kimseler, Türkiye Diyânet Vakfı ve ba’zı cami dernekleri tarafından belli bir ücret verilerek Yaz Kursları için da’vet edilirler. 

2018 Yılı, Yaz Kurs’larına, Beyşehir’de, 3.813 kayıtlı talebe katılmış, Zarûrât-ı Diniyye’lerini, (asgarî öğrenilmesi gereken dinî bilgileri almışlar), Namaz Surelerini ezberlemişler, kahir bir ekserisi, Kur’ân-ı Kerim’i, yüzünden okumasını öğrenmişlerdir. 

Yaz Kurs’larına, Beyşehir Bürokrasisi’nin üst mertebelerinde bulunan ba’zı Muhterem Zevât’ın çocukları da katılmış, aralarından ba’zıları, camii’lerde ezan okuyacak, müezzinlik yapacak seviye’de dinî bilgilere sahip olmuşlardır. Bizzat bu hususlara şâhid’lik ettiğim için ziyadesiyle mes’ûd oldum.  

Bu yaz, Sıla-i Rahim ziyareti münasebetiyle, Beyşehir’de, bir başka güzelliğe daha şâhid’lik ettim. Yaz aylarında, Temmuz-Ağustos, aynı zamanda Yaz Kurs’larının devam ettiği günlerde, günlerin uzun, gecelerin iyice kısaldığı günlerde, 60 gün zarfında, en az, 40 gün Sabah Namazına devam eden çocuklara, Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın sponsorluğunda, birer bisiklet hediye edilmiştir. Ayrıca, her cami derneği camii’lerine devam eden yavrularımıza başka hediyeler vermişlerdir. Beyşehir’de kaldığım müddetçe, Cum’a günleri va’az ettiğim, Yeni Mahalle-RAVZA Camii’nde, Değer’li İmam Kardeşim, Özgür TOPÇU, Müezzin Kardeşim, Mustafa Kapama’nın, Cami Derneği’nin alakalı’larının, gayretleriyle, Sabah namazları, yüzlerce ma’sûm Yavrularımızın, beli bükülmüş yaşlı amca’larımızın saf tuttuğu, nöbet değişimindeki meleklerin bile gıpta ettiği, manzaralara şâhid’lik etmişizdir. Hayırsever kardeşlerimiz, sabah namazına iştirâk eden Yavrularımıza ve cami cemaatine, çay, meyve suyu, simit, poğaça ve diğer hamur işi ma’mûller ikram ediyorlardı. 

Sabah Namazına devam eden çocuklarımız için camii vazifelileri çok ciddî çetele tutuyorlar, gerektiğinde, yoklama yaparak, hiçbir çocuğun haksızlığa uğraması veya haksız yere ödüllendirilmemesi için, titizlik gösteriyorlardı. Bu çalışmalar aslında, Osmanlı’daki 4+4+4 yaşına erişmiş çocuklar için tertip edilen, “ÂMÎÎÎN,” alaylarının günümüz versiyonudur. Yalnız, buradaki, 4+4+4 geçmişte uygulanan, mecbûrî, İlköğretimin, 4+4 ile, sekiz yıl olması değil, hâlen uygulanmakta olan, 4+4+4’de değil, 4 yıl, 4 ay, 4 gün’dür. Osmanlı’da bir çocuk, dört yıl, dört ay ve dört gününü doldurduğunda, Âmîn alayı, evinden alır, Mahalle Merkezindeki Camii’de, Besmele çekerek eğitim-tahsil hayatına başlatılırdı. 

Cum’a va’az’ında, Kürsüde iken önüme arkadaşlarım bir not koydular. Notta, “4-6 Yaş grubu, Kur’ân Kursu Kayıd’larımız başlamıştır; Kayıd’lar, Eşrefoğlu, Yatılı Kız Kur’ân Kursunda yapılmaktadır. Çocuklarını kaydettirmek isteyenlere duyurulur,” Tabî ki, bu duyuruyu, çok büyük bir memnûniyetle ve ilâve teşvik edici sözlerle Cemaate duyurdum. 

4-6 yaş grubu için Resmî Kur’ân Kursu. Biraz merâk, biraz hayretle karşıladım. Müftülüğe gittiğimde, “Evet, Hocam, dediler, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın, ihtiyaca binâen, işitme-görme, engelliler başta olmak üzere, engelli Vatandaşlarımız için, gündüzleri çalışmak mecbûriyetinde olan hanımlar ve beyler için, okul öncesi çocuklarımız için, Kur’ân Kursu programlarımız var,” dediler. 

İlçe’mizde, Merkez Mahalle’lerimizden, Beytepe Mahallemizde, Taşra Mahalle’lerinden, Huğlu, Karaali, Sadıkhacı, Üzümlü’de iki olmak üzere, 4-5 yaş grubuna müteveccih, Beş Kursumuz vardı. Şimdi, İçerişehir Mahallemizde, Eşrefoğlu Kız Hâfıza Kur’ân Kursumuzun yakınında, Ali-Kâmil Akkanat Kardeş’lerim, Akkanat Ailesi’nin, geçmişlerinin hayrına, anahtar teslim yaptırıp Devletimize ve Aziz Milletimize bağışladıkları, 200 kişilik 4-6 yaş grubu Kur’ân Kursumuz açılmış olup kayıtlar devam etmektedir, memnûniyetle ifade edelim ki, yoğun bir taleple karşı karşıyayız.” dediler. 

NEREDEN NEREYE!... 

Bir zamanlar, herhangi bir yerde Kur’ân Kursu açılabilmesi, Esrar Tekkesi açmaktan daha ağır şartlara bağlıydı. Mer’iyyette olan, Kur’ân Kursları Yönetmeliğine göre, Kur’ân Kurslarına kayıd için, İlköğretim me’zunu olma şartı vardı. İlköğretim’de 4+4 Eğitim mecbûrî olduğu için, bir çocuk, Kur’ân Kurslarına en erken 16 yaşında kaydedilebilinirdi. Bir yerde Kur’ân Kursu açılabilmesi için, en az, 20 kişi, (reşid olmayanların velileri), Kur’ân Kursu açılabilmesi için müracaat edecekler, dershâne olarak gösterdikleri yerin tapusunu veya intifa hakkını Diyânet İşleri Başkanlığı’na devredecekler, dershane’nin bütün masraflarını, bu arada, Kur’ân Kursu Muallimi’nin ücretini taahhüd edecekler.... Kurs açıldıktan sonra en az, yirmi talebe’nin devam mecbûriyeti vardı. Talebe’den birisinin, ölmesi, hastalanması veya kursu terketmesi halinde Kur’ân Kursu kapatılıyordu. 

Kurs’un açık kalabilmesi için, eksilen talebe adedince, bir başka kurs’tan talebe transfer etmek mecbûrî idi. Bir transferlerde, kurs’ların bulunduğu il ve ilçelerin müftü’lerinin karşılıklı mutabakatı arandığı için bir nev’i memuriyette olduğu gibi Becayiş durumu hasıl oluyordu. 

Yâni, Kur’ân’ı, hafızlık şöyle dursun, yüzünden okumayı bile öğrenmenin önünde aşılması imkânsız mânia’lar vardı. 

Artık, kadın-erkek, 4 yaşından yüz yaşına kadar, engelli-engelsiz, her bir Müslümanın Kur’ân öğrenmesi için önünde hiçbir engel kalmamıştır, ma’zeretleri yoktur.