Merhûm Vehbi Koç, Matbuat ile mülâkat’larında sık sık, “Bu topraklarda kazandıklarımızı, bu toprakların insanlarına, iş olarak, aş olarak geri vermeye mecburuz. Devletimiz, Milletimiz, Vatanımız varsa, biz de varız,” derdi. Allah’a şükürler olsun ki, Kadîm Şehir, Bey’lerin Şehri, Beyşehir’imizde, Vatan topraklarında kazandıklarını, o toprakların insanına iş olarak, aş olarak geri veren bir Aile, Hemşehir’limiz var. 

Te’sis ettiği Sanayii Kuruluşunda, doğrudan veya dolaylı olarak, binlerce Beyşehir’liye iş ve aş vermişlerdir. 

Sadece iş ve aş vermekle kalmamışlar, Te’sislerimizin bulunduğu Şehir’de yaşayan insanlara, doğup-büyüdüğümüz Köyü’müze-Köylümüze karşı da başka sorumluluklarımız da vardır, diyerek, önce, doğup-büyüdükleri, akraba ve taallukat’ın yaşadığı köylerine, cami, okul, Kur’ân Kursu köy odası gibi cemiyet faydasına eserler yaptırmışlardır. 

Konya-Selçuk Üniversitesi’ne bağlı olarak açılan ba’zı fakülte ve Yüksek Okul’un kampüs Bina’larını, Şehir Merkezi’nin dışında, Güneyinde, Yakamanastır-Bademli Mahallesi yolu üzerindeki Külliye’yi yaptırmışlardır. Antalya Caddesi üzerinde, tek çatı altında, Şehr’in en büyük binasını, 1000 kişilik Kız Yurdunu inşâ ettirmişlerdir. 

Yatırımları, Beyşehir İnsanı’na verdiği iş ve aş ile, Beyşehir tarihine kazınmış bir şekilde, Altın Harf’lerle adını yazdıran, Ali Akkanat Bey’in ismi, kadirşinas Beyşehir Halkı’nın telkinleriyle, Beyşehir Belediyesi tarafından, Şehr’in, Köprübaşından Antalya Caddesine kadar uzanan, çift yönlü, her bir tarafta üç şeridli, çok geniş sağlı-sollu yaya kaldırımları bulunan, tek bulvarına verilmiştir. “ALİ AKKANAT BULVARI”... 

Selçuk Üniversitesi de, Üniversite’ye bağlı fakülte ve Yüksek Okulların bulunduğu, Beyşehir Külliyesine, isabetli bir kararla külliye’ye dâhil binaların inşaatını yaptıran Ali Akkanat Bey’in adını vermiştir. “Ali Akkanat Kampüsü,” “ALİ AKKANAT KÜLLİYESİ,” denilseydi bence daha iyi olurdu. 

AKKANAT AİLESİ, Ali Akkanat, Kâmil Akkanat kendileri, anne ve babaları, ecdâd ve ceddâd’ları için, Sadaka-i Câriye olmak üzere, İçerişehir Mahallesi’nde, Eşrefoğlu Hafıza Kız Kursu’nun yakınlarında, anahtar teslimli, 200 kişilik bir Kur’ân Kursu yaptırmışlardır. Değerli Müftü, Muhterem, Mahmud ÇELİKOĞLU Bey’den aldığımız bilgilere göre, burası, 4-6 yaş grubu için tahsis edilmiş olup, ekserisi İlâhiyat Fakültesi me’zunu, Pedagojik formasyonu da olan 12 Kur’ân Kursu muallim ve muallimesi yavrularımızı eğiteceklerdir. 

Ayrıca, Akkanat Ailesi’nin, Üniversite Külliyesinde, yaptırdığı Özgün Mi’mârî’de, Üniversite Külliyesine yakışan, Yüzükkaşı kadar zarafetteki Camii de ibâdete açılmıştır. 

Akkanat Ailesi, husûsiyle hayır işlerinde, aile adına vazifeli, Kâmil Akkanat Bey ihtiyaç hissedildiğinde ve talep vâki olduğunda, her türlü hayrî hizmetler için hazır ve amâde durumdadır. 

Son bir-iki yıl içinde Beyşehir’de, TOKİ-2, Devlet Hastahanesi ve Üniversite Külliyesi Camii’leri, kadro’ları da tahsis edilerek ibâdete açılmışlardır. 

İbâdete yeni açılan camii’lerle birlikte Beyşehir’in, Merkez’e bağlı Mahalle’lerinde ibâdete açık cami sayısı şimdilik 32’ye yükselmiştir. Hayırsever Büyüğümüz, Kadir Amca’nın, Kadîr Yıldız Beyefendi’nin yaptırmakta olduğu Camii de son safhaya gelmiş bulunmaktadır. 

Beyşehir’in Taşra Mahalle’leri ki, Konya Büyükşehir statüsüne kavuşturulduktan sonra, daha önceki Nahiyeler, beldeler, köy ve mezra’lar Beyşehir’in mahalle’leri haline dönüştürülmüşlerdir. Bunlar arasında, Doğanbey, Huğlu, Yeşildağ, Sadıkhacı, Selki, Kurucaova, Yenidoğan, İmrenler gibi ilçe büyüklüğünde mahalle’ler var, Taşra Mahalle’ler’de de, 115 cami bulunuyor. Merkez ve taşra Camii’lerinde 161 Hademe-i Hayrat dinî hizmette bulunuyor. Tabiî ki, her camii’de imam-Müezzin kadrosu bulunmuyor, hattâ ba’zı camii’lerde, hiç kadro yok. Boşluk “Geçici Görevle” ya da, liyakat ve ehliyetini ispat edenlerin, ücretleri T.Diyânet Vakfı ve hayrî hizmetlerden karşılanarak vazifelendirilmeleriyle doldurulmaya çalışılıyor. Gönül ister ki, Merkez’de ve taşra’da, her camii’n bir imam ve müezzin kadrosu bulunsun... 

Kadîm Şehir Beyşehir’de, Eşrefoğlu, Hacı Armağan ve Hayrullahefendi Camii’leri olmak üzere, üç büyük cami vardı. Kafkasya’dan göç eden Çeçenlerin iskân edildiği, Çeçenler-Hamidiye Mahallesine yaptırılan Hamidiye Camii’ni de bu üç büyük Cami’e ilâve ettiğimizde, 4 cami, Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üye’lerinden, Değer’li, Kardeşim-Dostum, Prof.Dr. Hüseyin Muşmal Beyefendi’nin tespitlerine göre, 19 mescid vardı. Ayrıca, bu Kadîm Şehir, Tarihî İpekyolu üzerinde bulunduğu için, tekke ve zâviyeler vardı. Benim yaşımda olanlar bu mescid’lerden ba’zılarının yerini bilirler ve hatırlarlar. Günümüzde maalesef, bunların yerlerinde, şahıslara aid dükkanlar ve ticarethâne’ler vardır. 

Devr’in Beyşehir mutasarrıf’larından, Hayrullah Efendi’nin inşa ettirdiği Cami, zaman içinde, “Çarşıdaki Cami,” diye anılmaya başlanmış, bir müddet sonra da “Çarşı Camii,” olarak anılmaya başlanmıştır. 

1950’li yılların sonlarına gelindiğinde, Cami yer yer yıkılmış, harabeye dönmüştü. Aslına uygun restore edilmesi gerekirken, devrin Vakıflar İdaresinin, alakasızlığı yüzünden, Cami, Beyşehir Hayırseverler Derneği tarafından yıktırılmış, yerine nispeten daha küçük bir Camii’n inşası’na başlanmıştır. Eski Camii’n yıktırılmayan minaresiyle yeni Cami arasında 4-5 metrelik bir mesafenin bulunması, Camii’nin küçültüldüğünü gösterir. Camii’n inşaatı, alakasızlık ve ihtiyaca yetecek kadar yardım yapılmadığı için, 1970’li yılların sonlarına kadar devam etmiştir. 

Uzun süren inşaat dönemine rağmen, ortaya, hiçbir estetik değer taşımayan, ne geleneksel ne de modern, san’at değeri taşımayan, ucube bir yapı çıkmıştır. Çünkü, iyi niyetli olmalarına rağmen, Beyşehir Hayırseverler Derneği’nin, zaman içindeki yöneticileri, mensupları, cami inşâ işinde tecrübeli değillerdir, Proje mi’mârı yoktur, ustalar sıradan duvar ustalarıdır. Dolaysiyle böylesine ucube bir binanın meydana çıkması normaldir. 

UNESCO Dünya Mirasına alınmış, Anadolu’daki bir-iki eşsiz güzellikteki Ulu Camii’lerden birisi, Eşrefoğlu Camii gibi, Kadîm Şehir, Beyşehir’in iftihar vesiylesi bir Cami’e sahip bir şehir’de bu ucube Camii’n bulunması, tam bir tezad ve tenâkuz teşkil ediyordu. 

Diğer taraftan, Camii’in kubbesinde yer yer, açılmalar, yarıklar meydana gelmiş Camii’in ana mekanına, kalem işlerine, Hat’lara ciddî zararlar veren rutûbet oluşmuştu. Çok ciddî ta’mirata ihtiyaç hasıl olmuştu. 

Cami, esaslı bir ta’mir ve bakıma alınır, Mihrab, Minber, Va’az Kürsüsü, mahfiller, sil baştan, Cami, önce dört duvar haline getirilir. Öncelikle, Kubbedeki açıklar-yarıklar kapatılır, sızmalar önlenir. 

Ta’mir-bakım değil, Cami, adetâ, yeniden inşâ edilir. Kubbe etrafı, yan duvarlar Kalem İşleri Hat İşleri, emsalsiz güzellikte, enfes bir şekilde yenilenir. 720 yıl önce, Eşrefoğlu Camii’nin Mihrabını, Ceviz Ağacından, çivisiz, Kündekârî tarzında yapan, eseri, bugün dahî ilk yapıldığı günkü gibi mücedded, eşsiz güzellikteki bu eserine, dikkatlice, bakılmaksızın, görünmeyen, -Değer’li, Merhûm, usta, tevâzu’undan dolayı imzasını çok küçük, ancak çok dikkatlice bakıldığında görülebilecek tarz’da atmıştır.- bir şekilde “Amel-ü İsa” (İsa’nın işidir, İsâ Yaptı) demektir. 

İsâ Usta’nın torunları, Konyalı ustalar, mermeri, ilmik ilmik, iğne oyası işler gibi işlemişler eşsiz güzellikte, birbirine mütenâsîp, Minber, Mihrab ve Va’az kürsüsünü ortaya koymuşlardır. Ahşap kapılar, kadınlar Mahfili, küçük ve zarif müezzinlik mahfili, kaliteli ahşap’tan, Minber’e, Mihrab’a ve Kürsî’ye tam uyumlu... Avize’ler, aydınlatma sistemi, mermer ve ahşab ile uyumlu... 

Beyşehir Gölü, gün içinde, atmosferik şartlara bağlı olarak, güneşin, ayın, yıldız’ların ve bulutların hareketine göre, 17 ayrı renge bürünür. Renk’lerin en güzeli, Turkuaz (Türk Rengi)’dır. Yetkili’ler, sanki, Beyşehir Gölü’nün TURKUAZ rengine bürünen kısmını almışlar, Çarşıdaki Cami, Çarşı Camii, Mutasarrıf Lütfullah Efendi Camii’ne, halı diye sermişler. Camii’ye girildiğinde, bütün bu güzellikler karşısında, bütün bu güzellikleri tamamlayan Turkuaz zeminden, insanın bir daha çıkası gelmiyor. Kalemkâr’lara, Hattat’lara, Mermer ve ahşap işi ustalarına teşekkür etmek lazım. Belki de, onlar da, eserlerinin bir yerlerine, gizlice imzalarını atmışlardır. Tıpkı, dedeleri, Üstad’ları İsâ Usta gibi... 

Maliyetini sordum. Şimdiye kadar Bir Milyon Yüzbin TL. harcandı, dediler. Cumhurbaşkanımız gibi, bir önceki para birimiyle ifade edecek olursak, Bir Trilyon, Yüz Milyar TL.’dir. “Bu paranın herhalde külliyetli miktarını T.Diyânet Vakfı karşılamış olmalıdır,” dedim. “Hayır!” dediler, “T.Diyânet Vakfı’nın katkısı, çok cüz’î bir miktar... Harcanan meblağın tamamı, İlçe Müftümüzün dirayetli idaresi altında, Cami vazifelilerinin de gayretleriyle, Beyşehir Halkımızdan, Cami Cemaatimizden gelmiştir,” dediler. 

Anadolu’nun muhtelif il ve ilçe’lerinden yarım kalan Cami, Kur’ân Kursu, İmam-Hatip Okulları için, büyük şehir’lere, husûsiyle İstanbul’a geliyorlar. Zaman zaman, İstanbul’daki 4 bini aşkın Camii’nde yarım kalan binalar için yardım toplanır. Beyşehir’den bu kabil yardımlar için, başka yerlere, meselâ, Konya ve ilçelerine gittiniz mi? 

Hayır! dediler. Zaman zaman, Konya’dan, Konya’nın diğer ilçe’lerinden yardım için Beyşehir’e gelinir. Fakat, biz hiçbir yere gitmeyiz, kendi yağımızla kavruluruz,” Bilindiği gibi, Belediye reis’lerinin unvanları, “ŞEHREMİNİ,” idi. Yâni Şehr’in her şeyi’nin emânet edildiği, şehir ahalisinin, bilâ kayd-u Şart, i’timad ettiği, güvendiği kimselerdi. 

Şimdilerde, şehir ahalisi’nin tamamının güvendiği kaç Belediye reisi, Şehremini vardır? 

Beyşehir halkı, şehreminine değilse bile, Şehir’lerinin Müftî el-Emin’ine güvendikleri için, bir aile anahtar teslimli, Kur’ân Kursu, camii yaptırır, bir hayırperver amca, anahtar teslimli cami yaptırır. Beyşehir halkı, bir Camii’n yeniden inşâ ve ihyası için trilyonları bağışlar. 

Camii’ler ne kadar müzeyyen (süslü) iseler de, camii’lerin, asıl süsü cemaattir. Çarşıdaki Cami, Çarşı Camii, Mutasarrıf Hayrullah Efendi Camii el-Hamdülillah! Cemaat bakımından da müzeyyen bir Camii’dir...