Son yıllarda Türkiye’yi yönetenler veya tüm siyasiler arasında bir “aldatıldım veya kandırıldım” modası var. Bunun üzerine düşünmek gerekiyor.

İnsanlar koskoca bir Türkiye’yi yönetmeye soyunuyor ve hem de bu Türkiye, dünya coğrafyasının en zor yerinde bulunuyor. Yani yönetmek bilgi, liyakat, ehliyet ve cesaret gerektiriyor. Bunlardan biri bile eksikse başarılı olmak nerede ise imkansızlaşıyor.

Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde o kadar çok “aldatılan ve kandırılan” siyasetçimiz var ki; bir yazıda bunların tamamını anlatmaya imkan yok!

Ancak birinden başlamak isterim. Osmanlı'nın dış işleri bakanlığını yapmış olan Ermeni asıllı Gabriyel Noradunkyan Efendi, Mebusan Meclsi’nde yaptığı konuşmada “Balkanlarda savaş çıkmayacağından adı kadar emin olduğunu” söyler ama günler sonra Balkan Savaşı patlar. Gereken tedbirlerin alınamadığı bu savaş; inanılmaz toprak ve insan kayıpları ile neticelenir. Koca Osmanlı’nın padişahı dahil bütün yönetimi kandırılmıştır. Halbuki İngilizler savaş çıkmadan bir ay önce gazetecilerini savaşı izlemek için Londra’dan yola çıkarmışlardır. Bu Noradunkyan Efendi daha sonra Paris Barış Konferansı ile Lozan’da Ermenileri temsil etmiştir!

Babanzadeleri daha doğrusu Ahmet Naim’i bilmeyenler, Hürriyet ve İtilaf Fırkasını ve Cumhuriyet döneminde Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan ve Doğruyol Partilerini ve de nihayetinde İslamcı bir iktidar görüntüsü veren AKP’yi anlayamazlar... Yapılanların sebep-sonuç ilişkilerini kuramazlar.

Bugün fesli meczubu dinlerken mutlaka Türklükten istifa etmiş ve Yunan’ın şefkatli kollarına sığınmış Şeyhülislam Mustafa Sabri’yi bilmiş olmanız gerekir. Aksi halde aldatılır ve kandırılırsınız!

Halid-i Bağdadi’yi öğrenmedi iseniz yüzyıllar içerisinde Türkiye’deki bölücülük hareketlerinin din kullanılarak nasıl zemin bulduğunu ve Osmanlı’nın onca toprağı nasıl kaybedip dağıldığını anlayamazsınız. Şeyh Said denilen hainin nasıl böyle işlere kalkıştığını yorumlayamazsınız. Diğer bir Kürt Said(Nursi)’i kavrayamazsınız... Bağdadi’ye bağlı İskerderpaşa Dergahı boşuna son 30 yılda üç cumhurbaşkanı en az bir o kadar başbakan çıkarmamıştır. Zahit Kotku’nun etrafına toplananlara “mürşidi olmayanın cennete giremeyeceğini” söylerken aslında mürşidi olmayanın siyasette de bir yere gelemeyeceğini anlatmaya çalıştığını düşünüyorum. Tabii halk için söylüyorum, bilmeyenlerin bunu anlaması ve kandırılması kaçınılmazdı... Birileri onun için iktidar oldu ve iktidar olmaya devam ediyor.

Sadece 100. yılında olduğumuz İstanbul’un işgalinde hangi cemaat ve tarikatların, işgal devletleri ile iş birliğine gittiğini bilirseniz; cemaat ve tarikatlardan ne kadar uzak durmanız gerektiğinin de o kadar bilincindesiniz demektir.

ABD’de beni hiç aldatamadı. Rusya’da öyle! Çünkü onların geleneksel politikalarını biliyorsanız size karşı yapılanların bunları tahakkuk ettirmek için yapılan tekrarlardan ibaret olduğunu da bilirsiniz. Örneğin Almanya’nın Hitler dönemindeki hedefleri ile AB’nin başını çektiği günümüzdeki hedefleri arasında da büyük benzerlikler vardır. Bu ülkeler genel anlamda tarih boyunca, Türkiye’ye ufak nüanslar dışında hep aynı bakmış ve davranmışlardır.

Osmanlı’da nazır veya sadrazam atanması hususunda İngiltere, Fransa, Rus elçileri kendi ülkelerinden aldıkları talimatla adeta emirler verirlerdi. Bizim de Atatürk sonrası dönemde farklı şeyleri yaşadığımız söylenemez.

Kore’ye asker göndermek, Nato’ya üye olmak, eğitimi CIA ile planlamak, şuursuzca AB üyeliği peşinde koşmak, uzunca bir süre Türk Dünyası ile ilişkileri kesmek, teslimiyetçi politikalarla serbest piyasa ekonomisine geçmek, tek taraflı gümrük birliğini kabul etmek, ülkenin varını yoğunu yabancılara satmak sizce “aldatılmak ve kandırılmak”la izah edilebilir mi?

Ya son yıllarda pkk ile uzlaşmaya çalışmak, BOP eşbaşkanlığına soyunmak, Fetullahçılarla kol kola “ne istediniz de yapmadık” muhabbetine girmek, Barzani ile kol kola gezmek, bugün savaştığımız peşmergeyi Türkiye’den geçirtip yedikleri lahmacunun içtikleri ayranın parasını bize ödetmek, Obama ile mutabakat sağlamak “aldatılmak ve kandırılmak”la izah ve kabul edilebilir mi? Ya KKTC’yi gözden çıkarmak ve Bulgaristan’da ki Türkleri siyaseten bölmek unutulabilir mi?

Ben şahsen Ermenistan’la yapılmaya çalışılan zoraki evlilik döneminde, Bursa’da oynanan milli maça, Azerbaycan bayraklarının sokulmayışını unutmadım ve unutacağım da yok! Çünkü Ermeni meselesini biraz bildiğimi zannediyorum!!!

Son dönemde yüz seksen derece rampa edilen politikaları ve söylemleri buraya yazmaya kalksam yer yetmez. Şimdi de birbirlerine olmadık lafları söyleyenlerin ittifakını bu nedenle anlamakta ve samimi bulmakta çok zorlanıyorum...

Tarih boyunca aldatılmak ve kandırılmaktan, sizi bilmem ama ben bıktım!

Şimdi devlet geleneğimizde olmadığı bir şekilde, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile 3 saat 15 dakika kayıt altına alınmadan bir görüşme gerçekleştirilmiştir. Burada neler konuşulmuştur? Yarın bize yine “aldatıldım, kandırıldım” denilmeyeceğini, kim söyleyebilir?

Önümüzü aydınlatan bir örnek de şudur; Kenan Evren’in asker arkadaşı(!) ABD'li General Bernard Rogers’in sözü ile Yunanistan'ın Nato’ya dönüşüne kimseye sormadan onay vermesi ve sonradan unutulan sözler nedeni ile Yunanistan'ın vetoları sonucu avcumuzu yalayışımız! Kenan Evren öldü gitti ama Türk devleti ve milleti faturayı ödemeye devam ediyor.

Ben milli ve manevi meselelerde hiç aldanmadım ve kandırılmadım kanaatindeyim. Aldatılıp kandırılamazmıydım? Tabii ki, bir insan olduğum için yanılabilirdim. Ama sorumluluk makamındaysam ve samimi bir yurtseversem; bu kadar aldatılma ve kandırılma lüksüm de yok demektir. Eğer bu kadar çok aldatılıyorsam ve kandırılıyorsam, her halde bende bir problem vardır. Bir hastane ziyareti ile değerlerimize söven bir adamın elinin sıkılışı kusura bakmayın ama bana böyle düşündürtüyor.

Yarım asrı geçen ömrümde bu coğrafyanın inanılmaz şeyler gördüğüne ve insanlarımızın çok sıkıntılar çektiğine şahit oldum. Halen de, böyle! Bu sadece coğrafyamızın zorluğu ile izah edilemez. Eğer sadece coğrafyamızın zorluğu ile izah etmeye kalkarsak yanılır ve tekrar tekrar aynı zorlukları yaşamaya devam ederiz.

Biraz düşünmemiz lazım. Bilgiye mutlaka ulaşmalıyız. Topluma ve bireye egemen olmuş ruhsal hastalıklardan arınmalıyız. Güçlüden yana değil doğrulardan yana pozisyon almalıyız. Gerçekten yerli ve milli olmalı ve de yerli ve milli olmayanları ya da öyle gözükenleri dışlamalıyız. Yoksa aldatılmanın ve kandırılmanın faturaları nesilden nesile katlanarak torunlarımızın önüne konur... Bilmem anlatabildim mi?