Eylül ayının üçüncü haftası sonbahar gümbür gümbür geliyordu.
Şemsiyeler kapansın, şezlonglar kaldırılsın artık mevsim geçişi. Kuşlar göç yollarında. Sonbaharın içinden geçerken aldım valizimi elime, düştüm güney sahillerine. Gökyüzünde bulutlar sere serpe neşe içindeydiler. Yağmur karşıladı beni. “Hoş geldin!” dercesine” Hoş buldum bulmasına da azıcık güneş alayım.” dedim.
Sabah Gün doğumu ile birlikte sahil yolunda, yeni demlenmiş çay kokusunu çekerek uzun bir yürüyüş. Restoranlar konuklarını kahvaltıda ağırlıyorlar. Başımı çevirip gülümsediklerim oldu. Kalp atışım ve ayak ritmimin eşit olması için özen gösteriyordum, sahil kuşları balıkçı teknelerine konarken.
Hep arzum beyaz renk bir evim olsun. Bahçesi çiçeklerle dolsun. Kaldığım yer hayalimdeki ev olmalıydı. Bahçesinde begonviller, yaseminler, güller, limon ağaçları, akşamsefaları…
Begonviller duvara dantel gibi örülmüş. Bahçe duvarındaki demirlere halı gibi örtülemiş.  Sevginin gücünü anlatmak isteyen bir bilge gibi.
Mavilerin denize yakıştığı yerde, mor, pembe begonvillerle aynı anı paylaştım. Geçen ömrüme onların ömürleri ile birlikte eşlik ettim. Sevdanın son vuruşu gibi gidiyoruz işte birbirimizi severken sonbaharda.
Begonviller kimin için açtı? Bu sorunun yanıtı sadece ve sadece “Benim için olmalı.” Canlı renkleri ile önünde saygıyla eğilmeden, dokunmadan geçemediğim duvarları sarmaşık gibi saran, maviye aşık bu eşsiz çiçekleri ada çiçeği olarak bilirdim. Mavinin olduğu yerde görünmez iplerle bağlı denizine. Ege ve Güney sahillerinde dünyanın en harika moruna ve en harika pembesine sahip.
Çiçeklerin kalabalığındaki bahçeye girdim. Yazlık sandalyeme oturdum. Adeta bir şölen havası var. Nasıl bir duruş, nasıl bir örtüş, nasıl bir dekoratif görünüş göz kamaştıran. Şaşırmamak, hayranlık duymamak elde değil. Karşımda sıkı sıkı örülmüş koyu pembe begonvillerin arasında başımı koyacak bir boşluğu gözüme kestirdim. Yavaşça kalktım. Başımı duvar ile begonviller arasına yerleştirdim. Bu fotoğraf dostu çiçekle kare kare fotoğraflar aldım.  O kadar mutlu oldum ki. Yaşadığım evin her yerinde çiçek ve çiçek tabloları vardır. Eklemeliyim bu tabloları da. Renkler konuşlandı zihnimde. Çekildiği her fotoğraf güzel. Büyük fotoğraflar yaptırmalıyım duvarlarımı süsleyen. Begonviller ve ben olan, cennet gibi. Begonvilli fotolar her daim canlı, iç acıcı, huzur buldurucu. “ En beğenilesi fotolarla odamın duvarlarını süslemeliyim.” Diye içim kıpırdarken.
Akşamüstlerinde dalga sesi eşliğinde balkonda kahvemi içerken, burnuma akşamsefaları ve limon ağaçlarının kokusu geliyordu. Saatlerce izlemeye doyamadığım begonviller. Orada yaşadığım akşamlar beynime çerçeve gibi kazınmış en renkli en kalıcı görüntülerdir.Derken seyahatim bitti, Gün ağarmak üzereyken vedalaştım begonvillerle.
Onları orada bırakıp gelemedim. Çantamda zor şartlarda İstanbul’a getirdim, ektim. Belki tutar umuduyla. Niyetim saksıda belli bir boya kadar uzamasına izin verip kışları kapalı balkonda tutmak. Umarım karşılık verirler bu tutkuma.
Tek hayalim, İstanbul’un kalabalığından, gürültüsünden, trafiğinden kurtulup o beyaz renkli eve dönmek
Karşımda gülümseyen fotoğraflarımla, bekleyin beni pembe, mor çiçekli begonviller…