Milli bayramlar ulus olma, aynı kaderi, aynı tasayı ve aynı zamanda; dostluk, kaynaşma, ahbaplıkların, dini his ve şuurun sosyal hayatta paylaşılmasıdır.
Dargınlıkların kucaklaşması, kin, nefret bulunan ailelerin, kişilerin düşmanlık ve husumet duygularını bir kalemde silinmesidir.
Büyüklere saygı ve sevginin yanısıra bayramlarda bir çocuğun sevincine, yüzünde bir gülücüğe vesile olmak ne kadar güzeldir.
Son zamanlarda dünyada ve ülkemizde insan hayatını tehdit eden terör olayları içimizde o çocuksu sevinçleri köreltse de bu güzel günlerin hürmetine güzellikleri görmek için gayret edelim.
Etrafınıza bir bakın sanki hepimiz oyuncu olduk. Bazılarımızın evliyalar devri kapandı dediğini duyar gibi oluyorum. Bakın biraz içimize dönmek, hakkı, hukuku, korumak, insanı sevmek, önce kendini sevmek, Yunus Emre üstadın dediği gibi olmak adına “Yaradılanı severiz, yaradandan ötürü” öyle bir ruhani kalple sevmek, doğayı, ağacı, bir kuşun kanadını…
Ermişlerden birine sormuşlar “ Sevginin sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Bakın göstereyim demiş.
Sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak bir sofra kurmuş. Sofrada derviş kaşıkları"Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz"  diye bir şart koymuş.
Döküp saçmışlar ama bir türlü çorbayı içememişler. Sofradan aç kalkmışlar.
Sevgiyi gerçekten bilen yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyenleri bu sefer davet etmişler.
Uzun kaşıkları karşıdakine uzatarak herkes birbirinin karnını doyurmuş karşılıklı.
Kim ki, hayat sofrasında kendini düşünürse aç kalkacaktır. Alan değil, veren makbuldür.
Yaşam su gibi akıp geçer. Sevdiklerimizin kıymetini sevdiklerimiz hayattayken bilmezsek sonra herşey geç olabilir.
Önemli olan hayata dokunabilmek, hayatı kaçırmadan yakalayabilmektir.
Yüreğimizin kirini, pasını silelim bu güzel günlerde, sevgi adına, kardeşlik adına, dostluk adına.
Ülkemize huzur, mutluluk, barış ve birlik beraberlik getirdiği nice mutlu bayramlar dileriz.