İtilaf Devletleri ve yandaşları Birinci Dünya Savaşı sonrası, İngiliz, Fransız, ABD ve İtalyan gemilerinin koruyuculuğunda Yunan ordusuna mensup 12 bin asker, 15 Mayıs 1919 Perşembe günü sabahı, İzmir’i işgale girişir. Yunan çıkarma birliklerinin içinde, her biri 200 kişiden oluşmak üzere İngiliz, Fransız, İtalyan ve Amerikan birlikleri de vardı. Rumlar, Yunan askerlerini bayraklarla karşılar. Papaz Hrisostomos, etrafta koşarak, “Türkleri öldürün” diye bağırmaya başlar.

Vali İzzet Bey ve memurlar, Kordon boyunda “Zito Venizelos!” diye bağırmaya mecbur edilir. Dahası Askerlik şubesi Başkanı Albay Süleyman Fethi Bey “Zito Venizalos” diye bağırmadığı için yüzlerce defa hançerlenerek hunharca bir şekilde şehit edilir. Emperyalistlerin işgali kolay olmayacaktı. İzmir’i işgale kalkan Yunan ordusuna ilk direniş kurşununu Hukuk-u Beşer (İnsan Hakları) Gazetesi’nin başyazarı Hasan Tahsin Recep, diğer adıyla Osman Nevres, Kemeraltı geçidinin başında sıkacaktır. Hasan Tahsin Recep, tabancasındaki son kurşununa kadar savaşır ve şehit düşer. İşgalci Yunan askerleri, yerde hareketsiz yatan adama ilk başta korkudan yaklaşamaz ve bir süre daha ateş eder. Öldüğüne iyice emin olduktan sonra Hasan Tahsin Recep’in yanına yaklaşan işgalci Yunan askerleri, hınçlarını alamayarak cansız bedenini defalarca süngüler ve tekmelerler. İki gün içinde öldürülenlerin sayısı iki bindir. 

İşgalciler, yakalayabildikleri subay, er, memur ve halkı, denizde kurdukları ve sonra bir denizaltı tarafından torpillenen yüzer hapishaneye gönderir. Yunan torpidoları da denizden ateşe başlar ve büyük sayıda halk katledilir. Devlet kasaları, halk, subaylar ve esnaf, işgalci Yunan askerleri tarafından yağmalanır. Yunan ordusundan destek alan Rumlar da, fırsattan istifade ederek ellerine geçen Türkü öldürmeğe ve soygunculuğa başlar. Yunanlılar tarafından Türklere yönelik büyük bir soykırım başlatılmıştır.

İzmir’in işgali, katliamlar ve yağması, tüm ülkede tepkiye yolaçar. İstanbul’da bu dönem işgallere karşı ve Türklere yönelik soykırımı kınamak amacıyla yapılan en büyük gösteri 23 Mayıs 1919 Çarşamba günü, Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenir. Gösteriye kadın, erkek en az 200 bin kişi katılır. Gösteride Şair Mehmet Emin Yurdakul, Halide Edip Adıvar, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Rıza Nur, Selim Sırrı Tarcan, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Fahreddin Hayri Bey, Kemal Mithad, Şükûfe Nihal Başar, Madam Jeannine isimli bir Fransız gibi birçok tanınan kişi katıldı ve işgallere karşı kati halk direnişini savunan konuşmalar yapar. Halide Edip'in konuşması şöyledir: 

“Kardeşlerim, evlâtlarım!

Ruhu göklerde olan ecdadımız minarelerimizden yüz yılın şanlı Osmanlı tarihinin bugünkü faciasını seyrediyor. Bu tarihi, bu muazzam meydanda zafer alayları yapan kahraman ecdadımızın ruhları karşısında, dünyanın bir başından bir başına at süren o nâ-mağlûb erlerin gazapları karşısında başımı kaldırıyor ve diyorum ki: "Ben Türk ve Müslüman tarihinin bedbaht bir kızıyım. Eskileri kadar kahraman fakat bedbaht yeni milletin de bedbaht bir anasıyım. Bu yeni millet nâmına, ulu ecdadımızın ruhları önünde başımı eğip yemin ediyorum. Bugün kollan kesilmiş Türk milletinin geçmiş günlerdeki kadar cesur bir ruhu var. Yemin ediyorum ki göğsünü adalet ve insaniyetten alan ecdadımın İlâhî namusuna hıyanet etmeyeceğiz. Allah’ıma ve hakka dayanarak Türk milletinin son yolunu size ve dünyaya ilân ediyorum.

Beni dinleyiniz:

Kardeşlerim, evlâtlarım!

Asırlardan beri sinsi sinsi devam eden Avrupa'nın istilâ siyaseti her vakit Türk topraklan üzerinde en vicdansız bir şekilde tecelli etmiştir. Ay'da ve yıldızlarda zapt edilecek Müslüman ve Türk toprakları ve milletleri olduğunu haber alsa oraya istilâ ordusu göndermek için mutlak yol bulacak olan Avrupa'nın eline nihayet bir fırsat geçmiştir.

Türk'e zalim ve günahkâr diyen, milletlerin günahı için mahkeme kuranların bu günahı o kadar çirkin ve sefil bir günah ki, lekesini engin denizlerin nihayetsiz suları yıkamayacaktır. Avrupa'nın bu günahı karşısında sizin için bugün yegâne yükselen ses Müslüman dünyasının sesi! Esaret boyunduruğunun zincirleri tâ canına geçmiş olan Müslüman kardeşleriniz sizin için bugün gür sesleriyle haykırıyorlar. Ben kardeş Müslüman dünyalarına da sizin nâmınıza yemin ediyorum. Davamız işte şudur: 

Türkiye'nin mevcud olan hak ve istiklâlinin elinden alınmaması. Türkler ve Türkiye ecdâdlarına ve bayraklarına ve milletimizin ebedî ve ilâlî hakkına hıyanet etmeyeceklerdir.       Yâ Rabbi! Hakkın ve milletlerin bir mahşeri, bir mahkeme-i kübrâsı hazırlanıyor. Bu mahkemeye millet hakkı çiğneyen zâlimler gelecektir. Ve bu zâlimleri en evvel kendi milletleri mahkûm edecektir. Milletlerin ruhunda her vakit ilâhî bir hak ve büyüklük vardır.

Dinleyiniz! Sizin iki dostunuz var.

Bugünkü Müslüman âlemi, öteki millet hakkı için bağıracak milletler, birini kazandınız, ötekini bugünkü açtığınız davanın hak ve ulviyeti kazanacaktır. Hükümetler düşmanınız, milletler dostunuz, kalbinizde isyan kuvvetinizdir. Böyle muazzam bir günü Osmanlı tarihi, Osmanlı toprağında bir defa daha idrak edemeyecektir. Bugün size haber verdiğim milletlerin hak günü uzak değildir. O gün gelirse, içimizden bugün burada bulunanlardan bazıları bu dava yolunda ölmüş olursa, onun mezarı üstüne istiklâl bayrağınızla geliniz ve o günü müjdeleyin. Şimdi yemin ediniz ve benimle tekrar ediniz:

Mîlletlerin ilâhî hakkı İlân olunacağı güne kadar kalbimizde heyecanımız kalacak, eksilmeyecektir. Yedi yüz senenin en asil ve büyük mirası olan vakarımızı, adalet ve terbiyemizi unutmayacağız.

Yemin ediniz!

Yedi yüz senenin tarihini ağlayan minareler altında yemin ediniz:

Bayrağımıza, ecdadımızın namusuna hıyanet etmeyeceğiz!”

Sultanahmet’te yapılan “esarete ve işgale” hayır mitingi, tüm dünya devletleri kamuoyunda büyük yankı yapmış ve Türk Milleti’nin haklılığı; işgalci devletlerin halkları tarafından bile kabul görmüştür. 

Sonuçta; Türkiye’nin her tarafından işgalci emperyalist güçlere karşı Kuvayı Milli Dernekleri, direniş örgütleri kurulur. Bunlar daha sonra milli düzeyde birleştirilir. Kurtuluş ve bağımsızlık savaşı her türlü zorluk ve imkansızlıklara rağmen gerçekleştirilir ve Türkiye Cumhuriyeti kurulur. Türkiye Devleti’nin hükümet şeklinin “Cumhuriyet” olduğu, 29 Ekim 1923’te ilan edilir. Gençlik, 1918-1922 yıllarında Türkiye’nin bağımsızlık savaşında ön saflarda yeralmış, üzerine düşen görevi yerine getirmiştir. Bugünkü Türk gençliğinin de İstiklal Savaşı’nda olduğu gibi; aynı inanç ve aynı hızla Türk Milleti’ni ilelebet bağımsızlığa götüreceği inancım en son; “15 Temmuz’daki Demokrasi için verilen kutsal direnişte” daha da artmıştır. 

Yani; 15 Temmuz Demokrasi kahramanları da gazilik ve şehit mertebesine ererken aynı cümleyi kullanmışlardı: Bayrağımıza, ecdadımızın namusuna hıyanet etmeyeceğiz!”