Aklımız karşımıza çıkan sorunlarda, tercih yapmamızı ister. Tercih yapabilmek için seçenekleri yargılatır. 
Azıcık kar yağsa, Milli Eğitim Bakanlığı okullar tatil etmese, ebeveynler inisiyatif kullanır. 
Acaba çocuk okula gitmeli midir? Gitmemeli midir?.. 
Ebeveyn tercihleri yargılar, birini seçer. Gitmeli derse ve çocuk yağan kara rağmen derslerini güzelce çalışırsa, mutlu olur, cennetten bir gün yaşar. Ama yolda kar nedeniyle kaza olur da sorun çıkarsa, tercihi cehennemi olur. 
Beyin olan ile olmayanı karşılaştırır. Olan vardır, olmayan ise yoktur. Belki de masallar bu sebeple “Bir varmış, bir yokmuş” ile başlar. Uyumanın ya da vakit geçirmenin temelidir varlık-yokluk kavgası. Beynimiz yargı ister, yargı yarmaktır, yarmak ise bölmek. Adil olarak yargılamak, yani tam ikiye yarmak o kadar kolay değil.
Gönül ise yargılamaz. Giden sevgilinin ardından da koşar, kaçan sevgiliyi de kovalar. Akıl ise “Hop dur bakalım!.. Ezdirme kendini” der, kovalamama tercihini önüne sunar.
Vazgeçmene ya da vazgeçmemene aklın karar verirse; bir ömür boyu vicdan hapsi alabilirsin. Gönlün karar verirse; en fazla maddi yoksunluk çekersin. Hangisini seçeceğin de imtihanın olur!.. 
Yine son yıllarda sayısı, üzüntüsü giderek artan “iş ve işçi sağlığı”; 2014 yılında 1626 kişi maalesef iş kazalarında hayatını kaybetti. Bu durum 2013’te 1360 kişi, 2012’de 744 kişi olarak açıklanmıştı. Ölümlü iş kazaları her geçen yıl daha da artıyor.
Bu artışın ana sebebi yönetenlerin tercihleri, yatırımları, sektör seçimleri ve tabii ki önümüze konan batılılaşma kriterleri…
Maalesef Türkiye’nin ekonomisi; madencilik ve inşaat ekonomisi haline getirildi. İşçi güvenliğini sağlayabilmenin en zor olduğu iki sektör.
Gelişmiş ülkeler madenlerini çoktan kapattı. Mümkün olduğunca, inşaat işçiliklerini gelişmemiş ülkelere taşeron olarak veriyorlar. Dikkatinizi çekerim, bir çoğu mühendisliği değil, sadece işçiliği taşeron olarak veriyor. Malzeme ve teknik kararlar kendilerinde.
Kendimizi çağa uygun olarak yenileyemiyoruz. Fikir sahibi, eğitimli insanlarımızı yabancı memleketlere kaptırıyoruz. Dış pazarlara tercih edilen ürünler sunamıyoruz. Yüksek teknolojili ürün geliştiremiyoruz. 
Bu eksikliğimizi “ödün vererek” kapatmaya çalışıyoruz. 
Nisan ayı ihracatımız geçen aya göre %2,8 geriledi. Yıllık ise %8,4 geriledi. Yapılan açıklamada şu ifade önemli; “İlk dört ayda ihracat gelirleri azaldı ama satılan ürün miktarı çoğaldı.”
Yükselen enflasyona, artan döviz kurlarına, artan maliyetlere rağmen daha ucuza mal satabilme yeteneği göstermişiz. İşte verdiğimiz ödün bu!.. 
Başka türlü dış pazarda yer bulamıyoruz. Daha fazla maliyetlerle daha ucuza satmak bize beklediğimiz refahı getirmez. Ancak yokluğu getirir, varlığı eritir. Daha çok çalışma getirir, emeği ve çok kıymetli zamanımızı yabancılara bırakır.
Yani; geçmiş yıllara nazaran üretim kapasite kullanım oranımızın azalmasının, işsizliğin artmasının, üst üste gelen zamların, TL’nin dünya piyasalarında değer kaybetmesinin sebebi yöneticilerimizin tercihleridir.
İşte bu tercihler bizlere ya cenneti yaşatır, ya cehennemi…
Bugün mahkemeler iflas-erteleme isteyen şirketlerle dolu. Şirketlerimizin çok fazla borçları var, personel maaşlarını dahi ödeyemenler var. Çok firma batık. 
Daha da kötüsü; çok daha fazla firma henüz battığının farkında değil… Çalıştığı bankalar farkında ama onlar da şimdilik susuyor. Çünkü sistem çöker, yurda kaos gelir.
Bu konuları çözümü için seçtiğimiz yöneticilerimiz, belli ki Bruce Lee filmleri ile yetişmiş. Hepsi Bruce Lee sevdalısıymış. Mecliste birbirlerini gördükleri her yerde yumruklar, tekmeler hava da uçuşuyor. Bruce Lee birlikte aksiyon sever bir nesil yetişmiş…
En son toplantı birbirlerine su serptiler, bu da bereket içindi sanırım…