15 Aralık gecesi darbe haberini aldığımızda ilk merakım Köşk ve Recep Tayyip Erdoğan’ın durumu oldu. Dostlardan bilgi almaya çalıştım. Bir arkadaşım “Ankara yolundayım” demişti.
Daha sonra Recep Tayyip Erdoğan telefon görüntüsüyle televizyon yayınına katıldı ve “Başkomutan olarak” halkı sokaklara çağırdı.
Durum kalkışmadan da darbeden de daha ciddi idi. Bu minvalde söylenince, çevremden ne oldu diyenlere “Bu yalın bir darbe kalkışması değil, darbeciler yoluyla bir işgal girişimiyle karşı karşıyayız” dedik.
Erdoğan’ın o gece “Başkomutanlık” yetkisini kullanması son derece yerindeydi. Ve neticede meydanlar o günden bu yana “Başkomutanın emriyle” hiç boşalmıyor.

Konya’da Mevlana Meydanı 15 Haziran gecesinden bu yana her gece ayakta. Sadece AK Partililer değil, özellikle ülkücüler meydanın müdavimi oldu. Darbenin olduğu gün gece sokakta “Davutoğlu bu işe ne diyor?” sorularıyla karşılaştık.  Darbe karşıtı açıklamalarını duymadan sokağa çıkmışlardı. Sonraki günlerde de “Davutoğlu bu meydana gelmeli”” diyenleri duyuyorduk.
Perşembe akşamı Mevlana Meydanı Alaaddin tepesine kadar doluydu. Gündüz yapılan planlamada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Konya’ya hitap edeceği duyurulmuştu. Alana vardığımızda kürsüye yaklaşmanın imkanı yoktu.
Ve Erdoğan basın açıklaması yaparken sağanak bir yağmur geldi. İnsanların buldukları eşyaları şemsiye yapıp meydanı terketmemeye çalıştığı görülüyordu. Çocukları korumak için bazıları saçak altlarına yönelmişti. ”Yağmurdan kaçıyorsunuz. Şehitler merminin üzerine yürüdü”” gibi uyarılar yükseliyordu. Kimse kaçmamıştı. Saçaklar sanki büyümüş, kucağında bebeğiyle gelen kadınları kucaklamıştı adeta.
Olağanüstü Hal açıklandığı halde kimsede buna da bir tepki yoktu. “Gerekli olmasa böyle bir karar almazlardı” diyenleri duyuyorduk.
OHAL halkı tedirgin etmemişti. Sonraki, günlerde de OHAL’i hissetmedi vatandaş.
Bu arada Güneydoğuda görev yapan arkadaşlarla konuştuk. Halkın darbe girişiminin püskürtülmesinden duyduğu memnuniyeti anlattılar.
Bir dostum, “Darbenin başarısız olmasına PKK’nın üzüldüğünü biliyoruz” dedi.
Enteresan geldi!

Ve ertesi gün… Yani darbenin birinci haftasının dolduğu gün, 64. Hükümetin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Konya’ya geleceği duyuruldu.
Bir önceki günün heyecanı Konyalıları sarmıştı. Mevlana Meydanı yine coşkuyla doldurulmuştu.
Davutoğlu hemşehrileriyle buluştu, darbecileri şikayet etti, hükümete destek verdi. Sadece konuşma sonuna kadar değil, sabaha kadar meydanda eksilme olmadı.
Davutoğlu gittikten sonra da meydanda sakinleşme yoktu. Siyasi hayatından önce vaazlarıyla bildiğimiz, Refah Partisi döneminin en hararetli siyasetçisi Şevki Yılmaz kürsüye geldiğinde kalabalık aynı dikkatle meydandaydı.
Kontrgerillanın hem PKK’yı hem de FETÖ’yü yapılandırdığını ve yönettiğini anlattı. Fetenyahu deyimiyle alanı coşturdu.
Yakın tarihe bir gönderme yapıp “Ben 80 darbesinin beş gün öncesinde Konya’daki Kudüs mitinginde yürüyenlerdenim” dedi.
Menderes, Erbakan ve Özal’ın diriliş hareketi başlattıkları için tasfiye edildiğini, Menderes’in asıldığını, Özal’ın zehirlendiğini söyledi.
Erbakan’ın sabrıyla Erdoğan’ın iktidara geldiğini ve yeniden dirilişi başlattığını anlatan Yılmaz “Bunlar  bu darbeyle Türkiye’yi karıştıracaklar, sonra da NATO gelecekti. Sonra Kabe’yi, Peygamber Efendimizin Mescidini, Mescidi Aksa’yı yıkacaklar, Peygamber Efendimizin bedenini Roma’ya götürüp sergileyeceklerdi”  dedi.

Burada NATO üzerinde durmak gerekiyor.
17-25 Aralık operasyonlarını yapanların, NATO polisi olduğunu, 15 Temmuz kalkışmasını yapanların da büyük çoğunluğunun NATO subayı olduğunu biliyoruz.  NATO’nun “Bu kalkışmaya doğrudan emri var mıydı” onu bilemeyiz.
Öyle sanıyorum ki bu araştırılıp ortaya çıkartılacaktır.
Çıkartılmalı da!
Şimdilik NATO bahsi bu kadarla kalsın.