İş dünyası ve piyasalar, giderek artan söylentiler nedeniyle oluşan belirsizliğin giderilmiş olmasından memnun, ama ekonominin geleceği konusundaki kaygıların, önemli ölçüde, FED’in faiz artışı eğilimiyle ve Çin’in Yeni İpek Yolu’nu hayata geçirme konusundaki kararlılığı ile ilişkili olduğu artık bir sır değil.. 

Biriken ekonomik ve siyasi sorunların dünyayı yeni bir küresel çatışmaya sürüklenmekte olduğu inancı giderek ağırlık kazanmaktadır. O nedenle, yerel gibi görülen sorunların arka planındaki küresel dinamikleri görmeden gelecek konusunda yapılacak öngörüler yanıltıcı olacaktır. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün Türkiye’deki erken seçim kararından rahatsızlık duyduklarını söylemesi bunun en çarpıcı örneğidir.

2019 Kasım ayında yapılacak seçimlerin MHP Lideri Bahçeli’nin önerisiyle erken seçime, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla baskın seçime dönüşmesinin nedenlerini yerel koşullar çerçevesinde açıklamak hem hatalı hem de yanıltıcı olur. 2019 seçimlerinin 1.5 yıl öne alınmasının nedeni bütünüyle küresel konjonktürdür.

Washington’da ABD yönetimine egemen olabilmek amacıyla silah lobisiyle finans lobisi arasında sürmekte olan mücadelenin bir sonucu olarak Ortadoğu’da yaşanmakta olan gelişmeler ve Çin’in küresel ekonomiyi yeni bir yörüngeye oturmayı hedefleyen Yeni İpek Yolu’nu hayata geçirme konusundaki kararlılığı, pekçok ülkede, sorumluluğu daha çok partinin yükleneceği yönetimler oluşturabilmek amacıyla seçimler erkene alınmaktadır.  

İş dünyası ve piyasalar, giderek artan söylentiler nedeniyle oluşan belirsizliğin giderilmiş olmasından memnun, ama ekonominin geleceği konusundaki kaygıların, önemli ölçüde, FED’in faiz artışı eğilimiyle ve Çin’in Yeni İpek Yolu’nu hayata geçirme konusundaki kararlılığı ile ilişkili olduğu artık bir sır değil.. Seçimin erkene çekilmiş olması ekonomideki kırılganlıkların giderilmesi açısından bir yarar sağlayacak mıdır? Seçim heyecanı, yerel seçimlerin yapılacağı 29 Mart 2019’a kadar aynı frekansta devam etmeyecek midir? 

Biriken ekonomik ve siyasi sorunların dünyayı yeni bir küresel çatışmaya sürüklenmekte olduğu inancı giderek ağırlık kazanmaktadır. O nedenle, yerel gibi görülen sorunların arka planındaki küresel dinamikleri görmeden gelecek konusunda yapılacak öngörüler yanıltıcı olacaktır. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün Türkiye’deki erken seçim kararından rahatsızlık duyduklarını söylemesi bunun en çarpıcı örneğidir. 

16 Mart’ta TBMM’de kabul edilen ve 16 Mart’ta Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun”un getirdiği değişiklikler ilk kez uygulanacak hükümler içermesinden dolayı baskın seçimle birlikte anılıyor, ama bu yasa 2019 seçiminin 1.5 yıl öne alınmasının tek nedeni değil.

ERKEN SEÇMİN GEREKÇELERİ VE GERÇEKLERİ

Washington’da yönetime egemen olmak için savaşan iki Amerika arasındaki mücadelenin sonucunu büyük ölçüde Çin’in atacağı adımlar belirleyecek olması, pekçok ülkede erken seçim yaşanmasına neden olmaktadır. 

İki hafta önce Başkan Trump’ın, “Suriye’den çekiliyoruz” söyleminin ne kadar gerçekçi olduğunu tartışırken, ABD’nin İngiltere ve Fransa’yı yanına alarak Esat’ı kimyasal silah üretim merkezlerini bombalamasıyla gündemimiz birden değişivermişti. 

Miraç Kandili gecesi Doğu Guta’ya yapılan 105 füzelik saldırıyla kimlere ne gibi mesajlar verildiğini anlamaya çalışırken, gündemimize MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin erken seçim önerisi düşüverdi. MHP Lideri 2019’da yapılacak seçin öne çekilerek 26 Ağustos 2018’de yapılmasını öneriyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim tarihini daha da öne çekti; baskı seçime dönüştürdü.

Şimdilerde baskın seçimin gerekçeleri ve gerçekleri tartışılıyor.

Bahçeli erken seçim önerisi yaparken, “3 Kasım 2019’u beklemek imkansız hale geldi. Milli mecburiyetten dolayı seçimin erne çekilmesi gerekebilir” diyordu. Seçim tarihini iki ay öncesine çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü sınırötesi ve bölgedeki tarihi önemdeki gelişmelere vurgu yaparak, Türkiye’nin belirsizlik sürecinden biran önce çıkarılmasını gerektiren nedenleri işaret ediyordu.

Anlaşılan o ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görev süresinden 1.5 yıl fedakarlık yapmasını gerektiren çok ciddi sorunlar var önümüzde. Seçimlerin öne çekilmesine neden olan bu sorunlar yalnızca yerel sorunlar değil; bölgesel ve küresel gelişmelerden kaynaklanan sorunlar..

SEÇİMLERİ ÖNE ÇEKEN KÜRESEL GELİŞMELER

ABD, Rusya’nın Suriye’deki askeri kazanımlarından ve İran’ın Irak ile Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan bölgede bir Şii Kuşağı oluşturmasından büyük rahatsızlık duyduğu biliniyor. Bu rahatsızlık, ABD’nin kendini İsrail’in güvenliğinden birinci derecede sorumlu tutmasından kaynaklanıyor, ama ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesini engelleyen ve ABD’nin küresel Lider sıfatını erozyona uğratabilecek çok başka nedenler de var. 

“Fırat’ın doğusu benden sorulur” diyen ABD, İran’ın bölgedeki nüfuz alanlarını daraltabilmek ya da kontrol altına alabilmek için Deyrezor ve Ebu Kamal’de çatışmalarını sürdürüyor. 

Ortadoğu’da küresel aktörlerin paylaşım savaşı giderek derinleşirken, küresel ekonomik ve siyasi gelişmelere bağlı büyüyen tehditler karşısında Türk ekonomisini zorlayan tehditler altalta toplandığında, MHP ile Ak Parti gibi benzer tabanlardan yükselen partilerin “Cumhur İttifakı” bir çatı oluşturmaları beklenen bir sonuçtu. 

Ortadoğu’da Suriye merkezli bir küresel paylaşım kavgası yaşanırken, Türkiye’nin erkene çekerek seçimleri gündeminden çıkarması ve iç politik konulardan uzaklaşması gerekiyordu. “Cumhur İttifakı”nın görünen yüzü budur. Bahçeli’nin, 2019 seçimlerinin 24 Haziran’a çekilmesinde yalnızca iç politik hesapların rol oynamadığını, milli güvenlik kaygısıyla, son derece sorumluluk duygusu içinde hareket edildiğini ve küresel konjonktür dikkate alınarak Türkiye’nin geleceğini belirleyecek bir karar alındığını vurgulamasının nedeni de budur. 

MHP ile Ak Parti arasında “Cumhur İttifakı” oluşturulması, 2019 Kasımında yapılacak seçimlerin erken bir tarihe çekilmesi, kişisel arzudan çok, bölgesel ve küresel koşulların oluşturduğu bir sonuçtur. 

ABD’nin I. Körfez Savaşı’yla birlikte uygulamaya koyduğu ve bölgedeki 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’nin en önemli amaçlarından biri de İsrail’i bölgenin enerji terminali yapmak, dağıtım yolarını kontrol altına alabilmek için de Akdeniz’i Batı Gölü’ne dönüştürmekti. Ortadoğu’nun yağmalanan petrol ve doğalgazını, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanacak bir “Kürt Koridoru” içinden dünya pazarlarına ulaştırmaktı. Bu yolla Türkiye, İran ve Rusya’yı Ortadoğu denklemi dışına savurmaktı. Akdeniz, dünyanın en zengin enerji bölgesini kontrol altına almak açısından çok önemliydi. 

AKDENİZ “BATI GÖLÜ” OLUR MU?

Washington’da, iki Amerika arasında yaşanmakta olan egemenlik mücadelesinin gerçek nedeni de Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de keşfedilen yeni petrol ve doğalgaz yataklarıdır. Türkiye, hem Kıbrıs hem de Gökçeada çevresindeki petrol ve doğalgaz rezervleriyle yakından ilgilidir. Kıbrıs Rum Kesimi’nin Münhasır Ekonomik Bölgede, yabancı şirketlerle, Kıbrıs Türkü’nün onayını almadan yaptığı bütün petrol ve doğalgaz arama anlaşmalarını tanımadığını ve tanımayacağını ilan etmiştir. Kıbrıs Rum Yöneti ile yaptığı anlaşmaya dayanarak sondaj yapmaya kalkışan İtalyan şirketini Deniz Kuvvetlerine bağlı gemilerle taciz ederek bölgeyi terketmesini sağlamıştır. 

Türkiye, ayrıca, Avrupa’ya uzanan enerji dağıtım yollarının en önemli geçit noktalarından biridir. Ortadoğu’da ve Akdeniz derinliklerinde keşfedilen muazzam petrol ve doğalgaz rezervleri kıyasıya “rekabet” içinde olan bölgesel ve küresel aktörler, Türkiye’yi yanlarına çekme çabası içindedirler. 

Bölgemizde enerji merkezli olarak yaşanmakta olan paylaşım kavgası Türkiye’yi hem siyaset hem de ekonomi açısından etkilemektedir. Türkiye, kendi çıkarlarını ön planda tutan bağımsız politika izlemekte ısrarlı oldukça, baskılar yoğunlaşmakta ve yaptırım tehditleri giderek artmaktadır. 

Yeni yeni keşfedilen petrol ve doğalgaz rezervleri nedeniyle, yalnızca Ortadoğu’da değil, ABD’den Çin’e, Avrupa ve Afrika’ya uzanan geniş bir coğrafyada dünya barışını ciddi olarak tehdit eden gelişmeler yaşanmaktadır. Bugüne kadar gözden kaçmış bu el değmemiş muazzam hidrokarbon rezervlerin saptanması, dünyamızı çözülmesi çok zor bir sorunla karşı karşıya getirmiştir. Türkiye’de olduğu gibi, bazı Avrupa ülkelerinde de, olası bir kriz durumunu daha güçlü bir hükümetle karşılayabilmek amacıyla, seçimleri öne almaktadırlar. 

Bu veriler çerçevesinde bakıldığında, baskın seçimin 24 Haziran’a çekilmesinin nedenini iç politik kaygıların ötesinde değerlendirmek gereği kendiliğinden öne çıkmaktadır. 24 Haziran seçimleri, milletin, kendi geleceğine ilişkin tarihi bir karar vereceği çok önemli bir oylama olacaktır. 

ÇİN’İN YENİ KARARI NEDEN ÖNEMLİ?

Çin’in, küresel bir oyuncu olarak sahneye çıkması ve dünyamızı hem karadan hem de denizlerden kuşatacak olan Yeni İpek Yolu Projesi’ni hayata geçirmekte, üretimi büyük ölçüde Uzakdoğu’ya kaydırmakta kararlı olması, küresel çapta yeni ve çok güçlü dengelerin oluşmakta olduğunun delilidir. 

Bütün bu gelişmeler yaşanırken, Ortadoğu’da bugüne kadar ABD ile birlikte hareket etmekte olan İngiltere’nin hangi ABD’nin yanında yer alacağı da henüz netleşmemiştir. Bu durum, dünya barışının geleceğini sorgulamakta olan uluslararası politika ve ekonomi uzmanlarını kaygılandırmaktadır. 

İngiltere’nin hangi Amerika yanında yer alacağı konusu, 15 Mayıs sonrasında netlik kazanacaktır. 15 Mayıs’ta Alexadre de Rothschild ailenin kaptan köşkündeki yerini alıyor. 

FED’in yönetiminde de etkili olan Alexandre Rothschild’ın yönetim kurulu başkanı koltuğuna oturacak olması, ekonomik ve siyasi gelişmelerin yönü açısından bir dönüm noktası olabilir. Çünkü Çin’in, ABD’de bulunan 1 trilyon dolarlık servetini ülkesine ya da bir başka ülkeye taşıyabilmesi için Alexandre Rothschild’ın bir imzası yeterli olabiliyor. Alxandre’ın, Çin’in devlet tahvillerine yatırdığı 1 trilyon dolarlık servetini geri götürmesine izin veren imzayı atması demek, küresel ekonomik dengelerin altüst olması demektir. Böylesine güçlü bir hareketlenmenin ya bir küresel ekonomik krize ya da bir küresel çatışmaya neden olması kaçınılmazdır. 

Türk medyası olarak pek ciddiye alınmayan ve olası sonuçları irdelenmeyen bir konu, ama Çin ile Rothschild Ailesi arasında varılan bir anlaşmanın hayata geçirilmesi, küresel çapta çok ciddi ekonomik ve siyasi dalgalanmalar yaşanmasına neden olacaktır. Çünkü, bir taraftan İngiltere’nin kontrolü altındaki off-shore adalarındaki bankalarda bulunan 1 trilyon civarındaki doların Çin’e akması, diğer yandan Çin’in ABD devlet tahvillerine yatırdığı 1 trilyonu aşkın dolarını ülkesine taşıma kararı sonu nereye varacağı kestirilemeyen bir ekonomik çalkantıya neden olacaktır. Pekçok devlet, bu ortaklığın oluşturabileceği tsunaminin olumsuz etkilerinden korunabilmek amacıyla önlem almaya çalışıyor. 

Bütün bu gelişmeler yaşanıyorken, ABD’nin Ortadoğu’da Suudi Arabistan öncülüğünde oluşturduğu İslam Ordusu’nu Suriye’nin kuzey bölgelerine yerleştireceği haberi de, Türkiye açısından çok ciddi bir gelişmedir. 

CHP-İYİ PARTİ DAYANIŞMASI

CHP’nin 15 milletvekili vererek İyi Parti’nin seçimlere katılmasını sağlayan bu davranışını “Siyasi ahlaksızlık” olarak niteleyenlerin, demokrasi adına, toplumu germemek adına, daha nazik bir dil kullanmaları gerekir. 2002’de yasaklı bulunan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi haklarına CHP’nin verdiği destekle yapılan Anayasa değişikliği sayesinde kavuştuğunu ve aynı yıl, yeni kurulmuş olan Ak Part’nin, Devlet Bahçeli’nin “Hodri meydan” çağrısıyla yapılan erken seçim sayesinde Meclis’e, dolayısıyla siyasi tarihimize girdiğini hatırlatmak isteriz.