Etrafımızdaki; komşu devletlerinin bizi çekememez durumlarını, bütün terör örgütlerinin vahşi eylemlerini ve Batı devletlerinin; “kalkınan ve güçlenen Türkiye’ye” karşı oyunlar içinde olmasını göz önünde bulundurursak ülkemizin her alanda daha hızla ilerlemesini ve kalkınmasını sağlamak en büyük görevimiz olmalıdır. Hal böyle olunca en çokta bürokrasi de hızla, kısa zamanda ve de halkı küstürmeyecek, devleti aldatmayacak çalışmalar içinde olmamız gereklidir. Ayrıca “aman ben birşey üretmeden çalışıp maaşımı alayım da” “gerisi bana ne, ne olursa olsun” zihniyetinde olmamak çok gerekli ve de şarttır. Yani tanzimattan bu yana bir hastalık haline gelen “bana necilik” anlayışında bir an önce kurtulmamız gerekir. Bu nedenle de aşağıda vereceğim iki bürokrasi örneğini artık yok etmek milli vaazifemiz olmalıdır. Şöyle ki:
“Eskiler derler ki: 50-60 yıl öncesinden; Tarım Bakanlığı, İl Müdürlükleri’ne bir yazı yazar ve: “İlinizin bulunduğu bölgedeki karga, yaban domuzu, üveyik gibi tarımsal üretime zarar veren yabani hayvanların sayısını çıkartın bize yollayın der.”
İl müdürlerini alır bir düşünce... Adı üstünde zararlı ve yabani hayvan bunlar. Nasıl sayacaksın?
Sonunda kendi aralarında 'istişare' ederek bir formül bulurlar. Buna göre bölgenin büyüklüğüyle orantılı olarak her il müdürü bir rakam yazıp bakanlığa yollar. Kimi 30, kimi 20 yaban domuzu olduğunu bildirir. Aradan 1 yıl geçer, “Ses seda çıkmadı Bakanlık'tan...” diye sevinirlerken biz yazı daha...
“Bölgenizdeki yaban domuzlarının son durumu nedir?” 
Şayet sayıları 150’yi aşarsa “sürek avı” başlatın. Sürek avı başlaması için gerekli bürokratik işlemler ve nasıl ekipler oluşturulacağı, vurulan domuzların kuyruklarının kesilerek ispatlanması gerektiği gibi formaliteler sıralanır.
İl müdürleri yeni sayıyı, hayvanların çoğalabileceği varsayımıyla 5’er, 10’ar artırıp bildirmişler. İş, yıllarca böyle devam etmiş.
Bürokratımızın tayini bir gün Tunceli Tarım İl Müdürlüğü'ne çıkmış. Göreve başlamasının ardından yine bakanlığın aynı yazısı... Hemen, bir sene önce gönderilen yazıyı çıkarmış ki ne görsün? 
Domuz sayısı 149... Domuzu 1 tane artırsa sürek avı başlamak zorunda kalacak. Hayvanların kuyrukları, ödenek...
Kendi kendine (Ben bu sayıyı 50'ye düşüreyim, kimse farketmez) demiş ve yazıyı göndermiş. Bir ay sonra Bakanlık'tan bir yazı. Yazıda (Geçen yıl bölgenizde yaban domuzu sayısı 149 idi. Siz 50 olduğunu yazmışsınız. Ne oldu 99 yaban domuzuna...) diye soruluyor. Bürokrat oturmuş ve düşünmüş, bir formül bulup Bakanlığa yazmış.
Yazıda: “Evet geçen yıl sayı 149’du. Ancak sayıları artınca köylüler resmi olmayan yollardan sürek avı başlattılar, hiçbirini de vuramadılar. Domuzlar sınır ilimiz olan Erzincan'a geçti” demiş.
Bürokratın belirttiğine göre “Hayvanları vurduk” dese, bakanlık kuyruklarını isteyecek.
Bakanlık hemen olayın takipçisi olmuş ve Erzincan il Müdürü’ne bir yazı yazmış. Yazıda: Bölgenizde 100 yaban domuzu olduğunu yazıyorsunuz. Ancak Tunceli İl Müdürlüğü 99 adet domuzun bölgenize geçtiğini bildirdi. O hayvanları bulun. Sayı 150’yi aştığı için de hemen ekipleri toplayarak sürek avı yapın” diyormuş. Erzincan İl Müdürü düşünmüş ve Bakanlığa cevap yazmış. Cevapta: “Evet doğrudur. Tunceli'nin 99 domuzu sınırımızdan girdi. Ancak hızlarını alamayarak sınırımızı aşıp Erzurum il hudutlarına geçtiler,” deyip işin içinden sıyrılmış. 
Bakanlık hemen Erzurum İl Müdürlüğü’nden hayvanların bulunup sürek avı başlatılmasını istemiş. Erzurum İl Müdürü, Erzincan İl Müdürü’nü arayıp olayı sormuş, akıl almış. Bakanlığa: “Doğru. 99 domuz bölgemize girdi ancak peşlerine düştük, ancak Ağrı İl Sınırı’na girdiler,” demiş.
Bakanlık bu kez Ağrı İl Müdürlüğü’ne bir yazı yazmış. Ağrı İl Müdürü Erzurum İl Müdürü’nü aramış. Ve o da bakanlığa: “Evet doğru bizim sınırdan girdiler ama ülke sınırlarını aşıp Ermenistan'a geçtiler,” diyerek olaya Tarım Bakanlığı nezdinde bir son vermiş.” 
Kıssadan hisse gerçekten olmuş bu olayın yorumunu siz yapın... 
***
İşten çıkartılan bekçi: “Derler ki devletin birin de; devlet bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak, 500 TL maaşla bir bekçi işe almaya karar verir. Bir süre sonra düşünülür; “'peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak”' Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere, 750’şer TL maaşla, iki kişi işe alınır.
Bir süre sonra; “işleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz” diye düşünülerek, 1.000'er TL maaşla, iki denetmen işe alınır, biri denetim yapar diğeri raporları yazar! Bir süre sonra; “bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek” diye tartışılır ve 1.500’er TL maaşla, bir mali müşavir, bir kâtip, bir de istatikçi işe alınır. 
Bir süre sonra; “peki bunlardan kim sorumlu olacak,”' diye düşünülür ve 5.000 TL maaşlı bir müdür ve 3.000'er TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır. Bir süre sonra, ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için çare düşünülür. Çözüm bulunmuştur. Evet, ilk olarak tasarruf için ilk olarak bekçi işten çıkarılır.” 
Sonuç olarak; milletçe “bana ne” hastalığına tutulmadan kurtulmak gerekir. Yani millete hizmet eden memurlar olarak devleti ve ülkeyi mükemmel yönetmek; önce vicdani kontrol, sonra da yerinde kontrol ile olursa işler mükemmel yürür.. Etik olanı ise; “devlet malını çok hesaplı ve kitaplı yönetmek bir kutsal emanettir;” ilkesini unutmamaktır!