Bir taşra ziyaretimizde “Ben 26 yaşındayım…” diyerek söze başlayan ve devletin kendilerine her şartta hizmet getirmeye mecbur olduğunu, hizmetleri anlatmanın övünmekten başka bir şey olmadığını söylerken AK Partiden başka bir iktidar dönemine tanık olmadığının henüz farkında değildi! “Ben kendimi bildim bileli AK Parti hükümeti var, değişim lazım” diye de bir cümle kurdu. “Senin bilmediğin dönemleri biz anlatalım” dedik. Bir kısmını onunla da paylaştık; bakalım bizim hafızamızda eski Türkiye’ye dair neler varmış;

1980’li yıllarda Nüfus Müdürlüğüne işimiz düştü. Konya Valilik binasının koridorunda uzun uzadıya bir sır vardı, bekledik. Memur, önümüzdeki vatandaşın uzattığı evrakları ‘üstünkörü’ inceledikten sonra adamın yüzüne bakmadan elinin tersiyle itekledi, “Git bu fotoğrafı değiştir” diyerek. Adam bir şey anlamamıştı, “Neden?” diye sorunca, “Devlet dairesine sakallı fotoğraf getirmişsin, olmaz bu. Tıraş ol ve sakalsız fotoğraf getir” cevabını aldı. “Benim acelem var, hem sakallı fotoğraf niye olmaz?” şeklindeki soruya memurun kaşları çatıldı, sesi gürleşti;

“Uzatma, devlet böyle istiyor, işinin olmasını istiyorsan dediğimi yap!”

*     *     *

Üç ödül birden alacağımız bir program vardı. İkram edilen meyve suyunu alıp pasta tabağına yöneldiğimizde, Türkiye’nin ilk Dünya Fair Play Ödülü sahibi Karababa ile karşılaştık. Elimizdeki bardağı işaret edip; “Meyve kokteylleri alkollüymüş, dikkat et!” dedi. Şaşırmıştım, bulduğum ilk garsona elimdeki meyve suyunu gösterip, “Bunda alkol var mı?” diye sorunca; “Alkolsüz kokteylimiz yok!” cevabını aldık. 

Bardağı elindeki tepsiye bırakıp, “Ben sade meyve suyu alabilir miyim” deyince ne cevap versin; “Hayır, alkolsüz meyve suyu yok!” Kokteyl yapmak üzere devlete ait tesislere getirilen meyve suyu, içine alkol karıştırılmadan servis edilemiyormuş!

İkramda nasibimiz olmadığına kanaat getirip mescit aramaya koyulduk. Görevlilerden birine sorunca da “Devlet dairesinde mescit olur mu hiç, burada namaz yasak. İstiyorsanız karşı mahallede cami var” cevabını aldık.

*     *     *

İnsanlık halidir, bir gün rahatsızlanınca hastanenin yolunu tuttuk. Mahşeri bir kalabalık var; sağlıklı insan hasta olur, dedirten cinsten! Şansımız var ki, saatler sonra da olsa kapıya ulaşıyoruz. Girerken doktor, başını bile kaldırmadan, “Neyin var?” diye soruyor. Anlatarak masaya yaklaşınca, başını kaldırmadan bir kağıt uzatıp, “Gidebilirsin” dedi.

Ne kan tahlili, ne röntgen, ne ultrason; hastanın anlatım yeteneğine göre teşhis!

Bir başka hastanede bildiğiniz su bidonundaki sabunlu suyun, bildiğiniz bahçe hortumuyla yaşlı bir hastaya zerk edilerek lavman yapılıp ameliyata hazırlandığını da görmüştük. Hiç unutamam o hastanın dilinden dökülen serzenişleri!

*     *     *

Hani demokrasi, halkın seçtiği iktidarın ülkeyi yönetmesidir ya! Türk halkı yüzde 22 oy oranıyla Necmeddin Erbakan başkanlığındaki Refah Partisi’ne ülkeyi yönetme görevi vermişti de; Erbakan’ı Başbakan yapmamak için ülkede denenmeyen hiçbir formül kalmamıştı!

Bütün engellemelere rağmen hükümet olan Erbakan’ı indirebilmek için yapılan 28 Şubat darbesinin mucitleri “Bin yıl sürecek” bir plan kurduklarını söylemişlerdi hani.

İşte o zamanın Konya Valisi, kılık-kıyafet talimatına uyuluyor mu, irticai faaliyet ve eylemlerde bulunuluyor mu?” diyerek İmam Hatip Lisesini bizzat denetlemeye gidiyordu!

Başörtülülerin “Kamusal alanlara” girmesinin yasak olduğu dönemdi. Şaka zannetmeyin; “Belediyelerin yaptığı parklar da kamusal alandır. Buralara da başörtülüler alınmamalı” diyecek kadar ileri gidilen günlerdi!

*     *     *

Varlığımızı borçlu olduğumuz annemiz 2003 yılı Mart ayında hayata gözlerini yumduğunda gök kubbe üzerimize yıkılmıştı. Cenaze merasiminden birkaç gün sonra taziyeye gelen Meram Belediye Başkanı değerli insan Mustafa Özkan, ziyareti tamamlamadan Kuran’ı Kerim okumak için babamdan izin alma gereği duydu;

“Hocam, sizin gibi hafızların yanında ne kadar uygun olur bilmem ama müsaade ederseniz merhume annemiz için Yasin-i Şerif okumak istiyorum.”

Sonra mükemmel bir kıraatle okudu ve duayı da babama bıraktı. O gün Özkan’ı bir kat daha çok sevdim. Çünkü onlar 28 Şubat karanlığını delen kardelenlerdi.

*     *     *

2016’da bir sabah sürpriz bir nöbete tutulmuşuz. Gözümüzü açtığımızda başucumuzda doktorlar vardı. Tahlil, röntgen, emar, bütün tetkikler tamamlanmıştı. “Beyninizde tümör tespit ettik, hemen ameliyat etmemiz lâzım” dediler. “Tevekkeltü al Allah” deyip kendimizi emanet ettik. Uyandığımızda ameliyat tamamlanmış, şifamız sâdır olmuştu.

*     *     *

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek Konyalı gazetecileri 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü vesilesiyle Ecdat Bahçesinde yemeğe davet etmişti.  Salona yaklaşırken elektrikler kesildi. Alaca karanlıkta binaya girerken mescit levhasını görünce, akşam namazını eda edelim deyip yöneldik. Kapı önü ayakkabı doluydu, girmeden tekbir sesi geldi. Yetişip saf aldık. O da ne, kıraat sahibi Konya Valisi Yakup Canbolat’tı. “İmamı Vali olan cemaatin müezzini de Belediye Başkanı olur” diye düşündük. Selamdan sonra gördük ki, Vali beyin kıldırdığı namazda müezzinliği de Akyürek yapıyordu.

*     *     *

Antalya Kültür ve Sanat Gönüllüleri Vakfı Genel Başkanı Mehmet Çınar ve Konya Şubesi Başkanı Mehmet Emin Edalı ile DSİ Sosyal Tesislerinde iftarda buluştuk. Yemekten sonra görevli personele namaz imkânını sorunca, “Dördüncü katta mescidimiz var, muslukları da uygun, abdesti orada rahatça alabilirsiniz” dedi.

Bodrumda kuytu, karanlık bir köşeye sıkıştırılmış, rutubet kokulu, gizli odalardan birinde değil, özenle tefriş edilmiş, ferah, huzur veren bir mekân. Üstelik akrobasi yapmadan abdest alabileceğiniz şadırvan tipi çeşmeler.

Hey gidi günler!

*     *     *

Başbakanın, halkın seçtiği başörtülü Milletvekilini TBMM çatısı altından kovduğu,

Valinin, ‘başörtüsü takan öğrenci var mı, mescidinde namaz kılan var mı’ diye İmam Hatip Okullarında denetim yaptığı,

Bürokratın, devletin sosyal tesislerini alkollü restoranlar haline getirip, namaz kılma imkânlarını ortadan kaldırdığı,

Memurun, sakallı vesikalık fotoğrafları kabul etmeyip, sakalıyla devlet dairesine gelen vatandaşı azarlayarak kapı dışarı ettiği,

Ve daha benzer yüzlerce örneklerle dolu günlerden bugünlere geldik.

Bunlara siz 250 gramlık bir paket bitkisel yağ almak için sabah namazında kuyruğa girip de akşam evine eli boş dönenleri,

100 gramlık bir paket çay alabilmek için fellik fellik torpil arayan vatandaşları,

Bilmem kaç gün et kombinalarının önünde nöbet tuttuktan sonra ancak bir kilo et alabilenleri de ekleyebilirsiniz.

Daha da saymak mümkün, fakat genç okurun havsalasını zorlamamak lâzım.

*     *     *

“Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir. Onları düzeltmek isterse salih birini, helak etmek isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir.” Ayet-i Kerimesi bizim içindir. (İsra, 17/16)

Takdir milletindir.