Basra Körfezi girişindeki Hürmüz Boğazı ile Kızıldeniz girişindeki Babül Mendep arasındaki bölge, son zamanlarda, Yemenli Husiler’in ticaret gemilerine yönelik saldırıları ve Pakistan ile İran arasındaki füzeli çatışmalar nedeniyle, dikkatlerin bu bölgeye odaklanmasına neden oldu. Biranda 25  yıldır askeri eğitim verdiğimiz Somali, Somali Land ve Cibuti konuşulmaya başlandı.

Kızıldeniz’in girişinde yer alan Cibuti  23bin km2’lik, 830 bin nüfusa sahip küçük bir ülke, ama başta ABD olmak üzere, Çin’i, Japonya’yı, İtalya’yı ve Fransa’yı yakından ilgilendiriyor. Çünkü bu ülkelerin hepsinin Cibuti’de askeri üsleri bulunuyor. Cibuti’nin en önemli gelir kaynağı bu üsler karşılığında aldığı kira paraları.

ABD’nin, 2 500 askerinin bulunduğu üs konusunda Cibuti yönetimiyle imzaladığı anlaşmanın süresi Nisan 2024’te sona eriyor. CIA Başkanı William Burns, Cibuti’yle çıkabilecek herhangi bir anlaşmazlık olasılığına karşı, Somali ve Sudan’ı mesken tuttu. Somali ve Cibuti’de üsleri bulunan ülkeler, buralardaki askeri varlıklarını artırma yarışındalar. “Kuşak ve Yol” bağlamında, bu bölgede de, ABD ile Çin arasında giderek derinleşen bir “rekabet” yaşanmakta.

Soğuk Savaş sonrasında bölgesel ve küresel gelişmelerin nedenlerini görmeye çalışırken  sorgulamaya, genellikle, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen sonrasında yaşanan 1’inci Körfez Savaşı’ndan başlanır. Çünkü bu savaş, 1991 sonrasında ABD öncülüğünde kurulmaya çalışılan tek kutuplu yeni dünya düzeninin miladıdır.

Sovyetlerin dağılmasını izleyen yıllarda, Soğuk Savaşın dehşet dengeleri yerine, ABD’nin “süper güç” politikası uygulanmaya başlanmıştı. ABD’li ideologlara göre ABD, Amerika merkezli bir yeni dünya düzenini, ancak, birbirini izleyen gerginlik, kriz ve silahlı müdahalelerle hayata geçirebilirdi; ABD yönetimi, ekonomik sorunlara çözüm üretebilmesi ve ülkenin ekonomik gerilemesini engelleyebilmesi için savaş ekonomisi uygulamak zorundaydı.

“Süper güç” açısından Amerika merkezli yeni dünya düzeninin hayata geçirilebilmesi için, sürdürülebilir bir ekonomi ve dış politikanın, yani sürdürülebilir bir üstünlük politikasının izlenmesi, bunun için de, dünyanın çeşitli bölgelerinde, sürekli olarak gerginliklerin, krizlerin ve savaşların yaşanması gerekiyordu.

ABD, uyguladığı bu sürdürülebilir üstünlük politikası sayesinde, her 10 yılda bir dünyanın çeşitli bölgelerinde kurguladığı savaşlar üzerinden, hem dünyanın ikinci büyük sektörü olan silah üreticilerinin stoklarını eritiyor, hem bu operasyonlarda kullandığı ve her yıl 1 trilyon dolar harcadığı ordusunun giderlerini karşılıyor, hem de “kurtarıcı” olarak girdiği bölgelerde kalıcı üsler elde ederek, kontrolü altına aldığı coğrafyayı genişletiyordu.

KUTUP OLUŞTURMA YARIŞLARI, “KUŞAK VE YOL”

 1991’deki 1’inci Körfez Savaşı’yla birlikte, İngiltere’yi de yörüngesine almış  ABD’nin tek kutuplu bir yeni dünya düzenini hayata geçirme operasyonlarını başlattığı süreçte, Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Fransa ve Almanya’nın yönlendirmesiyle, ABD’den bağımsız, ordusu da bulunan bir siyasi ve ekonomik güç oluşturma gündemiyle    Maastricht’te bir araya geliyorlardı.

Rusya Yeltsin döneminde ABD ve AB’ye yaklaşırken, Çin’in ne yapacağı, ne yönde bir politika izleyeceği merak ediliyordu. Gelişmekte olan ülkeler dünyasında oluşan boşluğu tek başına mı doldurmak istediği sorgulanan Çin’in, 2015 yılında, üç kıtayı ulaşım ve ticaret koridorlarıyla birleştirmeyi hedefleyen Kuşak ve Yol Projesi’ni açıklamasıyla birlikte, ABD’nin düşlediği yeni dünya düzeni altüst oldu. Çin, en büyük pazarı olan Avrupa ülkeleriyle el ele vererek yeni bir küresel ekonomik düzen kurmayı planlıyorlardı. Bu proje tamamlandığında, görünürde Çin, perde gerisinde City of London küresel ekonominin kaptanı olacaktı.

1990’dan günümüze, yeryüzünde yaşanan bütün yerel, bölgesel ve küresel gelişmelerin nedeni/ kaynağı, ABD’nin tek kutuplu yeni bir dünya düzeni kurma ve Çin’in 2015 yılında gündeme getirdiği “Kuşak ve Yol”un önünü kesme amacıyla   dünyanın çeşitli bölgelerde gerçekleştirdiği operasyonlardır. O nedenle de, 2015’ten bu yana, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan gelişmeleri küresel aktörler arasında yaşanmakta olan “Kuşak ve Yol” merkezli çatışmalardan bağımsız değerlendiremiyoruz.

Son günlerde iki Müslüman ülke olan Pakistan ve İran arasında yaşanan füzeli çatışmalar küresel çapta heyecan ve kaygı yaşanmasına neden olmuştu. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında küresel aktörler arasında yaşanmakta olan küresel liderlik savaşlarının yeni ve daha görünür bir dünya savaşına dönüşmesinden kaygı duyuluyordu.

Kaygılanmakta olanlar haklıydı. Çünkü, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında ABD, düşlediği yeni dünya düzeninin ilk adımı olan Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirebilmek için kurguladığı 1. Körfez Savaşı sonrasında, Irak’ı 36. Paralel boyunca bölerek Ortadoğu’ya yerleşmiş oldu 

ABD’NİN DÜŞLEDİĞİ HEDEFLERE ULAŞMASI KOLAY DEĞİLDİ

Fakat ABD’nin düşlediği hedeflere ulaşması kolay değildi. Çünkü, Amerika merkezli tek kutuplu bir dünya düzeni hedefleyen ABD’nin karşısına, önce Astana Süreci ortakları (Türkiye, Rusya ve İran), sonra da ABD’den bağımsız bir güç oluşturmayı hedefleyen Avrupa Birliği -Çin ortak yapımı (gizliden İngiltere/City of London destekli) Kuşak ve Yol Projesi çıkmıştı.

ABD, Suriye’de karşısına çıkan Astan Süreci ortaklığını dağıtabilmek için Ukrayna’yı kaosa sürükleyerek yönetimi değiştirebilmişti, ama Soğuk Savaş sürecindeki gizli ortağı Rusya/Putin, ABD’nin bu atağına Kırım’ı ilhak ederek karşılık vermişti. Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında, ABD’ye güvenmiyor, Soğuk Savaş sürecindeki gizli ortağının neler yapmak istediğini anlamaya çalışıyordu.

ABD’NİN “KUŞAK VE YOL”UN ÖNÜNÜ KESME OPERASYONLARI  

Her ne pahasına olursa olsun, üç kıtayı ticari kuşaklarla birbirine bağlamayı hedefleyen “Kuşak ve Yol”un önünü kesmekte kararlı olan ABD, önce Rusya ile doğalgaz pazarı AB’nin arasını açmayı planladı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine göz yumarak korkuttuğu Avrupa ülkelerini yeniden NATO şemsiyesi altına toplayan ABD, “Kuşak ve Yol”un kuzey koridorunun önüne Ukrayna’da bir set çekmiş oldu.

Bunu başaran ABD, Pekin ile Hayfa’yı (Kaşgar-Gvadar, Basra Körfezi, BAE, Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden) birbirine bağlayarak “Kuşak ve Yol”u Akdeniz’e bağlayacak olan güney koridora yöneldi. İsrail Başbakanı Netanyahu, Çin ile bir dizi teknoloji ağırlıklı anlaşmalar imzalamanın yanı sıra, Hayfa limanını da 25 yıllığına Çin’e kiralamıştı.

Trump döneminin son aylarında Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, babasının cenaze töreninin hemen ertesi günü Tel Aviv’e uçmuş, Netanyahu’yu Çin ile yaptığı stratejik işbirliği konusunda uyarmış, Çin Büyükelçisi Du Wei’yi derhal sınıdışı etmesini istemişti. Netanyahu Pompeo’nun bu isteğine olumsuz yanıt vermişti, fakat çok dikkat çekicidir, Çin Büyükelçisi Wei ertesi günü Tel Aviv’in kuzeyideki Herzilya’daki evinde ölü bulunmuştu.

İSRAİL’İN YÖN DEĞİŞTİRMESİYLE OLAYLARIN AKIŞI DA YÖN DEĞİŞTİRDİ

Bu olay, ABD ile İsrail arasında su yüzüne yansımayan bir gerginlik yaşanmasına neden olmuştu. O nedenle, Biden döneminin Dışişleri Bakanı Blinken İsrail’i ilk ziyaretinde, Tel Aviv Havaalanı’nda yaptığı açıklamada, “Ben buraya bir dışişleri bakanı olarak değil, bir Yahudi olarak geldim” derken, hem gerginliği azaltmayı hedefliyor hem de Netanyahu’ya aba altından sopa gösteriyordu.

Çin ile bir dizi teknoloji ağırlıklı anlaşmalar imzalayan ve Hayfa limanını 25 yıllığına Çin’e kiralayan  Netanyahu, önceleri dirense de, Tel Aviv sokakları haftalar boyu süren protesto gösterilerine, istifa çağrılarına sahne olunca inadından vazgeçmek zorunda kalmıştı.

Netanyahu, Çin ile yaptığı bütün anlaşmaları iptal ettiğini açıkça duyurmamıştı, ama  Tel Aviv Havaalanı’nda ABD Başkanı Biden’ı karşılarken, kırk yıllık dostuymuş gibi boynuna sarılması, Pekin ile yollarını ayırdığının ilanı değil miydi?

CİBUTİ ÇIKMAZI

Basra Körfezi girişindeki Hürmüz Boğazı ile Kızıldeniz girişindeki Babül Mendep arasındaki bölge, son zamanlarda, Yemenli Husiler’in ticaret gemilerine yönelik saldırıları ve Pakistan ile İran arasındaki füzeli çatışmalar nedeniyle, dikkatlerin bu bölgeye odaklanmasına neden oldu. Biranda Somali, Somali Land ve Cibuti konuşulmaya başlandı.

Kızıldeniz’in girişinde yer alan Cibuti  23bin km2’lik, 830 bin nüfusa sahip küçük bir ülke, ama başta ABD olmak üzere, Çin’i, Japonya’yı, İtalya’yı ve Fransa’yı yakından ilgilendiriyor. Çünkü bu ülkelerin hepsinin Cibuti’de askeri üsleri bulunuyor. ABD,  burada bulunan askeri üssü için Cibuti yönetimine yılda 80 milyon dolar kira ödüyor. Çin, yurtdışındaki bu ilk askeri üssü için her yıl 22 milyon dolar, Fransa 2500 askerinin bulunduğu üssü için yıllık 45 milyon dolar kira ödüyor. Japonya 2 yıllık kira olarak 38 milyon dolar ödemiş. Bu kiralar 830 bin nüfuslu Cibuti’nin en önemli gelir kaynaklarıdır.

 ABD’nin, 2 500 askerinin bulunduğu üs konusunda Cibuti yönetimiyle imzaladığı anlaşmanın süresi Nisan 2024’te sona eriyor. CIA Başkanı William Burns, Cibuti’yle çıkabilecek herhangi bir anlaşmazlık olasılığına karşı, Somali ve Sudan’ı mesken tuttu. Ticaret gemilerini Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden Akdeniz’e ulaştıran Mendep Boğazı’nın (Babül Mendep) girişini kontrol etmek amacıyla Somali ve Cibuti’de üsleri bulunan ülkeler, buralardaki askeri varlıklarını artırma yarışındalar. “Kuşak ve Yol” bağlamında, bu bölgede de, ABD ile Çin arasında giderek derinleşen bir “rekabet” yaşanmakta.

Bu arada 18 Mayıs 1991’de bağımsızlığını ilan eden, fakat Tayvan dışında hiçbir ülkenin tanımadığı Somali Land’in bağımsızlığının yeniden gündeme gelebileceği konuşuluyor. Bizim de askeri üssümüzün bulunduğu Somali’den ayrılan bir küçük coğrafyada kurulan Somali Land’in Etopya’ya liman kiralaması, Etopya’nın Nil üzerinde kurduğu baraj nedeniyle gerilen Mısır-Etopya ilişkilerinin ateşli bir çatışmaya dönüşmesine neden olabilir. Etopya-Mısır çatışmasının bölgesel bir çatışma olarak kalması son derece zordur.

Tayvan’daki son seçimleri ABD yanlısı bir partinin kazanması, ABD-Çin ilişkilerinin daha gerilmesini tetikleyebilir. ABD’nin hem müttefik hem de gizli rakibi olan İngiltere, Biden yönetiminin Uzakdoğu’ya, Çin’e yönelmesini geciktirmek amacıyla ABD’yi Ortadoğu’da tutacak çatışmaları, gerginlikleri körüklüyor. Rusya, Ukrayna’yı işgal ederek,  Avrupa gibi çok önemli doğalgaz pazarını kaybetmiş olmanın ve uygulanan yaptırımlar nedeniyle ekonomik darboğaza girmenin pişmanlığını yaşamakta.

Çoktandır unuttuğumuz Balkanlar barut fıçısına dönüşmüş durumda. 

Özetle, bütün dünya, yaşanan iki büyük dünya savaşı öncesindeki ekonomik ve siyasi sorunlarla yeniden karşı karşıya gelmiş olmaktan tedirgin ve yeni bir küresel çatışma olasılığının giderek büyümekte olmasından kaygı duyuyor.

 SIRA KİMDE?

Kendisi açısından beka sorununa dönüşen “Kuşak ve Yol”un kuzey ve güney koridorlarının önlerine aşılması zor barikatlar koyan ABD’nin bundan sonraki hedefi  Orta Kuşak olacaktır. Yani, Pekin’den yola çıkan trenleri 13 gün içinde Avrupa pazarına ulaştıracak olan demiryolunun en önemli geçidi olan Kafkasya’ya, yani Azerbaycan-Türkiye bağlantısına. ABD’nin bu yönelmesi yalnızca Türkiye’yi değil, Azerbaycan, Rusya ve İran’ı da yakından ilgilendiriyor. Bu hedefe yönelmeden ABD’nin önüne barikat kurulabilir mi?

O konuyu da bir sonraki yazımızda konuşalım..