Şimdi bakın, hadiseyi anlatayım. Benim oturduğum Selamiçeşme Çiftehavuzlar arasında sökülen eski banliyö hattında bir sürü iş makinesinin bulunduğu inşaat başladı. Güya buradan hızlı tren geçireceklermiş. Bu sıcak yaz günlerinde, üstelik ramazan ayında yaşlı, hasta var mı demeden, etrafı rahatsız ederek, dayanılmaz gürültü çıkaran inşaat çalışması devam ediyor. Aslında benim evim bu bölgeden uzak ama, bizde rahatsız olduk. Anlamadığım bir husus, sabaha kadar gecenin ortasında devam eden bu gürültüye, orada bulunan apartman sakinlerinin herhangi bir tepkide bulunmamaları ve şikayet etmemeleri.
Nasıl bir tepkisiz toplum haline geldiğimizi, üzüntü ile görüyorum. Adamın kafasına binayı yıksan adeta sesi çıkmayacak. Dayanamadım, bu gürültünün durdurulması için bir yazı yazdım. Yazıyı DPT’den arkadaşım olan Ulaştırma Bakanı’na, İstanbul Vilayetine, Kadıköy Kaymakam ve Belediye Başkanına yolladım. Şimdi bakın neler oldu. Vilayet Makamı bir Vali Yardımcısı imzası ile Emniyet Müdürlüğüne, Kadıköy Kaymakamlığı İlçe Emniyet Müdürlüğüne, Bakanlık TCDD Bölge Müdürlüğüne, yani herkes birbirine yazı yazıyor. Sonra hepsi de bana cevap yazıyorlar. Sonunda “Efendim burası hızlı tren hattı yapılsın diye bir firmaya verilmiş, ilgililer hangi saatte nasıl çalışırsan çalış demişler ve söylendiğine göre, saat 7’lere kadar (sabah karanlığı) çalışma izni verilmiş”, vatandaş rahatsız mı oluyor, yaşlı mı var, hasta mı var, bunlar hiç önemli değil. Bunca yazışmaya rağmen sonuç sıfır. Herkes bildiğini yapıyor ve bu inşaatçıları kimse durduramıyor.
Devlette uzun yıllar çalıştığım için biliyorum. Bir makam herhangi bir konu için “Efendim biz yazı yazdık” der, yazı yazmak sorumluluğu üzerinden atmaktır. Ben yazı yazdım, banane, gerisi ne olursa olsun demektir. Oysa, önemli olan yazıyı yazdıktan sonra, takip edip, netice almaktır. Biz o tarihlerde genç plancılar (DPT) olarak bürokraside yaşanan bu yazı kargaşasını kaldırmak için, belki de onlarca komisyonlar kurduk. Kamu yönetiminin ve bürokrasisinin yeniden düzenlemeler kurulları… ama o bürokrasi bizi de kendine uydurdu, anlıyorum ki netice değişmemiş, herşey aynı tas aynı hamam.
Not:
1. Bu yazışma trafiğinin belgeleri elimde, isteyene gösteririm.
2 .Veliler isyan halinde, çocuklarımızı zorla İmam Hatip’e gönderiyorlar, demektedirler. Bu konuda bana da birçok şikayet intikal etmiştir. Bunlar dine dayalı şeriat devleti kurma hazırlıklarıdır. Çocuklarımızı, körpe beyinleri zorla İmam Hatip’e mahkum edemezsiniz. Bu normal lise düşmanlığı nedir, anlamıyorum. Ülkeye büyük insanların çoğu bu yok etmek istedikleri liselerden yetişmiştir. Örneğin, İzmir Namık Kemal Lisesi, İzmir ve Ankara Atatürk Liseleri, Pertevniyal Lisesi, Kabataş Lisesi, Kurtuluş Lisesi, Antalya ve Bursa Liseleri ve benim mezun olduğum İzmir Karşıyaka Lisesi ve daha niceleri… Bunlar çok kıymetli liselerdir.