Adına Dünya denen gezegenimizde milyarca insanın paylaştığı tek ortak şey havasıdır sanırım.
Açlığı ve bolluğu aynı anda yaşıyor insanoğlu. Nasıl oluyor da kimileri yediğini hazmetmek için spor yaparken, kimileri de midesini doyurmak için sürekli bedenen çalışmak zorunda.
Zengin elini dahi kıpırdatmadan milyonlarca dolar hesabına aktarırken, fakir evine bir somun ekmek götürebilme derdine düşüyor.
Zengin paramı nasıl değerlendirsem, daha fazla nasıl kazansam derken, fakir aybaşını nasıl getirebilirim hesabını yapıyor.
Zengin bonfilemi, pirzolamı derken, fakir bir kilo tavuk almayı hesap etmektedir.
Zengin çocukları araba markası seçme derdinde iken, fakir çocukları AKBİL parasını dahi karşılayamıyor.
Zengin tatillerde dünyayı turlarken, fakir köyüne gitmekte zorlanıyor.
Yoksulla varlıklının arasındaki fark, ayazla sıcak kadar farklı
Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada eşitsizlik ve zengin ile fakir arasında uçurumlar var. Makas her geçen gün açılmaktadır. Zengin ile fakir arasındaki kabul edilebilir fark, ülkemizde her geçen gün azalmaktadır.  Para bir taraftan öbür tarafa uygulanan bilinçli politikalar sayesinde el değiştirirken, küçük bir azınlık elinde toplanmaktadır. Refah düzeyi yükselen kesim lükse yönelirken, lüks arabalar, villalar, rezidanslar ve AVM’ler gibi üretimde ve istihdamdan uzak beton yığınları gelişmişlik göstergesi olarak sunulmaktadır.
 İstihdam yaratmayan yatırımlar, halka basın yoluyla zenginleştik, çağ atladık, ileri demokrasi gibi yalanlarla halkın gözü boyanmaktadır. Açılan banka kredileri ile halkın para harcaması sağlanmıştır.  Borçlanan vatandaş, artık ipotek altına alınmış, karın tokluğuna çalışmak zorunda bırakılan birer modern köle haline getirilmektedir.  Geçim derdine düşen vatandaşın artık ne sosyal hayatı kalmıştır,  ne de siyasi ve ülke meselelerine kafa yoracak takati kalmıştır. Ona sunulan ne ise onu doğru olarak kabul etmek zorunda bırakılmıştır.
İşin acı tarafı, halkın içinde bulunduğu kötü gidişin kendi kaderini değiştirebilecek kadar öngörüden uzaklaşmış olmasıdır.
Güce tapan irade var oldukça hukuk ve hak egemen olamayacaktır. Baştaki iradeyi seçen bu düşünce yapısıdır.  İnsanların daha iyi bir yaşam koşullarına kavuşmasının yolu, halkın kendi zihnindeki prangalardan kurtulması, en büyük gücün birlik, adalet, hukuk ve hak olduğunun farkına varması ile mümkün olabilecektir. Kendi içimizdeki gücün farkına varmalıyız. Haksızlık ve zulüm karşısında boyun eğmek, düşünebilen canlıların işi değildir. 
Adaletle yönetilen yerde huzur, güven, sevgi, hoşgörü gibi insani vasıflar ön plana çıkarken, zulüm ve haksızlığın olduğu yerde terör, korku,  yolsuzluk, anarşi, hırsızlık, kıskançlık, gelecekten endişe vardır. İnsanlığın ortak paydası, eşitlik ve adalet üzerine kurulan bir düzendir.
Adaletin ve hukukun hâkim olduğu düzende zengin, fakir, inanan, inanmayan, dili, dini, mezhebi, ırkı ne olursa olsun, herkesin mutlu ve huzurlu ve sevginin hâkim olmasına vesile kılacaktır. Adaletin işlemesi her kesimin ortak faydasınadır.
"SİZ NASILSANIZ ÖYLE İDARE EDİLİRSİNİZ. SİZ NASILSANIZ İDARECİLERİNİZDE SİZE BENZER" Hz. Muhammed.