“AYASOFYA DÂ’VÂSI,” (2) 

Millî Müdafaa Vekâleti’nin (Millî Savunma Bakanlığı’nın) ta’kîp izninden sonra, Ankara Garnizon Komutan vekili, Tuğ. General Aziz Avman, 23.01.1953 tarihinde, Adlî âmir sıfatiyle, “Millî Mukâvemeti kırıcı mahiyette görülen bu yazıdan dolayı, Osman Yüksel hakkında As.Y.Us.K.nunun 89. Maddesi gereğince ilk soruşturmanın açılmasına ve tahkîkatın Askerî Hâkim Macid Erdemir tarafından yapılmasına karar vermiştir. 

Askerî Mahkeme’nin görevsizlik Kararı: 

Adlî Âmir, Tuğ.General Salih Çoşkun imzasını taşıyan 04.03.1953 tarih ve 17 sayılı görevsizlik kararı şudur: 

“Osman Yüksel hakkında Adlî Âmirliğime 23.01.1953 tarihinde ilk soruşturma açılmış ve ayrıca, aynı yazıyı, 01 Eylül 1952 tarih ve 120 sayılı nüshasında iktibas etmiş olan İstanbul’da münteşir “Ehli Sünnet” dergisi Başyazarı ve yazı işleri mes’ul müdürü, Abdürrahim Zapsu hakkında da kovuşturmaya başlanmış ise de, (Ayasofya başlıklı yazı intişarını müteâkip, Memleketimizde pek çok gazete ve mecmu’a’da ve bu arada “Ehli Sünnet,” Mecmu’asında da iktibas edildiğinden, bu mecmu’a’nın mes’ûl müdürü, Abdürrahim Zapsu da aynı suretle ta’kibata ma’ruz kalmış; Dosyası vazife noktasından Ankara C.Savcılığına iade olunduktan sonra, bu Zât hakkındaki dosya tefrîk edilerek, dosyası, 12.03.1953 tarihinde İstanbul C.Savcılığına gönderilmiştir. (Abdurrahim Zapsu, Türkiye’de ve Almanya’da iş tutan Mu’teber bir tâcir, Mustafa Pertev Zapsu’nun Pederleri, bir zamanlar siyâsette çok tartışılan, Cüneyd Zapsu ve Aziz Zapsu’nun da dedeleriydi. 1890 Van Başkale doğumlu olan Abdürrahim Zapsu, 1958 yılında İstanbul’da vefat etmiş olup, Edirnekapı dışındaki Necatibey Mezarlığı’nda medfundur. “Ehli Sünnet,” Mecmu’ası haricinde en önemli eseri, 2 Cilt halinde “Büyük İslâm Tarihi,” Sebil Yayınları tarafından neşredilmiştir.) 

Bu arada, 5680 sayılı Basın Kanununun 36. Maddesinin ta’dil edilmesi ve 13 Şubat 1953 tarih ve 6051 sayılı yeni kanun gereğince, 2 numaralı, Askerî mahkemelerin sivil şahıslar tarafından Basın yoluyla işlenmiş bulunan suçlara bakmaya salâhiyetlerinin kalmamış olması sebebiyle, sanıklar hakkında müştereken tanzim kılınan da’vâ’nın dosyası Ankara C.Savcılığına tevdiine karar verilmiştir. 

Dosya, vazifesizlik kararıyla iade edilince, Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Savcı yardımcılarından Nuri Süer imzasıyla, 13.03.1953 tarih ve 53/2365 sayılı talepnâme ile dosya Ankara 2.Sorgu Hâkimliğine tevdî olunmuş ve Osman Yüksel bu yazı ile “Millî Menfe’atlere zarar verici faaliyette bulunduğu” iddia edilerek hakkında tahkikat açılması istenmiştir. Ankara 2. Sorgu Hâkimliği de, 30.03.1953 tarihinde ilk tahkikatın açılmasına karar vermiştir. Aynı gün sanık Osman Yüksel de sorguya alınmıştır. 

Osman Yüksel bu sorgusunda şunları söylemiştir: 

“Ayasofya başlıklı yazım, bilakis, Millî Mefâhiri kuvvetlendirici ve canlandırıcı bir yazıdır. Ayasofya’nın Fâtih devrindeki şanlı-şerefli günlerinden bahsettik. Şehidler, gaziler ruhunu canlandırdık. Millî ruhu, Millî Mefâhiri zedeleyici değil, tam aksine Millî ruhu şahlandırıcı bir yazıdır. Bu yazımız Millet tarafından da tasvip edilmiş, bunun üzerine pek çok tebrik mektupları ve telgrafları aldım. Mezkûr yazı, 13 gazete’de iktibas olundu. Bu da gösteriyor ki, böyle bir yazı Millet tarafından samimiyetle benimseniyor. Ben Milliyetçi ve Mukaddesatçı bir adamım. Yazılarım ve kitaplarım ve dergilerim meydandadır. Bu bir hakikattir, böyle bir ithamı bana ancak Ayasofya’nın tekrar kilise olmasını isteyen Yunanlı’lar yapabilir. Nitekim, o zaman bu maksad’la, Yunan Matbuatı neşriyat yapıyordu. Bu yazım bir bakımdan bu neşriyata cevap teşkil eder. Aslında bir cami olan Ayasofya Müzesi’nin tekrar cami olmasını bir Müslüman ve Türk çocuğu sıfatıyla istedim. Ve bunu yazımda belirttim. Ben yazımda böyle bir maksad ve gâye gütmedim, bu muhaldir,” demiş, ayrıca, Askerî Mahkemeye verdiği ifadeyi tekrarladığını da söylemiştir. 

Sorgu hâkimi, maznunu dinledikten sonra, yazıda suç unsuru olup olmadığını ta’yin için Bilirkişi tetkikatına lüzum görmüş ve aynı günlü kararıyla, Profesör İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nu Bilirkişi seçerek “Ayasofya başlıklı” yazının muhteveyâtı i’tibâriyle Millî Menfe’atlere zarar verici mâhiyette olup-olmadığının bir raporla bildirilmesini istemiştir. 

BİLİRKİŞİ RAPORU: 

Prof.Dr. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun Sorgu Hâkimliği’ne, 02.04.1953 tarihli şu raporu vermiştir. 

“Serdengeçti” dergisinin Ağustos 1952 tarihli ve 17 Sayılı nüshasında “Ayasofya” başlıklı yazının Millî Menfe’atlere zarar verecek mahiyette olup-olmadığını incelemek üzere Bilirkişi seçildim. Adı geçen yazıyı gerektiği gibi inceledim. Kanaatimi bildiriyorum. 

1) Bu Yazı dinî hisleri çok kuvvetli olan bir insanın gibidir. 

2) Bu yazı eski Ayasofya Kilisesinin cami yapıldıktan sonra cami olmaktan çıkarılıp Müze yapılması üzerine duyulan şiddetli bir heyecan’ın etkisiyle yazılmıştır. 

3) Bu yazı gerçek olayları mübalağalı bir şekilde işleyen dini soydan romantik bir muhayyilenin meydana getirdiği heyecanlı bir yazıdır. 

4) Bu yazı bir derece bir san’at niteliği estetik bir değer taşımaktadır. 

5) Bu yazıyı okuduğumuz zaman, onu taşkın hırçın kötümser bulmamak elde değildir. 

6) Bu yazıda dinlileri, müteassıpları kışkırtacak bir nitelik bulamadım. 

7) Ne bilen ne de bilmeyen bu yazıyı okuduktan sonra onun te’siriyle harekete geçmez. 

8) Sanığın savunmasındaki açıklık ayrıca dikkati çekmektedir. 

9) Mayası düşünce hürlüğü, tenkid hürlüğü olan bir demokrasi için bu yazıyı yazan adam Millî Menfe’atlere zarar vermiştir denilemez. 

10) Bu yazı dolaysiyle şunu da açıklamak isterim ki bu gibi ruhî kaynaşmalar, taşmalar, lâiklik prensibinin idare adamları tarafından tam bir başarı ile uygulanmamasından din hürlüğü derken, istemeyerek, bilinmeyerek de olsa, yapılagelen baskıdan doğan ruhu terkiplerden biridir. 

Bu yazıda olduğu gibi hür bir insanın din konusunda dahî içinden geleni olduğu gibi söylemesinde, yazmasında topluluk ve sosyal düzen için, hiçbir zarar yoktur, olamaz da. 

Eğer gerçekleri topluluk yaşayışının gerektirdiklerini göz önünde bulundurmayıp da şu veya bu düşünce ile dinî duyguların coşkun belirtileri üzerine kanun eliyle baskılar yapacak olursak yurdun düzeni daha iyi korunmuş olmaz. Din konusunda-bilim konusunda olduğu gibi ve onun kadar olsun-genlik, genişlik gerektirir. 

Bu satırları yazmakla; her türlü politik, şahsî ve öznel duygulardan sıyrılarak aklımın hem de vicdanımın buyruklarına uyduğuma inanıyor ve raporumu Saygılarımla Yüksek Katınıza sunuyorum. 

Profesör İsmail Hakkı Baltacıoğlu 

Merhûm, Prof.Dr. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun bu Bilirkişi raporu, haysiyetli bir ilim insanı’nın, hangi devirde olursa olsun, siyâsî temâyüllere göre değil, Adalet’in tecellisi için sadece vicdanı’nın sesiyle ortaya koyduğu, 21. Asr’ın ilk çeyreğinde hâlâ siyâsî temâyüllere, ideolojik saplantılara göre rapor hazırlayan sözde ilim insanlarına da ibretlik teşkil edecek bir rapordur. 

Gerçekten demokratik prensiplerle idare olunan milletler’de, din ve vicdan hürriyetlerine uyulması gerektiğini tespit etmesi de, üstelik bu tespiti günümüzden 63 yıl öncesinden yapması da ayrıca şâyân-ı dikkat bir husustur. 

Yıllarca sonra, üniversiteler’de, sözde bilim adamı ba’zılarının, “Allah, Peygamber, Vatan-Millet diyenlerin, yazanların bile, “dini, dînî duyguları istismar ve lâikliğe aykırıdır,” diye bilirkişi raporu hazırlayanları ibretle seyretmiştik...