Yeşil pasaportlu bakanlarımızın, uluslararası hukuk ayaklar altına alınarak, Avrupa coğrafyasında gezme ve konuşma özgürlüklerinin kısıtlanmasını, değerlendirken, olan biteni, “İşte popülizm bu!” çerçevesinden bakmak fotoğrafın bütününü görebilmemiz açısından yeterli değildir. Gelişmeleri, bölgemizi Cehennem’e çeviren  BOP uygulamalarından, ABD derin devletinin İngiltere ile elele vererek küresel finans baronlarıyla giriştiği savaştan, Trump’ın Avrupa Birliği’ni parçalama operasyonlarından, Fransa’yı Afrika’dan söküp atma çabalarından, Ortadoğu’da ABD ile Rusya yakınlaşmasının nedenlerinden, İran’ın Irak’ta Maliki’yi başbakanlığa taşımayı hedefleyen darbe girişiminden bağımsız değerlendiremeyiz. 

Hollanda’nın iki bakanımızın gezme ve konuşma özgürlüklerini uluslararası hukuku, Avrupa değerlerini ayaklar altına alarak engellenmesini, “Uluslararası hukukun ihlali, popülizm, yani oy avcılığı uğruna hukuki ve etik değerlerin çiğnenmesi” şeklinde değerlendirmek fotoğrafın bütününü görmemize engel olur. “Popülizmin kitlelerdeki nefret ve korku duygularını körükleyerek algısal körlük oluşturduğu, ülke içinde tehlikeli kutuplaşmalara, uluslararası ilişkilerde sonu nereye varacağı kestirilemeyen çatışmalara yol açtığı” doğrudur; fakat bu değerlendirme, bakanlarımızın Avrupa coğrafyasında dolaşmalarını engelleme girişimlerinin perde arkasını görebilmemiz için yeterli değildir.  Avrupa’da popülizmin, milliyetçiliğin ve İslamofobi paralelinde Türkofobi’nin giderek yükselmesine neden olan ekteler nelerdir? Yanıtını bulmamız gereken sorular bunlardır..

Ak Partili bakanların olaylara neden olan Avrupa çıkartmalarını eleştirenler, 2008 yılında değiştirilen 298 nolu seçimlerin usulüne ilişkin yasanın 94/A maddesine göre, yurtdışında ve yurtdışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamayacağını söylüyorlar. Doğrudur,fakat bakanların Avrupa’da gezme ve konuşma özgürlüklerini engelleyen demokrasi havarilerinin derdi bu yasa değil ki.. Onlar, bakanların soydaşlarımızla kucaklaşmalarından, Avrupa caddelerinde Türk bayraklarının dalgalanmasından rahatsızlar. İslamofobi paralelinde tam bir Türkofobi paniklemesi.. Açıkça dillendirmiyorlar, ama şuur altlarındaki arzu, yüzyıllar boyunca İslam’ın sancaktarlığını yapmış olan Türklerin, Ortadoğu coğrafyasından olduğu gibi, Avrupa’dan da sökülüp atılması.. 

HOOLANDA, ALMANYA VE FRANSA SEÇİM SONUÇLARI ve AB’NİN GELECEĞİ

ABD’nin, Sovyetlerin dağılması sonrasında tek kutuplu kalan dünyamızda, küresel liderliğini Ortadoğu enerji kaynakları üzerinden sürdürme kararı, 11 Eylül İkiz Kuleler şoku sonrasında İslam Alemi’nin potansiyel terör bataklığı ilan edilerek Afganistan ve Irak’ın işgal edilmesi, bölgedeki 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen BOP’un hayata geçirilmesi operasyonları Avrupa’da popülizmin canlanmasına neden oldu. 

ABD’nin, Ortadoğu’da uzun süre kalabilmek için, terör örgütleri eliyle gerçekleştirdiği katliamlar, belli amaca yönelik bir demografik iklim oluşturma çalışmaları nedeniyle mülteci akınına uğrayan Avrupa’da milliyetçilik akımlarının, İslamofobi paralelinde Türkofobinin de yükselişe geçmesine neden oldu. ABD’nin etkisiyle İngiltere’nin  ayrılması sonrasında Avrupa Birliği’nin çözülmeye başlaması, Avrupa ülkelerinin içlerine kapanması, ırkçılığı savunan aşırı sağ partilerin ve yabancı düşmanlığının yükselişe geçmesi, Yeni Dünya Düzeni’ni hayata geçirme çalışmalarından ve Trumplı ABD’nin politikalarından  bağımsız düşünülemez.  

15 Mart’ta Hollanda’da, Nisan’da Fransa’da, Eylül’de Almanya’da yapılacak seçimler sonrasında Wilder, Le Pen ve Hofer gibi aşırı sağcı görüşlerin ülke yönetimlerini ele geçirmeleri Avrupa’da dengelerin altüst olmasına ve AB’nin bölünme sürecinin hızlanmasına neden olacaktır. 

“Müslümanların özgürlükleri anayasal teminat altındadır” diyen Liberal Demokrat Partili Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin ülkesindeki Türklere bakış açısı “Kurallara uymuyorsan ülkeyi terket!” noktasına gelmişse, bu değişimin nedenlerini görmemiz gerekir.

İSLAM ALEMİ NELERİ GÖREMEDİ?

İslam Dünyası’nın aydınları, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) ruhani boyutunu gözden kaçırdıkları için, bu uygulamaların Avrupa coğrafyasında Haçlı Seferleri heyecanının uyanmasına, popülizmin, milliyetçiliğin ve İslamofobi’nin yükselmesine neden olduğunu göremediler, anlayamadılar. BOP uygulayıcılarının bu oluşumu bilinçli olarak körüklediklerini, 11 Eylül İkiz Kuleler şokuyla İslam Alemi’nin “potansiyel terör bataklığı” ilan edilerek Afganistan ve Irak’ın işgali için gerekçe oluşturulduğunu fark edemediler. 

Ortadoğu’yu harabeye çeviren, insanları yüzlerce yıllık yerleşim birimlerini terk etmeye zorlayan BOP’un gerçek sahibi kimdi, neyi hedefliyordu? Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına çullanan çağdaş yağmacılar, bölgenin Türk ve İslam kimliğini neden yok etmek istiyorlardı? Bölgede yeni bir demografik iklim oluşturmaya yönelik “temizlik” operasyonlarının, yüzlerce yıllık tarihi kentleri insanlarıyla birlikte tarihten silme  çabalarının hedefi neydi? 

Gerektiğince sorgulamadık. BOP’u ve olası hedeflerini irdeleyenleri komplo teorisyeni ilan ettik.

Bugün de, Trump’ı iktidara taşıyanların kimlerle neden savaştıklarını, Avrupa Birliği’ni ve İran’ı neden hedef aldıklarını sorgulamadığımız ve “5-6 yıla kadar Çin’le savaşmak zorundayız, başka seçeneğimiz yok” diyen Trump’ın danışmanlarından Steve Bannon’u ciddiye almadığımız için, “Avrupa bizden ne istiyor?” sorusuna yanıt bulmakta zorlanıyoruz. 

TRUMPLI ABD’NİN KÜRESEL FİNANS BARONLARIYLA SAVAŞI

Son günlerde, yeşil pasaportlu bakanlarımızın, uluslararası hukuk ayaklar altına alınarak, Avrupa coğrafyasında gezme ve konuşma özgürlüklerinin kısıtlanmasını, bölgemizi Cehennem’e çeviren  BOP uygulamalarından, ABD derin devletinin İngiltere ile elele vererek küresel finans baronlarıyla giriştiği savaştan, Trump’ın Avrupa Birliği’ni parçalama operasyonlarından, Fransa’yı Afrika’dan söküp atma çabalarından, İran’ın Irak’ta Maliki’yi başbakanlığa taşımayı hedefleyen darbe girişiminden bağımsız değerlendiremeyiz. 

TÜRKİYE HAKLIDIR, AMA…

Türkiye’nin Hollanda Hükümeti’nin tavrına tepki göstermesi, olayı BM’ye, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) ve Avrupa Konseyi’ne taşıması hakkıdır. Fakat, Hollanda’da ve diğer Avrupa ülkelerinde popülizmin yükselişe geçmesinin gerçek nedenlerini göremeden atılacak adımlar Türkiye’ye yarar yerine zarar verebilir. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin ambargoya hiç değinmeyen sağduyulu söylemleri sevindiricidir. Çünkü Türkiye ekonomisi, bu aşamada, AB ülkeleriyle yaşanacak bir krizi tolere edemeyebilir. Son 15 yılda, Türkiye’ye giren 554 milyar dolarlık yabancı sermayenin büyük bir bölümünün Avrupa ülkelerinden geldiğini unutmamalıyız.  

Suriye’de düğümlenen çatışmaların ne gibi bölgesel ve küresel sonuçlar üretebileceğini, Ortadoğu’da ABD ile Rusya yakınlaşmasının nedenlerini, ABD ile Çin arasındaki sorunların 2018’e kadar çözümlenmemesi halinde dünya barışının tehlikeye girip girmeyeceğini ve mavi gezegenimiz üzerinde dolaşan kara bulutlarının yönünü görebilmek için, Trumplı ABD’nin adımlarını dikkatle izlememiz gerekiyor. İngiltere destekli Trump’ın küresel finans baronlarıyla savaşının sonucu, Yeni Dünya Düzeni’nin belirleyicisi olacaktır.