AV. YAŞAR TOPCU İLE ANAYASA REFERANDUMUNU KONUŞTUK

Oğuz Çetinoğlu: Anayasa’ kavramı hakkındaki genel değerlendirmenizle röportaja başlayabilir miyiz?

Av. Yaşar Topcu: Anayasalar, esas itibâriyle devletin temel yapısını, bu yapının işleyişini (yönetim biçimini), devlet yapısındaki birimlerin biri birleriyle ilişkilerini ve vatandaşların doğuştan sâhip oldukları, vazgeçilmez, devredilmez hak ve hürriyetlerini teminat altına alan millî mutabakat belgeleridir. 

İnsanlığın bilinen binlerce yıllık târihi dikkate alındığında, anayasalar; bu târifteki nitelikleriyle yakın dönemde ortaya çıkmıştır. Bir devletin demokratik niteliklerinin varlığı, seviyesi ve ağırlığı bu belgelerle ve uygulamalarla tâyin edilir.

Çetinoğlu: Parlamenter Sistem’ kavramını da açıklar mısınız?

Av. Topcu: Demokratik ülkelerde anayasaya dayalı yönetim biçimi, temel yapının işleyiş şekli değişik sistemlerde ortaya çıkabilmektedir. Bu gün,  demokratik ülkelerde en yaygın olan yönetim biçimi parlamenter sistemdir. Bütün demokratik sistemler gibi bu sistem de kuvvetler ayrılığı esasına dayanır. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetler ayrılığının üç ayrı erki olarak teşkilâtlanmıştır. Ancak, burada en bağımsız erk yargıdır. Yasama ve yürütmeye bağlı değildir. Yargı erkinin diğer iki erkten emir ve tâlimat alması söz konusu değildir.  

Parlamenter sistem, siyâsî partiler aracılığı ile yürütülen bir sistemdir. Sistem, yürütmenin yasama ve yargı tarafından denetlenmesi ve dengelenmesi, diğer taraftan da her ikisinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin gereği olarak yargı tarafından denetlenmesi esasına dayalıdır.

Hangi sistem olursa olsun kuvvetler ayrılığı sisteminin dayandığı üç erkten en güçlüsü yürütmedir. 

Yürütmeyi elinde bulunduranların insan olarak (diğer insanlar gibi), sâhip oldukları, öfke, kin, nefret, aşırı ilgi ve sevgi, değişik etkenlerle taşıdıkları insanî zâfiyetler sebebiyle görevlerini yürütürken hatâ yapabilirler.  Devletin yürütme gücünü kullanırken, yanılma sebebiyle insanların hak ve hukukunu çiğneyebilirler. Devlete ve millete ait varlıkları, kendi düşünceleri lehine ve devletin-milletin aleyhine neticeler doğuracak şekilde kullanabilirler. Bütün bu ihtimallerin bertaraf edilebilmesi için millî irâdenin birinci derecede temsilcisi sayılan parlamentonun yanı sıra; bağımsız ve tarafsız ve de sâdece hukuka bağlı bir yargı tarafından denetlenmesi şarttır.

Demokrasi ve onun ilkeleriyle oluşturulmuş ve geliştirilmiş demokratik sistemlerin hareket noktası halkın kendi kendisini idâre hakkıdır. Bu hakkın kullanılması, halk irâdesinin (millî irâde) hür ve dürüst, âdil, önceden belirlenmiş zaman dilimlerinde yapılan seçimlerle ortaya konulması suretiyle mümkün olmaktadır. Halk, temsilcilerini (vekillerini) seçmekte ve parlamentoya göndermektedir. Parlamenter sistemde, yürütme organı için ayrı bir seçim yapılmaksızın yürütme organı yasama içinden çıkmakta ve göreve başlamak için yasama organının güvenoyu gerekli olmaktadır. Kısaca,  devlet gücünü kullanma yetkisine sâhip olan yürütmenin bu gücü kullanması yasamanın güvenoyu ile iznine bağlı olmaktadır. Gelişmiş bütün demokrasilerde yaygın olan sistem bu sistemdir. Başkanlık sisteminin ABD dışında tam ve demokratik, tartışma yaratmadan uygulanan bir örneği yoktur.

Çetinoğlu: Bir de ‘Kuvvetler Ayrılığı’ kavramını açıklamanız mümkün mü?

Av. Topcu: Kuvvetler ayrılığı kavramı, devletin,  yürütme gücü, yasama gücü ve yargı gücünün ayrı organlar aracılığı ile kullanılmasını esas alan bir sistemdir. Bunun sebebi, devletin yasama, yürütme ve yargı gücünün tek elde toplanması hâlinde insan temel hak ve hürriyetlerinin teminat altına alınamayacağı gerçeğine dayanmaktadır. Bu üç güçten en tehlikelisi yürütme gücüdür. 

Parlamenter sisteme dair soruyu cevaplandırırken belirttiğimiz gibi, yürütme gücü, devletin ordusunu, polisini, istihbarat teşkilatlarına emir ve komuta edebilen, devletin bütün maddî varlıklarını yöneten en güçlü organ olduğu için, mutlaka, etkili bir şekilde denetlenmesi şarttır. İnsan temel hak ve hürriyetlerinin kullanılması ve fertlerin haklarının devlet karşısında korunması devlet gücünün sınırlanması ile mümkündür. Bu sınırlamanın yapılabilmesi için, kuvvetler ayrılığının etkin bir şekilde işlemesi gerekir.

Çetinoğlu: Kuvvetler ayrılığı sistemini ‘olmazsa olmaz’ kılan sebepler nelerdir?

Av. Topcu: Kısaca, kuvvetler ayrılığının olmazsa olmazı, yasama ile yargının, yürütmenin eline geçmemesi, yürütmenin bağımsız ve etkin bir yargı tarafından denetlenmesi ve yasamanın da yürütme ile işbirliğinden doğacak anayasa ile alakalı ihlallere karşı yargı denetimine tâbi olmasıdır.

Çetinoğlu: Yargı bağımsızlığı’ kavramı hakkında neler söylemek istersiniz?

Av. Topcu: Yargı bağımsızlığı, demokrasinin en önemli şartıdır. Bu ilkeye etkinliği de koymak lâzımdır. Yargı, bağımsız olarak var olabilir. Bu yetmez. İdârenin her türlü eylem ve işleminin bu bağımsız organ tarafından denetlenebilir olması ve ayrıca denetim makamının verdiği kararların uygulanmasının sağlanması şarttır. Yargının verdiği kararları, yürütme gücü uygulayacaktır. Yürütme kendi kararlarının yargı tarafından denetlenmesinden hoşlanmıyorsa verilen kararları uygulamama yoluna gidecektir. Ülkemizde bunun bir iki değil, yüz değil binlerce örneği vardır. Yargı böylece bağımsız da olsa etkisiz hâle getirilerek işlevini yapamaz, fertlerin haklarını koruyamaz; yürütmeyi ve yasamayı denetleyemez duruma getirilebilir. Bu sebeple,  yargı bağımsızlığının yanı sıra etkinliğinin de sağlanması gerekir. Yargı bağımsızlığı ve etkinliği aklı başında her vatandaşın en çok dikkat edeceği, demokrasiyi korumak istiyorsa titizlikle sâhipleneceği bir ilkedir. Vatandaş, yargı üzerinde yürütme ve yasamanın etkinleşmeye çalışmasına kesinlikle karşı çıkmalıdır. Yargı mensupları kendi durumlarını, konumlarını koruyacak güce ve sese sâhip değildir. Bunu sağlayacak olan vatandaşlardır. Vatandaşlar, yargı bağımsızlığına ve etkinliğine yeterince sâhip çıkmazlarsa bir süre sonra demokratik rejimi de kaybettiklerini üzülerek göreceklerdir.

Kuvvetler ayrılığı sisteminin en önemli şartı, yargı bağımsızlığıdır. Adlî ve idârî yargının yanı sıra, anayasa da dolaylı şekilde cumhurbaşkanına bağlanırsa, kuvvetler ayrılığı prensibinden vazgeçilmiş olur. 

Çetinoğlu: Referandumla getirilmek istenilen Başkanlık Sistemi ile Parlamenter sistem, kuvvetler ayrılığı sistemi ve yargı bağımsızlığı bir arada yürür mü?

Av. Topcu: Referanduma sunulan anayasa değişiklileri, söylendiği gibi,  başkanlık sistemi olarak kabul etmek mümkün değildir. Başkanlık sisteminin özelliklerini taşımamaktadır. Getirilen değişikliler bütün gücü tek elde toplamaktadır. Kendi kaderine sâhip olmayan bir meclis (yasama), Cumhurbaşkanının kontrolüne verilmiş bir yargı söz konusudur. Kısaca, yürütmeden başka iki güç, yâni yasama ve yargı var ise de, bunlar, güçlerini milletten ve anayasadan değil, cumhurbaşkanından alıyorlar. Her beş yılda bir iki oy kullanacaksınız, Cumhurbaşkanı için verdiğiniz oy, kendi vekilinizi, temsilcinizi seçerken verdiğiniz oydan üstün olacak. Bunun demokratik ülkelerde örneğini bulmak mümkün değildir. Başkanlık sisteminde yasama organı, yürütmeyi başta bütçe olmak üzere kontrol eder ve denetler. Fakat yürütme, yasamayı denetleyemez. Yargı mutlaka bağımsız olmalı ve her ikisini de denetleyebilmelidir. Referanduma sunulacak anayasa değişikliği ile bu imkân ortadan kaldırılmaktadır.  

Getirilen değişiklikler demokratik ülkelerdeki örneklerine göre hazırlanmış değişiklikler değildir. Bize has bir sistemdir. Sakat yönleri tatbikat sırasında daha iyi anlaşılacaktır.  

16 Nisan’da referanduma sunulan anayasa değişikliği, parlamenter sistemi kaldırmakla kalmıyor, her türlü denetimi de işlemez hâle getiriyor. 

Bu yapının adı ‘demokrasi’, rejim de ‘demokratik rejim’ olamaz. 

Çetinoğlu:Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir.’ Milletimiz bu salâhiyeti Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne vermiştir. Meclis kendisine ait bu yetkiyi  ‘başkan’a devredebilir mi?

Av. Topcu:Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’ düsturu bizim anayasamızda yer alır ve bunun nasıl kullanılacağı aynı maddede açıkça ve kesin olarak belirtilmiştir. Anayasa egemenliğin düzenlendiği 6. maddesinde aynen: ‘Türk Milleti EGEMENLİĞİNİ, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır’ dedikten sonra üçüncü fıkrasında yine aynen: ‘EGEMENLİĞİN KULLANILMASI, HİÇBİR SURETLE HİÇBİR KİŞİYE, ZÜMREYE VEYA SINIFA BIRAKILAMAZ.’ Hükmü vardır. Başkaca bir açıklamaya gerek olmadığı kanaatindeyim. 

Çetinoğlu: Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu / iç içe olduğu problemler nelerdir?

Av. Topcu: Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu problemlerin birincisi, can ve mal güvenliğidir. 

Diğer birinci problem, orta direğin zayıflaması, fakirliğin ve işsizliğin artması, kalkınmanın yetersiz kalması, Türkiye’nin dünyada 17. sıradaki yerini kaybetmesidir.

Bir başka ve yine birinci problem, ‘ayak bağı oluyor’ gerekçesiyle demokrasiden uzaklaşılması, muhalefet hakkının gereksiz görülmeye başlanması, muhalefetin partiler açısından yapısının göstermelik bir şekle dönüştürülmeye çalışılmasıdır. Seçim ve sandık sâdece iktidara hizmet etmek için kullanılan bir araç hâline dönüştürülmek istidadı göstermektedir.

Keza bir diğer ve yine birinci derecede mühim problem, milletlerarası ilişkilerin bozulmasıdır. 

Okuyucuların dikkatini çekmiş olmalıdır: ülkemizin iç ve dış problemleri sıralanırken hepsi için "BİRİNCİ" kelimesi, sıfatı kullanılmıştır. Bunun sebebi bu meselelerin birinin diğerine öncelik bakımından sıralamaya tâbi tutulamayacak derecede ve önemde olmasındandır.

Tek kişinin vereceği kararlarla yürütülen politikaların hiç bir ülkede iyilik getirdiği görülmemiştir. Başkanlık sistemlerinde yapılan uygulamaların başkanın şahsî düşüncelerine göre yürütüldüğünü sanmak çok büyük bir hatâdır. Başkanlık sistemlerinde, başkanların, hemen her konuda, uzmanlardan meydana gelen ve kurumların birinci derecede etkili olduğu karar oluşturma mekanizmaları mevcuttur. Başkan, gece düşünüp, sabah verdiği emirle işleri yürütemez. Böyle bir sistem diktatörlüklerde vardır. 

Çetinoğlu: Başkanlık sistemi, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu problemlere çözüm getirebilir mi?

Av. Topcu: Bu problemler mevcut sistemle de çözüme kavuşturulur. Türkiye parlamenter sistem içinde bu problemlerin hepsine çözüm bulmuştur. 1950 ila 1999 arasında 49 yılda Türkiye yirmibeşbin fabrikası ile dünyanın 15 sanayi ülkesi, yedi tarım ülkesinden birisi, beş hayvancılık ülkesinden birisi ve dünyanın 17. ekonomisine sâhip ülke olarak G 20’ler denilen gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler topluluğunun üyesi olmuştur. Bu başarıyı yakalayan başka bir örnek ülke sadece Güney Kore’dir. Fakat Türkiye’nin gerisinde G 20’lere katılmıştır.

2001 yılında ülkemizde terör sıfırdır. 1999 da örgütün başı Abdullah Öcalan dâhil bütün lider kadrosu yakalanmış ve ceza evine konulmuştur. Bu başarıların sâhibi olan sistemi suçlayarak tek adam arayışına girmek ülkeye yarar yerine zarar getirecektir.  

Çetinoğlu: Milletin ekseriyeti tarafından tasvip edilmeyen 12 Eylül rejimi ile referandumla tatbike konulmak istenen sistemini mukayese eder misiniz? 

Av. Topcu: 12 Eylül askerî rejimin de uzmanları ve kurumları dinlemek ve sonra karar vermek gibi bir uygulaması vardı. Uzmanlara ve kurumlara sormadan kendi kendilerine verdikleri kararlar ile uzman ve kurum görüşlerine aykırı olarak verdikleri bütün kararlar başına iş açmıştır. Sonradan kurulmaya çalışılan demokratik rejimin sağlıklı işlemesinde problemler çıkarmıştır. Bu yüzden yaptıkları kanunlar başta anayasa olmak üzere defaatle değiştirilmiştir.

Çetinoğlu: Referanduma sunulan tasarının kabul edilmesi hâlinde karşılaşılacak durumlar hakkında da mütalaanızı lütfeder misiniz?

Av. Topcu: Bu anayasa değişikliği kabul edildiği takdirde: Cumhurbaşkanı, meclise karşı sorumluluğu olmaksızın istediği şekilde yardımcılarını tâyin edebilecek,  nitelikleri belirtilmemiş kişilerden oluşan bakanlar görevlendirebilecek, bunları, istediği zaman değiştirebilecek, bütün bakanlıkları ve kurumları cumhurbaşkanı kararnamesi ile kurup, kaldırabilecek, çalışmalarını görevlerini düzenleyebilecek, işin en vahim yönü de ülkenin mahallî idâre yapısını  yâni illeri, ilçeleri yeniden düzenleyebilecek, her türlü yetkiye sâhip bölgeler oluşturabilmesine imkân sağlayan kararnameler düzenleyebilecektir.

Çetinoğlu: Bu yetkiler TBMM’ne ait değil mi?

Av. Topcu: Anayasa değişikliğinin referandumla kabul edilmesi hâlinde Cumhurbaşkanı, TBMM’nin yasama yetkisine ortak olmaktadır. Bu maksatla kanun hükmünde kararname düzenleyebilecektir.

TBMM den izin almadan asker kullanılmasına karar verebilecektir. Olağanüstü hal ilan edebilecektir.

Meclisi feshederek kendi seçimi ile beraber TBMM’ni dönemi bitmeden seçime götürebilecektir.

Bütün üst düzey bürokrasiyi (vali müsteşar, rektör, kurum başkanları, Merkez Bankası başkanı, genelkurmay ve ordu komutanlarını, Anayasa mahkemesinin bir kısım üyelerini doğrudan, diğer üyelerini de partisi aracılığı ile mecliste tâyin edebilecektir. Aynı şekil ve metotla Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun üyelerini tâyin ve tespit edebilecektir.

Beğenmeyip yeniden görüşülmek üzere TBMM ne gönderdiği kanunların kabul edilerek yürürlüğe konulabilmesi için kanunların kabulüne dair meclis yeter sayısı geçerli olmayacak, meclisin üye tam sayısının yarısından bir fazla sayıda milletvekilin kanunu kabul etmesi mecburiyeti doğacaktır.

Bu şartın yerine getirilmesi hayli zordur. Bu zorluk aşılıp da Meclis çıkardığı kanunu tekrar kabul ederse, Cumhurbaşkanının meclisi feshetme yetkisini kullanması ihtimal dâhilindedir. 

Kısaca ve özet olarak: yürütme gücünü, meclis ve yargı denetiminden çıkarmakta, meclisi ve yargıyı yürütme gücünün kontroluna vermektedir.

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde söz hakkı millettedir. Aziz ve necip milletimizin, hür irâdesiyle vereceği karara saygı duymak gerekir. Meseleleri bilenlerin de milletimizi aydınlatma vazifeleri vardır. Böyle bir vazifenin îfâsına vesile olduğunuz için teşekkür ederim. 

Çetinoğlu: Ben de teşekkürlerimi sunuyorum Efendim. 

YAŞAR TOPCU:   

1941 yılında Sinop’un ilçesi Boyabat’ta dünyaya geldi. 

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Serbest avukatlık, 18., 19., 20. ve 21. dönem Sinop milletvekili, 20 Kasım 1991 – 25 Haziran 1993 tarihleri arasında Ulaştırma Bakanı olarak görev yaptı. 21. Dönemde Anavatan Partisi milletvekili ve 30 Haziran 1997 - 11 Ocak 1999 tarihleri arasında Bayındırlık ve İskân Bakanı oldu. Evli ve 3 çocuk babasıdır.

DERKENAR:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bâzı maddeleri: 

MADDE 6-Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

MADDE 7-Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.

MADDE 8-Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir. 

MADDE 9-Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. 

MADDE 25-Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.

Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.

MADDE 26-Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

MADDE 27-Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.

MADDE 28-Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.

Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.

Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27’nci maddeleri hükümleri uygulanır.