Beşiktaş’taki bombaların ardından 44 şehit verdik. Yastayız, canımız yanıyor. 
Maalesef birkaç güne unutulacak. Muhtemelen yeni şehit haberleri gelecek. Olay yeri İstanbul’daysa biraz daha uzun konuşulacak, değil ise az konuşulacak. Geçmiş birkaç yılda yaşadıklarımız bu!.. Teröre bir alışmışlık, kabullenmişlik var sanki, çabucak unutuyoruz!.. 
Tarihte bir tek şehidimiz için ayaklanan, Menemen’i yakan bizler, kuzu kuzu bir sonraki terör eylemini bekliyoruz. Tepkisizce… O dönemde şehit ateşi Türkiye’ye düşerdi. Acısı uzun süre bitmezdi. Artık sadece iki gün… Sonrasında başka bir acı, başka bir gündem. Ne şehitlerimize yetişebiliyoruz, ne gündeme… Rüzgarda bir yaprak gibi oradan oraya savruluyoruz. 
Belki, kahvede ya da sosyal medyada “En sert tepkiyi kim verdi?..” yarışından kurtulsak eyleme geçebiliriz. Geçmeliyiz de çünkü çember daralıyor…  
Adam olmak, âdem olmaktır. Âdem olmak, insan olmaktır. İçimizden birinin acısını bile iki günde unutur olduysak, bizim de insanlığımız sorgulanır.  
Birlik içindeyken ne kadar güçlüydük hatırlayalım... Atatürk Samsun’a çıktıktan sadece dört yıl sonra, yani 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. Dört yıl içinde o şaşaalı, zengin, teknolojik, koca koca ülkeleri, İngiltere’yi, Fransa’yı, İtalya’yı, Yunanistan’ı ülkeden tamamen defettik. Çünkü birliktik…
%50 ifadeleri başladı, halk içinde tartışma, ayrışma da başladı. Terör de hiç olmadığı kadar azdı. 
Elinizdeki gazetenin bir sınırı vardır ve gazeteliğinden çıkmaz, çıkamaz. Bir  hayvanın sınırı vardır, hayvanlığından çıkamaz. Ama insanın sınırı yoktur, insanlığından çıkabilir. İnsanlık mertebesinin hakkını veremeyebilir. 
İnsanlığından vazgeçmişlerin, insanlığımıza uyguladığı teröre; birlik içinde kalarak, birbirimiz için ve gerçekten mücadele ederek “dur” diyebiliriz.

Milli Gelir...
Bu sırada yenmedi, içilmedi milli gelirin hesaplama sistemi değiştirildi.
Genel kanı şudur; “Türkiye’de kayıt dışı ekonomi çok fazla, bu sebeple kayıt içindeki eksiklik milli gelirin doğru çıkmasını engeller”. 
Hâlbuki, Milli gelir hesabı, sırf bu sebep ile tahminlere dayandırılır. Ele bir mezura alınıp, ölçüp biçilmez. Çünkü veri sağlıklı değildir. 
Milli gelir hesaplanırken önce üretim alanları belirlenir, ardından mal ve hizmet üretimimiz para ile ifade edilir. 
Yeni hesaplama yöntemi sayesinde kişibaşı milli gelir 9.177 dolardan bir anda 10.117 dolara çıktı. Gerçekliği, yaşanmışlığı olmadan sadece rakamlarla oynayarak bir anda zenginleşiverdik. 
TÜİK, yeni hesaplama yöntemiyle tahminlerinde çok iyimser göründü. Yeni hesaplama ile 2015 büyüme oranı %4 iken %50 arttı ve %6,1 oldu.
Hesaplama yöntemi değişince, önceki yılların hesaplama yöntemi ile tutmadığından maalesef kıyaslama imkânı kalmadı. Hâlbuki yıllar içerisinde nereden nereye geldiğimizi görmek için aynı verileri yan yan koyabilmeliyiz. 
2010 yılında toplam milli gelirimiz 900 milyar dolar, kişibaşı milli gelirimiz ise 10 bin dolardı. 
2013 yılında milli gelirimiz 823 milyar dolara düştü ama kişibaşı milli gelirimiz 10.820 dolara çıktı. Bu arada nüfus da artmıştı. 
2015’te ise milli gelir 720 milyar dolar, kişibaşı milli gelir 9.250 dolar olarak açıklandı. 
Geçmişe kıyasla, nüfus artışıyla ve mevcut milli gelirdeki düşüş ile kişibaşı milli gelir yaklaşık 7.500 dolar beklenmekteydi.
Milli gelirin düşmesine, üretimin çok çok azalmasına, ithala fazlaca bağımlı kalmamıza rağmen hâlen inşaat ekonomisine yatırım yapılması gerçekten anlaşılır değil... İnşaat ekonomisinin bizi buralara getirdiğini göremiyoruz. Tekrarlayalım; duran, hareket etmeyen yatırımlar bizi sadece durdurur. 
Bir an evvel atıl kalan topraklarımızı ve sanayi makinalarımızı çalıştırmanın derdine düşelim. Milli gelirimizin de, Türk liramızın da değerini artıralım. 
TÜİK’te, yeni hesaplamanın nasıl yapıldığını yakında anlatmalı. Çünkü halkın kafasında soru işareti kalmamalı. TÜİK’e güven sarsılmamalı… TÜİK ülkemizin bütün kritik rasyo ve rakamlarını açıklayan bilge bir kurum. Onun açıklamalarından şüphe duyulması, saygınlığını yitirmesi, bilgilenme hakkımızın elimizden alınması hiç de hoş karşılanmaz.

Nefes...
Aralık ayı başında KOBİ’lere nefes projesi; Denizbank’ın katkıları, Başbakanın katılımı ile başladı. Bu projenin amacı ekonomik olarak zor durumda olan KOBİ’lere nefes aldırmak. 
Bir nevi suni teneffüs… 
Lâkin ayın ortasına gelindi ve ancak Kredi Garanti Fonu sistemlerini hazır hale getirebildi. Açıklamadan önce bir ön hazırlık yapılmadığı anlaşıldı.
Mevcut ekonomik koşullar sebebiyle çok fazla başvuru oldu. Çünkü Başbakan açıklamıştı, ihtiyaç sahibi ve üretim yapanların yanında devleti duruyordu. 
Maalesef uygulama herkese cevap vermedi. Daha ilk günden müracat edenlerin çoğu otomatik olarak sistemden rededildi. Nefes almasına müsaade edilmedi… 
Bu “nefes” ihtiyaçsa, ki mevcut ekonomik koşullar “ihtiyaç” diye bağırıyor, Kredi Garanti Fonu yetkililerinin otomatik sistemlerini yeniden güncellemelerinde fayda var.
Kısa bir süre önce “IMF’ye borç vereceğimiz” gündemlerden düşmüyordu. 
Yok yok bırakalım, IMF’ye borç vermeyelim!.. Ama ihtiyaç sahibi şirketlerimizin bu zor günlerinde yanında olalım…