Bizdeki bu Atatürk sevgisi nasıl bir şey?

Her zaman aykırılar vardır…

Ancak görüyoruz işte; her şeye karşın Türk Milleti Atatürk’ü çok seviyor. O’nu milletin sevgi dolu bağrından koparıp atmaya çalışanlar bir türlü bunu başaramıyorlar ve elbette başaramayacaklar da…

Atatürk’e karşı Milletin ve millet evlatlarının bu yoğun sevgisinin nedeni nedir?

Çünkü Atatürk, “akıl ve bilim” demektir.

Bizim gibi, doğuyla batının, aydınlanma ile feodalitenin kesiştiği coğrafyada bulunan bir ülkede Atatürk, milletin karanlığa giden yolunu aydınlık olana çevirdi. 20. Yüzyıl’ın başında çıkıp, emperyalizme karşı ulusal bir direnişi başlatırken, aynı anda geri kalışın gerçek nedeninin akıldan ve bilimden kopmak olduğunu gördü. 

Ulusuna akıl ve bilimi tek yol gösterici olarak öğütledi. Yaşamda gerçek ilkenin akıl ve bilim olduğunu söylemesi ve bunu yaşama yansıtması Türk Ulusu için ne kadar önemli bir şeydir!

Herkes bunun farkında mı?

Kuşkusuz hayır…

Onca aydınlanma devrimine ve bu yönde atılmış adımlara karşın, yine de pek çok dumdum kafanın, bunu fark edebildiğini söylemek olanaksız…

İçimizde o kadar çok ki böyleleri…

Atatürk’ün Türk Ulusuna armağan ettiği modern dünyanın olanaklarından sonuna kadar yararlanıyor; ancak her nefesinde Atatürk düşmanlığı yapıyor…

Böyleleri gerçeği bir türlü anlamıyor, anlayamıyorlar.

Önyargılarla donuklaşmış bakışlara bu gerçekliği anlatmak son derece zor… Duvara anlatıyorsunuz sanki bunları ve o beyin, nasıl bir donuklaşma içindeyse, binlerce yıl gerilerde kalmış donuklaşmış gelenekleri yaşamın gerçekleriymiş gibi size dayatıyor…

Oysa yaşamın ritmik akışına ancak aklı ve bilimi kullanarak ayak uydurabilirsiniz. Bu donuklaşmış düşüncelerin pek çoğu dinin özünde kesin olarak yokken; sanki dinin gerçekleriymiş gibi toplumun önüne konuluyor. Toplum, bu olguları dinin gereği gibi sanarak, hem dinin özünden uzaklaşıyor hem de aklın ve bilimin dışından kalıyor.

O nedenle yineleyelim:

Atatürk demek; akıl ve bilim demektir…

Ya sonra?

Akıl ve bilim devrimi; Türkiye gibi bir ülkede ve onun sırtını dayadığı Ortadoğu’da çok önemlidir… Çünkü Ortadoğu, Aydınlanma trenini kaçırmış; akılcı ve bilimsel yaşam algısından uzak kalmıştır. Bedeni bu yüzyılda yaşarken, duyguları ve yaşam algısı yüzlerce yıl geridedir. Beden ve ruhun birbirinden ayrılması gibi, sanki gerçeklerin dışında bir düş âleminde yaşar gibidir.

Atatürk ise Ortadoğu’nun gittiği bu karanlık yoldan ulusunun yüzünü aydınlığa çevirmiştir. Aydınlanma değerlerinin yarattığı modern yaşamı, Türk Ulusuna yaşam biçimi olarak salık vermiştir.

Ya sonrası?

Evet, devam edelim:

Atatürk’ün düşün dünyasını oluşturan ve onu sistematik bir düşünce yapısı ve yaşam biçimi olarak kurgulayan “Atatürkçülük”, antiemperyalist bir duruşun ta kendisidir.

Kim antiemperyalist olmaz?

Yurdunu sevmeyenler ve ulusuna ihanet içinde olan yurtsever olmayan kişiler… 

Bunlar antiemperyalist değil, emperyalizmin taşeronudur.

Bunda da kuşku yok.

Atatürk de antiemperyalistti. 

Biz de antiemperyalistiz. 

Dünyanın her hangi bir yerinde bir ulus emperyalizmin kirli pençelerinin altında cebelleşirken; bizler olup bitene sırtımızı çevirerek, nemelazımcılık yapamayız. Meşru yollardan, uluslararası siyasette güçlüden yana değil, ezilenden yana ağırlığımızı koymak, antiemperyalist ahlâkımızın bir gereğidir.

Ulusumuzun, bütün dünya ulusları gibi hakça ve eşit bir yaşam sürmesini arzu ediyoruz. 

Bütün özlemimiz, çalışmamız, inancımız bu yöndedir…

Atatürk Türk Ulusunun ulusal savaştaki duruşunu “kapitalizme ve emperyalizme” karşı verilen bir mücadele olarak algılıyordu. 

Bunu yalnız savaşımının özüne değil, sözlerine baktığımız zaman da görüyoruz. 

“Biz, kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadele ediyoruz”, sözü Atatürk’ün kendisine aittir.

Ve Atatürk, “seküler” yaşamdan yanadır. Yaşam seküler, sistem laik olmalıdır. Din, bireyin kendi özel dünyasında çok değerlidir. Ve o çok değerli olan şey, gündelik yaşamın içinde, türlü siyaset oyunları içinde kirletilemez.

Bugünlere baktığımız zaman, Atatürk’ün ne kadar uzak görüşlü olduğunu ayırt edebiliyor muyuz?

Evet… 

Kesinlikle ediyoruz.

Daha doğrusu Atatürk’ü doğru olarak anlamış olanlar, bunu çok açık biçimde görüyoruz.

Bu ve sayısız türlü nedenlerden dolayı, bizler Atatürk’ü çok seviyoruz.

Bizim sevdamız, onun eti-kemiği, kısacası sarı saçı, mavi gözü değil; düşünce dünyasındaki enginlik ve derinliktir. Bizi aydınlığa çıkaracak tek gücün antiemperyalist duruşun ve modern dünyayı oluşturan yaşam biçimi olduğunu biliyoruz. Ulusal kimliğe dayanarak topluma ve ulusa karşı sorumluluk duygusunu yaşamın temel dinamiği biçimine getirmenin ne denli önemli olduğunun ayırtındayız.

Biz “Atatürk’üz” ve Atatürk “Biz’dir.”

Etle tırnak, gövdeyle baş gibi iki olmazsa olmazız.

O nedenle Atatürk, yalnız sevilen değil; ulusunu tamamlayan bir düşün ve eylem adamıdır.