İnsanların birbirine hoşgörü ile bakmaya muhtaç olduğu; hayvanların ve çevrenin umursanmadığı, bu günlerde atalarımızın eski güzel huylarını unutur olduk. İşte eskinin güzel huylarını kim hatırlatır diye uzun uzun düşündüğüm. Aklıma -çoğu defa sevmediğimiz, dikkate bile almadığımız ama- yine de en büyük “zaman hocamız” olan “Tarih” geldi. Bu düşünceyle tarihin altın sayfalarında “atalarımızın sözlerinde” birkaç örnek vermek istedim. İşte atalarımızdan birisi Erzurumlu İbrahim Hakkı!.. Tâ 1756’da bugün yaşam felsefemizin bir parçası olabilecek şu güzel sözleri söylemiş:

“Dilini güzel konuşmaya alıştır, daima hayır, iyi söyle, tatlı cevap al. Bütün insanlar için iyiliksever ol, herkese şefkat gözü ile bak. Herkesi iyi bil. Kendinden üstün gör. Malını, canını kanını her şeyini Allah için kullarına sadaka ver ki, senden razı olsun, iki cihanda, bir kimseden bir şeyi isteme ki, ahlâkın en yüksek derecesini bulasın.

Yer, zaman, gün, insan ve hayvanı uğursuzluğa değil, hayra yor ve uğurlu bil. Fakirleri, zenginlerden üstün tut. Ahiret âdemini dünya âdemine tercih et, ileri tut. Bütün hallerinde dinî edebe göre hareket et. Cahil din adamlarında uzaklaş, sohbetlerinden kaçın. Dünya ehlinin hizmetine gitme. Harama el uzatma. Dinini dünyaya satma.

Eşine, çocuklarına adaletle muamele et. Terbiyelerinde şefkatli ve yumuşak davran. Allah'ın yaratıklarına karşı öfkeni yen, kızmanı yut ki, Allah'tan karşılığını bulasın. Kin ve öfkeni her zaman yenmeğe çalış. Tâ ki, gönüllerden dostluğun lezzetini alasın. Nitekim Hz. Peygamber efendimiz de, birbirimizi sevip dost olmamızı emir buyurmuştur. Sevgi ve dostluğa en büyük sebep de öfkeyi yenmek olduğunu duyurmuştur. Sonra Cenab-ı Hakk’ın sana ne şekilde muamele etmesini seviyor ve diliyorsan aynını yaratıklarına yap. Hiç kimseyi karşında olsun veya olmasın, incittiği şeyden konuşma. Yüzüne vurma, arkasından konuşma. Bir kimsenin üzüntü duyduğu olaydan sen sevinç gösterme. Seni söven ve sana zulmedenleri affet. Suçlarını bağışla. Alçak gönüllülere karşı alçak gönüllü ol.

Kendisine hizmet edenlerle oturup yemek yiyen, yoldan yürüyenlere zarar verecek şeyleri, yollardan toplayıp atan, güler yüzle çocuklara, gençlere selâm veren, fakirle oturup dertlerini dinleyen, evine lâzım olan şeyleri çarşıdan alıp götüren, komşuların işlerini seve seven yapan kimse elbette ki alçak gönüllüdür.

Memleketin ileri gelenlerini ağırla, âlimlere saygılı ol. Zayıflan kolla ve onlara yardımcı ol. Yaşça senden büyük olana hürmet et, ziyaretine gitmeyi unutma. Küçüklere şefkat göster. Onlara bir şeyler vererek sevindir, gönüllerini al. Hediyeyi verenden teşekkürle kabul et ve fazlasıyla karşılığını ver. Öksüze para, meyve gibi şeyler ver ve okşayarak gönlünü al. Seni sormaya gelenlere yemek yedir, ziyaretçilere ikramda bulun ve hepsinin hizmetlerini kendi elinle yap. Eğer misafirin ikramlarını ret ederse, ısrar ederek ona kabul ettir. Sana gelen misafirleri güler yüzle karşıla, merhaba deyip sonra ellerinden tutup yer göster. Gücün yettiği kadar onlara ikramda bulan, yemek yedir, hizmet et. Derece ve seviyelerine göre onlara izzet ve ikramda bulun, hürmet göster. Kalktıklarında o günün meyvelerinde vererek dış kapıya kadar, onları yolcu et ve selâmetle dedikten sonra geri dön.

Vahşi olsun ehli olsun, bütün hayvanlara, kuşlara ve haşarata merhamet ve şefkat göster. Tâ ki, Cenab-ı Hak'tan rahmet ve esirgeme göresin. Hayvanın yüzüne vurma ve hiç bir hayvana işkence etme. Serçeleri sebepsiz yere öldürme ve hiç bir hayvanı ateşe atma. Nitekim Ebud-durda (RA) Hazretleri, çocukların ellerindeki serçeleri satın alır ve selâmette kalın diyerek havaya atıp uçurturdu. Beslediğin hayvanların tozlarını sildir, her hizmetlerini gör veya gördür, onların yem ve sularını verdir. Hayvanın boynundan tut, kulağından tutma. İneğe yük vurup binme. Kediye her gördüğü ve yiyebileceği yemekten bir lokma ver, aç bırakma. Hiç bir hayvanın bir yerini kesip ayıplı etme. Bunun büyük bir günah olduğunu bu ve bundan sakın. Bir hayvanı bağlayıp nişan alma ve ona kurşun atma. Hüdhüd(Çavuş Kuşu), kurbağa, arı ve karınca gibi hayvanları öldürme. Geceleyin kuşları yuvalarında avlama. Çünkü gece, onun en emin ve rahat zamanıdır, ürkütme.

İnsanlar, yaratıklara karşı hareket tarzlarına göre üçe ayrılır:

Birinciler; melekler seviyesindedir. Halka karşı melek gibi hareket ederler. Herkese rahat vermeğe çalışır ve gönülleri sevindirmeğe gayret ederler.

İkinci kısım; insanlar ise cansızlara benzerler. Halka karşı ne iyilik, ne de kötülükte bulunurlar. İnsanlara ne hayır, ne de serleri dokunur.

Üçüncülere gelince; bunlar, halkın arasında canavar, yılan ve akrepler kadar aşağı seviyeye düşmüşlerdir. Onlardan iyilik umulmaz. Belki kötülüklerinden korkulur ve sakındır.

Şimdi sen, eğer bu birincilerden olmandınsa; bari cansızlar derecesinde kal. “Ve sakın, canavarlar ve yılanlar derecesine inme.” Bundan son derece uzak dur. Eğer en yüksek dereceden inmeyi kendine yakıştırdınsa bari aşağıların aşağısına düşmeyi, o derinliklere inmeyi kendine lâyık görme. Tâ ki kızgın ateşlerin dibine düşmeyesin.”

Kısacası:

“Hiç kimseye hor bakma,

İncitme gönül yıkma,

Sen nefsine yan çıkma,

Mevla görelim neyler,

Neylerse güzel eyler